*Benim gibi 1,5 metrelik yetim bir kadın, doğar doğmaz terk edilmiş bir çocuk bu ülkeye fazla geldi.
*Sinan Ateş cinayetinin sulandırılan ve cılız bırakılan dosyalarını gerçek mecrasına oturtmak için “asrın suç duyurusunu” yapmaya hazırlandığım dönemde tutuklandım.
MHP’liler şikâyet ettikten sonra 1 Eylül’de tutuklanan Ceza Hukukçusu Dilek Ekmekçi, Bakırköy Cezaevi’nden sorularımızı yanıtladı.
Ekmekçi, önce "kamu görevlisine hakaret" suçlamasıyla tutuklandı. Ardından "Fethullah Gülen Cemaati'ne üye olmak"la suçlandı ve bu nedenle tekrar tutuklandı. "Hakaret" suçlamasından tahliye edilse de, "Fethullah Gülen Cemaati'ne üye olduğu" iddiasıyla tutukluluğu devam ediyor.
“Barolar, etkisizliği içselleştirmiş”
Gözaltı için geldiklerinde size karşı tavırları nasıldı? Hak ihlalleri oldu mu?
Öncelikle gözaltı için gelmemişlerdi. Yakalama kararı için avukatın konut ve işyeri dokunulmazlığını ihlal ederek site resepsiyonunun da hatalı davranması ve beni aramaması sebebiyle daire kapıma kadar geldiler.
Kapıya kadar gelmelerinin suç olduğu konusunda uyardım. Uyarılarını sesli ve görüntülü olarak göz deliğinden kaydedip arkadaşlarıma gönderdim.
Buna rağmen suç işlemeye devam edip, apartman ortak alanında, asansörlerin önünde saatlerce beklediler; çıkıp gitmedikleri her saniye suç işlemeye devam ettiler. Site özel güvenliği de buna göz yumdu.
Sonunda sadece soru sorduğum, hafif eleştiri bile olmayan bir paylaşımla ilgili avukat bürosuna özel arama ve gözaltı kararıyla geldiler.
Twitter(x) hesabının şahsımın olduğunu hiçbir zaman inkâr etmediğim için ikisi eski, 3 telefonuma el konulması da başlı başına hukuka aykırı.
Avukat bürolarından ve konutlarından arama ve el koymaya baro başkanının temsilen bir avukatın ve ayrıca savcının bizzat katılması zorunlu. Baromuz maalesef çok pasif, ülkelerdeki insan hakları, kadın hakları, avukat hakları ihlallerine karşı çok etkisiz. Baro temsilcisi olarak gelen avukat MHP’ye yakın bir isim olarak bilindiğini tutuklandıktan sonra yine meslektaşlarımdan öğrendim.
Gözaltına alındığım halde; biz polislerle arama yapılan ofisten ayrılmadan çoktan gitmişti. Gittiğinde haberim bile olmadı. Bir kadın avukat olarak yıllardır ölüm tehditleriyle, adli kumpaslarla mücadele ettiğim halde; “meslektaşım bir ihtiyacınız var mı” demedi, bana polis aracına kadar eşlik etmedi.
Kendisinden rica ettiğim halde Vatan Emniyet’e hiçbir avukat meslektaşımı yönlendirmedi. İnanın daha arama tutanağını görebilmiş değilim.
Avukat olarak müvekkillerimizin özellerinden de sorumluyuz. İstanbul Barosu’nun ilk kadın başkanı Filiz Saraç’ın da tutuklanmamla ilgili olarak yıllardır bir parti veya sivil toplum örgütü gibi tek başıma verdiğim mücadeleyi “avukatlık faaliyetiyle ilgili görmediğini” söylediğini duydum.
Oysaki “hukuk üstünlüğünü savunmak, devletin çetelerden temizlenmesi için mücadele etmek” avukat olarak, yargının kurucu unsuru olarak hem görevimiz, hem de hakkımız. Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan'a da “benim siyasi talimatla tutuklandığımı” meslektaşlarımız ifade etmiş. Ancak belli ki etkisizliği içselleştirmiş meslek örgütümüz.
“Ankara Cumhuriyet Savcılığı benle özel olarak uğraşıyor”
Hapishane günleriniz nasıl geçiyor?
Koğuşta çok az zaman geçiriyorum. Gözaltına alındığımda 2,5 senedir “ifade özgürlüğümü kullanabilmek için ifade vermeye gitmediğim” kumpası, SLAPP dosyalarından kaynaklı 21 tane yakalama kararı vardı.
Bu yüzden günlerim çoğunlukla hakkımda açılmış susturma amaçlı soruşturmaların ifade ve sorgularına katılmakla geçiyor. Ziyarete gelen avukat meslektaşlarım oluyor. DEM Parti Milletvekili Ceylan Akça ile de görüştük. Bu süreç özellikle Ankara merkezli olarak benden pek çok kişi ve kurum şikâyetçi oldu.
“Avukat olup hakkımı aramam mı suç?”
Hangi kurumlar ve kişiler?
Sonunda da beni Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın şikâyetiyle tutukladılar.
Ayhan Bora Kaplan suç örgütü ve Fetö/PDY bağlantılarını sorguladığım için Ankara Başsavcısı Gökhan Karaköse ve Ankara İl Emniyet Müdürü Engin Dinç’in ekibi benimle özel olarak uğraşıyor.
Süleyman Soylu, Aile Bakanlığı, Mansur Yavaş, Yüksel Aslan, İzzet Ulvi Yönter, Semih Yalçın, Olcay Kılavuz, Recep Tayip Erdoğan, Cihat Yaycı, Ümitcan Uygun, İ-Melih Gökçek, Devlet Bahçeli, Ankara Emniyeti, pek çok sözden savcı ve hâkim benden şikayetçi olanlar arasında.
Dikkat ederseniz bu isimlerin neredeyse tamamı erkek, bazılarının adı Sinan Ateş cinayetiyle de anılıyor. Kendilerini Esra Hankulu ve Aleyna Çakır’ın ölümlerinin baş şüphelisi Ümitcan Uygun ile aynı listeye koymak kendilerinin tercihi.
Benim gibi 1,5 metrelik yetim bir kadın, doğar doğmaz terk edilmiş bir çocuk bu ülkeye fazla geldi.
Neden çünkü hukuk hocası oldu, sosyolog oldu. Dünya gözüyle tanıyamadığı cinayete kurban giden biyolojik annesinin canının hakkını aradı, aynı anda terk edildiği ve annesi gibi seks işçiliğine sürüklenen, yurtta yetişen biyolojik ablasının hesabını hukuken sormak istedi ve babası eski bir milletvekili, güçlü bir bürokrat olsa bile evlilik dışı çocuk olarak babasının adını kimliğine yazdırmak istedi.
Ancak demek ki bu konular da hak aramak, meram anlatmak; yoluna çıkan çetelere karşı avukat olarak mücadele etmek bu ülkede en büyük suçmuş.
Bu süreçte hem FETÖ üyeliği iftirasına, hem biyolojik ablasına ilgi duyup cinsel saldırıda bulunmak iftirasına, hem de Tevfik Ertürk’ün mezarlarına, na’şına zarar vermek iftirasına uğradım. O kadar ki “bel altı sapık kumpas devrede” beni cezai ehliyet tespiti için akıl muayenesine bile göndermek istiyorlar.
Tutulu bulunduğum sürede bu yüzden 2 kere Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine götürüldüm.
Bu kumpasların tamamı işkencedir ve işkence suçundan zaman aşımı yoktur. Beni 3 haftaya kadar akıl hastanesinde gözlem altına aldırmak isteyen kadın hâkimi de reddettim. Ayrıca hakkında suç duyurusu, HSK şikâyeti ve tazminat davası yollarına gideceğiz.
“Ben haklı çıktıkça kumpaslar devam etti”
Sizce sizin tutuklanmanızla ne hedefleniyor?
2020 yılı Eylül ayında devletin yetiştirme yurtlarında yetişen kadınları seks işçiliğine sürükleyen Ankara merkezli çeteye dair bildiklerim ifşa ettiğim günden beri buna karşı Ankara merkezli başlayan adli kumpas yağmuru beni susturmayı hedefleyen süreç beni defalarca haklı çıkardığı, ben de susmayıp daha fazla sesimi duyurduğum için kumpaslar durmadan devam etti.
Yurtta yetişen Aleyna Çakır’ın ölümünün baş şüphelisi Ümit Uygun, Eren Hankulu isimli bir başka genç kadının ölümüyle ilgili şu anda cezaevinde. Yine bir süreçte yurtta yetişen Edanur Kaplan, Mehmet Ardıçoğlu isimli şahıs cinsel saldırısına uğradığı için intihar etti.
4 yıl içinde yetiştirme yurtlarındaki çocukların, yetiştirme yurtlarında yetişen kadınların mağdur olduğu pek çok başka olay gündeme geldi. Meral Akşener de 2023 Kasım ayında Ayhan Bora Kaplan çetesiyle bağlantılı bu konuyu gündeme getirdi ve beni aradı. Özgür Özel de bir kere bu konuya temas etti. Bu sene Temmuz ayı başında milletvekili Selçuk Özdağ benim mücadelem ve tanıklıklarımdan detaylıca söz ederek TBMM’de basın toplantısı düzenledi.
Öncesinde HDP’li vekillerimizin soru ve araştırma önergelerine, genel kurul konuşmalarına mücadelem defalarca konu oldu.
“Kumpas çöktü”
Tabii burada bana karşı Ankara Adliyesi merkezli kumpas yağmurunu başlatan eski emniyet müdürü Koray Öner’e parantez açmak gerekiyor.
Koray Özer Ankara İl Emniyet müdürü Engin Dinç’e çok yakın. O’na adeta yön veren gölgedeki isim. Bu süreçte kurulan ana ve ilk kumpas 2023 Temmuz ayında birinci ağızdan ifşalarla çöktü.
Koray Öner yurtta yetişen biyolojik ablamı seks işçiliğine sürüklemekten şikâyet ettiğim kilit taşı Ayhan Bora Kaplan tutuklandıktan sonra da bu çeteyle irtibatı giderek netleşen bir isim.
Çetenin kokain bağlantılarına kadar çözümlediğim için yeni ve daha üst seviye kumpaslarla beni tutuklamaya mecbur kıldılar.
Daha önce defalarca hack girişimlerine, troll saldırılarına maruz kalan Twitter hesabıma erişimi engelleyerek de ifşa ettiğim gerçeklerin daha fazla kişiye ulaşmasını engellemeye çalışıyorlar.
Bir avukat olarak yaşadıklarınız size ne düşündürüyor?
Yukarıda detaylıca izah ettiğim gibi pek çok farklı suç tipi susturma amaçlı SLAPP dava açmaya gerekçe yapılıyor. Ancak hakaret bunlardan en yaygın olanı. Benim hakkımdaki davaların çoğu da hakaret davaları.
Bu davaları, ifade özgürlüğünü ve hak arama özgürlüğünü yok etmek için kullanıyor. Bunun yanında toplumdaki itibarınızı zedelemek için bana yapıldığı gibi bel altı iftiralar atmak, akıl muayenesine göndermek, terör örgütleriyle ilişkilendirmek de başvurulan diğer yöntemler.
Hakaret suçu ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi nasıl görüyorsunuz bu anlamda?
Hakaret suçlarının zaten ceza hukuku alanı dışına çıkarılması gerekiyor. Sadece manevi tazminat davasına konu olabilmek.
“Cumhurbaşkanı”na hakaret (TCK 299) ise partili “Cumhurbaşkanı” nın olduğu bir ülkede suç olarak düzenlenmesi büyük sıkıntıları yaratıyor. Zaten “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi “denilen ucube rejim sebebiyle ülkede fiilen Anayasa yok. “Kuvvetler ayrılığının olamadığı yerde Anayasa yoktu” dolayısıyla Anayasa’nın tartışma konusu edilen ilk 3 maddesi de aslında çoktan fiilen “de facto olarak” yürürlükten kalkmış durumda.
Türkiye’nin hukuk devleti olduğunu, demokratik devlet olduğunu şu anda kim iddia edebilir?
Yargı bağımsızlığının zerresinin kalmadığını, Anayasa mahkemesi ve AİHM kararlarının uygulanmadığını zaten görüyoruz. AİHM’nin ifade özgürlüğüne ilişkin ünlü kararında ortaya konulan ilkelerin 180 derece tersine uygulandığı distopik bir dönemdeyiz.
Yargıtay Onursal Başsavcısı Prof. Dr Sami Selçuk “Türkiye’de şu dönemde verilen yargı karalarının %99’u geçersizdir” dedi. Öncelikle hukuka dönmemiz yargı bağımsızlığını ve kuvvetler ayrılığını sağlamamız gerekiyor.
Bunun için de hem kapsamlı bir Anayasa değişikliği veya yeni Anayasa, hem de çeteleşmiş kadroların yargı ve emniyetten ayıklanması gerekiyor.
Özellikle kokan ticaretinin ülke içindeki merkezi olan başkent Ankara neredeyse tamamen çetelerin işgali altında.
Ben avukat olarak vekaleten ve ayrıca asaleten Mersin-Samsun kokain hattı illeri, Mehmet Ağar Elazığ, Süleyman Soylu Trabzon networklerini ihbar etmeye, Ayhan Boran örgütü ve Sinan Ateş cinayetinin sulandırılan ve cılız bırakılan dosyalarını gerçek mecrasına oturtmak için “asrın suç duyurusunu” yapmaya hazırlandığım bir dönemde tutuklandım.
Eleştirini hakaretin, şikâyet ve ihbar iftira olarak yaftaladığı bir ülkede, gerçek paralel devletle mücadele kararlılığının bedeli de FETÖ/PYD iftirasına uğramak oldu.
Böyle bir ülkede, gazetecilik yapmak da, avukatlık yapmak da çok zor. Ancak en zoru mağdur bir kadın ve çocuk olma.
Biyolojik annenizle ilgili verdiğiniz mücadele de yarım mı kalmış oldu?
Dünya gözüyle tanıyamadığım biyolojik annem Pamuk Deniz’i kasten öldürmekten sanık olan dayım Abamüslüm Deniz tutuksuz yargılanıyor, tevsı-i tahlükat taleplerimiz reddediliyor ve delil yetersizliğinden beraat talep ediliyor.
Ben ise yurtta yetişen biyolojik ablamı seks işçiliğine sürükleyen kendileri hakkında FETÖ iddiaları bulunan emniyet müdürlerinin ve babalık davamın bir şahsın organize kumpasıyla tutuklu yargılanıyorum.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Gönül ister ki biyolojik annemi kasten öldürmekten sanık dayımı Kars belediyesi başkanı adayı gösteren CHP’nin genel başkan yardımcısı ve gölge İçişleri Bakanı sayın Murat Bakan beni ziyaret etsin. En azından bunu yapsın.
Çünkü ben tutuklanmadan birkaç gün önce bana kumpas hazırlayan Engin Dinç ve ekibiyle ilgili FETÖ bağlantılarını 15 madde ve 2 Tweet halinde sayın Ali Yerlikaya’ya sordu, soru önergesi de vereceğini söyledi. Engin Dinç ekibinin Sayın Ali Yerlikaya’ya da zarar verdiği ortada.
Hem Sayın Ali Yerlikaya da hem de Sayın Murat Bakan da benim mücadele ettiğim yapıyla mücadele iradesini gözlemliyorum. Ancak ben bu kadar kararlı ve cesursam, kendilerinin daha kararlı ve cesur olmasını bekliyorum.
(Lİ/EMK)