İHD Diyarbakır Şube Başkanı Selahattin Demirtaş ise, devlet yönetiminin beş yıllık çatışmasız dönemi iyi değerlendiremediğini ve Kürt sorununu görmezden gelerek çatışma ortamına zemin hazırladığını söylüyor.
Demirtaşa göre, Beş yıl içinde ekonomik ve sosyal sorunlarının çözümü konusunda somut adımlar atıldığını göremese de çatışma ve savaşa karşı. Ancak bölgede savaşa karşı olmak, KADEKe de karşı olmak anlamına gelmiyor.
Alataş ve Demirtaş, çatışma ve savaş ortamının en çok halklara zarar vereceğini hatırlatıyor ve vurguluyorlar:
Gelişecek bir savaş ortamından çatışmanın tarafları kadar Kürt sorununa duyarsız kalan aydınlar, sivil toplum örgütleri ve siyasiler de sorumlu olacaktır.
Alataş ve Demirtaş, PKK-KADEKin beş yıl önce ilan ettiği tek taraflı ateşkesi sona erdirdiği yönündeki açıklamaları bianete değerlendiriyorlar:
Demirtaş: Beş yılda somut adımlar atılmadı
* Bölgedeki sivil toplum örgütleri, PKK-KADEKin tek taraflı ateşkesi sayesinde bölgede hakim olan çatışmasızlık ortamının nihai bir barışa dönüşmesine çalıştık. Hükümetlere çağrılar yaptık, görüşmeler sürdürdük; ancak bütün çabalarımıza rağmen kalıcı bir barış gerçekleşmedi.
* KADEKin ateşkesi sona erdirmesi kaygı verici. Çatışmalar 90lı yıllardaki gibi yaygınlaşırsa, Türkiyede yeni yeni başlayan demokratikleşme adımları büyük bir darbe alacaktır.
* Ancak, Kürt sorununu terör sorunundan ibaret görenler, geçmiş beş yılın ortamını değerlendiremediler. Devleti yönetenler bu beş yıl içinde yendik, zafer kazandık, belini kırdık diyeceklerine Kürt sorunu konusunda adım atmış olsalardı, bugün KADEK diye bir sorun da olmayacaktı.
* Devlet yetkililerinin söylemlerinin aksine, KADEK bölgede askeri, politik ve halk tabanı açısından etkin ve güçlü. Çatışmalar 90lı yıllardan daha tehlikeli boyutlara ulaşabilir.
* Gelişmelerden herkes kaygılı. Halkın yüzde 90ı çatışmaya karşı ve barış için çaba gösterilmesini istiyor. Ancak, burada savaşa karşı olmak KADEKe karşı olmak anlamına gelmiyor.
Çift taraflı ateşkes, karşılıklı tavizler
* Bizler, çatışmaların yaşanmaması için çağrı yapıyoruz, çift taraflı ateşkesin sağlanabilmesi için girişimlerde bulunuyoruz.
* Bunun için, KADEK de hükümet yetkilileri de Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi konusunda tavizlerde bulunmalı; bu konuda adım atacağına dair kamuoyu önünde açıklama yapmalı; Kürt sorunun çözümü için silaha başvurmayacaklarını taahhüt etmeliler.
* Türkiyede halen aydınlanmamış binlerce faili meçhul cinayet, 500 civarında kayıp var. Bunlar aydınlatılmalı. Çatışmalı dönemde göç etmek zorunda kalan insanlar, sağlıklı ve özgür koşullarda geri dönüş olanaklarına kavuşturulmalı.
* Kürt dili ve kültürü önündeki yasal ve fiili engeller tamamıyla kaldırılmalı. Bölgede, ekonomik kalkınma için ciddi bir seferberlik ilan edilmeli. Bunun yasal alt yapısı oluşturulmalı. Bu çatışmalı dönemin sonucu olarak değerlendirdiğimiz cezaevlerindeki politik tutuklu ve hükümlülerle elinde silah bulunan insanların topluma yeniden dönebilmeleri için demokratik katılım yasaları çıkarılmalı.
* Buna karşılık KADEK de, bu demokratik açılımlar gerçekleştirilirse silah bırakabileceklerini ve eve dönüş çağrısına uyabileceklerini belirttiler. Talepleri, demokratik, hukuki, insan hakları etrafındaki talepler. Bunlar gerçekleştirilirse, bütün toplumsal yapılar KADEKin silah bırakması için rahatlıkla baskı uygulayabilir.
Alataş: Savaştan herkes sorumlu olacak
* Türkiyede devletin de örgütlerin de çatışmasız dönemi tehlikeye sokacak davranışlardan kaçınması gerekir.
* Devletin Kürt sorununa yaklaşımında ciddi değişiklikler olmadığını, çatışma döneminde açılmış yaraların kapatılması için somut adımlar atmadığını gözlemliyoruz.
* Ancak, ateşkes ortamına geçildiği 1998 ile 2003ü karşılaştırdığımızda, Türkiyenin bugün daha ileri bir noktada olduğunu görüyoruz. Türkiyenin genel hatlarıyla, yavaş da olsa demokratikleşmeye doğru gittiğini görmek ve barış ortamını zorlamak gerekir.
* Devlet, çatışma ortamının gelişmemesi için üzerine düşeni yapmalıdır. Buna karşılık, tekrar silaha sarılacağını açıklayan örgütler de bu kararlarını yeniden gözden geçirmeli ve hiçbir koşulda silahlı çatışmaya dönmeme kararı vermeliler.
* Demokratik mücadele zordur, uzun sürer ama en sağlıklı, en doğru, yapıcı mücadele biçimidir.
* Türkiyedeki tüm sivil toplum örgütlerinin, aydınların, sanatçılar ve meslek odalarının da barışa sahip çıkması gerekir. Bu güçler, demokratik sürecin aksamaması için üzerlerine düşeni yapmalı, hükümet üzerinde gerekli toplumsal baskıyı yaratmalıdır.
* Devletin adım atmakta isteksiz davrandığı, sorunu görmezden geldiği durumlarda, kamuoyu devlete baskı yapabilir. Hukuka, demokratik mücadeleye, adalete olan güveni sarsmamak, insanları bunun dışında çareler aramaya zorlamamak gerekir.
* Bu da sadece devlet yetkililerinin vereceği kararlarla sağlanamaz. Bu coğrafyada yaşayan herkes barışa ihtiyaç duyduğu halde toplumda, Kürtlerin sorunlarına karşı duyarsızlık var.