Kürt ve Ermeni meselelerinin geçmişe kıyasla daha fazla konuşulabiliyor olması, birçoğumuzun, bu meselelerin çözümü konusunda ilerlediğimiz düşüncesine kapılmasına yol açıyor.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in "bir kısım teröristlerin sünnetsiz oluşu çok şeyi ifade ediyor" sözleri, aldığımız yolun boyunu ölçmemizi sağlayacak bir birim edinmemizi sağladı: "ucundan azıcık"!
Görüyoruz ki bir arpa boyu dahi yol almış değiliz, bilakis başladığımız yerdeyiz.
Bir arpa boyu yol almış değiliz çünkü Cemil Çiçek, Kürt ve Ermeni meselelerinin tarihsel, sosyolojik, siyasal, kültürel, ekonomik, hukuki vb. boyutlarını görmezden gelerek, "boya ve soya" dikiyor gözlerini.
Şaşırtıcı değil! Çünkü oraya bakmak, devletin doğası gereğidir ve geleneğidir. Sadece devletin değil, toplumun da.
Başladığımız yerdeyiz demiştik... Yeniçağ Gazetesi'nin Hrant Dink'i hedef gösterdiği "Ermeniye bak" başlıklı yazısı, Dink'in katledilmesine giden yolun başlangıcında önemli bir yer tutmaktadır. Hrant, buna cevaben kaleme aldığı yazısında Kertenkele Abdullah'ın hikâyesini anlatır. Birçoğumuz biliyoruz artık Abdullah'ın hikâyesini ama bilmeyenler için bir kez daha anlatalım.
Büyük felaketten kurtulmayı başarıp, Süphan eteklerindeki bir Anadolu köyüne sığınan bir Ermeni'dir Abdullah. "Abdullah", yani allahın gönderdiği, esas adı değildir, köylü ona bu ismi takmıştır. Birgün, köyün çocukları Abdullah'ın orasını görür ve yaygarayı basarlar: "Koşun laaan koşun, Abdullah'a bakın, vallah görmişem onunki kabuklu, onunki kabuklu". Hrant'ın deyimiyle, bir kertenkele gibi hızla kaçıp, bir ağıla sığınır Abdullah. "Kertenkele" lakabı hızından değildir ama! Çocukların taşladığı ağıldan kendisini çıkartmak için gelen bir köylüye uzattığı kanlı deri parçasındandır. Korkan bir kertenkelenin kuyruğunu bırakması gibi koparıp bırakmıştır kendisini öteki yapan "fazla"lığı.
Bir diğer hikaye de Bayburtlu Antranikoğlu Kirakos'un. Araştırmacı Sait Çetinoğlu'nun geçtiğimiz yıl Mavi Defter internet dergisinde yayınladığı belge (1)Kirakos'un hikâyesini ve devletin oraya bakma geleneğini hatırlamamıza yardımcı olmuştu. Kirakos, "tehcir" adı altındaki ölüm yolculuğundan kurtulabilmek için ihtida eden yani müslüman olan bir Ermenidir. İlk dönem ihtida edenler ölüm yolculuğundan kurtulurlar ancak ihtida edenlerin sayısının artmasıyla bir "önlem" alınması düşünülür. Bolu Mutasarrıfı Mustafa, 6 Mart 334 tarihinde Dahiliye Vekaleti'ne bir yazı yazar. Buna göre mühtedinin beyanı yeterli görülmemekte, ayrıca muayeneden geçirilmektedir. Durumu şüpheli görülen Bayburtlu Antranikoğlu Kirakos'un sünnetsiz olduğu muayene sonucunda anlaşılmış ve ihtidası kabul edilmeyerek "tehcir" edilmiştir.
Cemil Çiçek, Bayburtlu Antranikoğlu Kirakos'un iple bağladığı, Kertenkele Abdullah'ın taşla ezdiği yere bakıyor. 6-7 Eylül'de ve Maraş'ta katledilenlerin neresine bakıldıysa oraya!
Cemil Çiçek şahsında devlet (sadece hükümet değil), buralara baktığı için Kürt halkının eşitlik, Ermeniler'in adalet taleplerini görmüyor.
Aslında sadece Kürtler, Ermeniler ya da Aleviler değil, iktidar karşısında bütün ezilenler sünnetsiz.
Tekel İşçileri, Tersane İşçileri, Maden İşçileri, Kot Taşlama İşçileri, Atık Kâğıt İşçileri, mevsimlik işçiler, memurlar, köylüler, Romanlar, üniversite öğrencileri, liseliler, ataması yapılmayan öğretmenler, 50d'li araştırma görevlileri, hapishanelerdeki hasta tutsaklar, barınma hakkından yoksun olanlar, eşçinseller, çevreciler...
Öyleyse, diyecek tek bir şey var: "Bütün sünnetsizleri Türkiye'nin, birleşin!". Yalnız, erilliğinden arınmış sünnetsiz bir dille!
(1) http://www.mavidefter.org/index.php?option=com_content&view=article&id=730:ittihatcini-gozunden-hicbirsey-kacmaz&catid=69:otekitarih&Itemid=101