Kobanî davasının 47. duruşma periyodu Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görülüyor.
TIKLAYIN - Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi yargılanıyor.
3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianamede 108 siyasetçi için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ile 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor.
“Sosyalizmi de, faşizmi de tartışıyorlardı”
Dünkü duruşmada esasa ilişkin beyanlarına öğleden sonra devam eden Demirtaş, Kürt kimliğinin inkar edilme tarihlerine ilişkin tespitlerde bulundu:
“İttihat Terakki'nin Cumhuriyet’in kuruluşunda nasıl bir yol izlediğini anlatmaya çalışmıştım. İttihat yöneticileri sosyalizm, faşizm, Müslümanlık arasında gel git yaşıyorlardı. Sağlıklı bir ideolojiye sahip değillerdi. Türkçülüğü de tartışıyorlardı. Rusya’da Ekim Devrimi’nin etkisiyle sosyalizmi de tartışıyorlardı, faşizmi de tartışıyorlardı.
Anadolu toprakları 1300 yıl İslam medeniyetiyle yoğrulduğu için Kurtuluş Savaşı öncüleri halkın yanına giderken İslami söylemi bir taktik olarak söylüyorlardı. Bunu inanarak, bilerek yapmadıklarını o dönemli mektuplaşmalardan, telgraflardan anlıyoruz. Neden önce Müslüman halkı yanına alıp sonra Türk Kürt ayrımı yapmaksızın herkesin medeniyetini, kültürünü, inancını yok sayan yeni bir kültür yaratmaya çalışan resmi ideolojiyi dayattılar?
“Türk aydınları sosyalizmi de faşizmi de takip ettiler”
O dönem Türk aydınları bu tartışmaları yakından izliyorlar. Bir yandan Osmanlı’nın son dönemlerinde dağılmaktan kurtulmak için ‘Türkçülük bir çimento olabilir mi’ diye tartışıyorlar. Bir yandan da gözleri faşizm ve sosyalizmdeydi. Anadolu insanına hangi gömleği giydireceklerine bakıyorlar. Almanya’da faşizm yükselirken İspanya’da, İtalya’da benzer faşist akımlar yükseliyor. Türk ırkçılığını da bu akımlar etkiliyor.
Osmanlı’yı bunun üzerinden kurtarmaya çalışan Türk aydınları da var buna karşı çıkanlar da var. Mustafa Kemal öncülüğünde gelişen Kurtuluş Savaşı’nda Müslüman Türk ve Kürtler etkilenmeye çalışılıyor. Müslüman olmayanlar büyük oranda halledilmiş durumda. Bu birliğin sağlanamaması halinde eldekinin de kaybedileceği düşünülüyor.
Din üzerinden milliyetçiliği savunan bir kesim var. Kazım Karabekir gibi isimler birleştirici çimentonun din olduğunu savunuyorlardı, Cumhuriyet Halk Fırkası bunları kendi içinde yoğun biçimde tartışıyordu.
“Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesi”
1946’da çok partili sisteme geçilirken Adnan Menderes öncülüğünde CHP ikiye ayrıldı, bu yol ayrımı bugüne kadar devam etti. Adnan Menderes ve arkadaşları birleştirici çimentonun din olduğunu savunurken Mustafa Kemal ve arkadaşları laiklik üzerinden bunu da ucube bir biçimde tanımlayarak bu iki hat topluma dayatıldı. O dönem Ermenilerin kurduğu Taşnak Partisi vardı, programları dolayısıyla ileri partiydi. Onlar başarılı olamadılar. Ermenilerin başına gelenlerden sonra bu topraklardan tasfiye oldular.
Mustafa Suphi öncülüğünde bir grup Türk sosyalisti sosyalizmi geliştirmeye çalışıyorlardı. Mustafa Suphi ve arkadaşları gemiyle Karadeniz’de bindirildikleri gemilerinin batırılmasıyla tasfiye edildiler. Türkiye Komünist Parti doğmadan bu girişime ket vuruldu. 1921 anayasası önemlidir burada Türkçülük tanımlanmamıştır. Bugünkü tanımlarla uzaktan yakından alakası olmayan, bugüne kadar yapılan en gerçekçi yasadır. Belki eksikleri vardır ama halka en çok değen anayasadır. Cumhuriyetin kurucu kadroları şuna inanır: ‘Bizim esas alacağımız çizgi modern çizgi olmalıdır. Halkı kandırdık desteğini aldık ve artık devleti modernleştirmemiz lazım’ diye düşündüler.
“Kürt bölgeleri Misak-ı Milli dışında kaldı”
Kurtuluş Savaşı’na destek veren Müslüman halklar arasında da bu durum çatışma yaratıyor. Bunların başında Kürtler gelir.
Kürtler Kurtuluş Savaşı’nda yer almışlar, Amasya ve Sivas Kongrelerinde yer almışlar, ülkenin kurtuluşu için canla başla çaba harcamışlar. Bunları tespit olarak söylüyorum, destekliyorum desteklemiyorum ayrı bir meseledir.
Halkın mebusları aşağılanmaya başlandılar. Misak-ı Milli parçalanmıştır, bunun içerisinde bütün Kürt bölgesi vardı. Bütün güneydeki Kürt bölgesi Misak-ı Milli’nin içerisindedir. Lozan’da bu başarılamaz, zaten Sykes-Picot Anlaşması ile bu sınırları parçalamışlardır, Güney Kürdistan, Türkiye sınırları dışında kalmıştır.
Keşke o gün Kürdistan’ın o bölgeleri Türkiye sınırları içerisinde olsaydı, keşke Türkiye’nin Kürt sorunu olmasaydı. Ama geri dönüp baktığımızda Irak’ta Suriye’de Kürtlere zulüm yapıldı ama hiç olmazsa Kürtler inkar edilmedi. ‘Siz Kürt değilsiniz Arapsınız Farssınız’ demediler.
Saddam’ın Baas rejiminin zulmünü gördüler. Misak-ı Milli tamamlanmış olsaydı belki bu sorunları yaşamış olmazdık. Belki okuyamadılar belki barbarlıklarından değil korkularından kaynaklı bizim açımızdan, Kürtler açısından vahim bir hata yaptılar. Kürtleri inkar ettiler, ‘Kürtler var olduğu sürece Kürtçe eğitim yaptıkları sürece ırka dayalı bir millet yaratamayacağız bu da Türkiye’yi bölme tehlikesi ile karşı karşıya bırakacak’ dediler.
“Türk’e şanlı bir tarih yaratmaya çalıştılar”
Bugün yargılanmamıza kadar süren yaklaşımlar o gün yapılan hatalardır. Milliyetçilik kavramı çıkınca hızla bu kavrama sarıldılar. ‘Türk kimdir’i çok tartıştılar. Bunu Türk aydınları yaptılar. 64 bin kişinin kafatası ölçülür, buna Mustafa Kemal bizzat destek verir, Afet İnan’a destek verilir ve bunun üzerinden antropoloji çalışmaları yapar.
Bu süre zarfında Kürtçe yasaklanmıştır, Kürtçe eğitim yasaklanmıştır. Kürtçe eğitim vardı, medreselerde Kürtçe eğitim yapılırdı. Medreselerde yetişen bir sürü Kürt alimi vardır onlar orada eğitim görmüştür.
Bu topraklarda Türkçeden önce Kürtçe eğitim yapılmıştır. Yusuf Akçura, Afet İnan gibi Türk milliyetçileri hem ırk hem de kafatası ölçülerinden yola çıkarak Türkçülüğü tanımlamaya çalışırlar. Tek millet tek halk fikrini oluşturmaya çalışırlar.
Büyük şanlı ve milli bir geçmişe ihtiyaç vardır ama yeni tanımlanan Türkün milli ve şanlı bir geçmişi yoktur. Selçuklu’dur ve Osmanlı’dır, orada da başarı ümmete aittir. Osmanlı Sarayı’nda Türk kavramı aşağılanma sebebidir. Ötekidir orada. Bu ötekileşmiş, aşağılanmış, özgüvenini yitirmiş kimliğe yeni ve şanlı bir taraf kazandırmak kolay değildir. Türk Tarihi Kurumu burada devreye girer, ona Türk tarihi yazdırılır, Güneş Dil teorisi oluşturulmuştur. Bütün ırkların Türklerden türediği sözde bilim adı altında yazılır çizilir. Mustafa Kemal o tarihlerde yaşıyor, bunları destekler. Kürt ve Kürdistan beylerine ‘ellerinizden öperim’ diyen Mustafa Kemal’den eser yoktur.
Şimdi Türkiye’deki Kemalistler bunlarla yüzleşmeden, bu gerçekleri açığa çıkarmadan Kürt sorununu anlayamazlar. Sınıf sorununu da anlayamazlar o yüzden solcu olamıyorlar, demokrat olamıyorlar.
Tek parti sistemi
Türkiye’deki tek parti sistemi tüm bunları uygulamak için de elverişliydi. Çünkü muhalefet yoktu karşılarında. Örgütlü bir Kürt gücü yoktu. Karabekir tasfiye edilmişti. Zamanın ünlü milliyetçileri ocaklar çatısı altında toplanıp Türk milliyetçiliği inşasında önemli roller oynuyorlar. Bunları yaparken meydan boş. Kürtler çaresiz, idamlarla, sürgünlerle dağılmış durumdalar. Dilleri yasaklanmıştır.
Bugün partimize bu kadar saldırılmasının sebebi yok. Bugün bu tezleri savunacak yüz binlerce Kürt aydını var. O zaman yoktu. 1950'lerin sonuna kadar dikensiz gül bahçesi yaratıp tarih kitaplarında çocuklara okuttular. O günün çocukları büyüdü, bakan oldu, bürokrat oldu, hakim oldu, savcı oldu.
Onların çocukları ilk Kürdü gördüklerinde tüyleri diken diken oldu. ‘Sen nereden çıktın’ dediler. Çünkü bir tarihi süngerle sildiler. Kitapta böyle yazıyordu ama evde, sokakta, köyde böyle değildi.
“İslamcılar da Kürt sorununu anlamaktan uzak”
Bugün hala bunun gerilimi yaşanıyor iki hat arasında. Partimiz üçüncü yol olarak kendini tanımlıyor. İki yol da bu toprakları barışa huzur kavuşturamaz. Bu iki hat da yanlış yerden başladı. Gelin onu konuşalım, düğmeyi baştan düzgün ilikleyelim. İslamcılar bunu anlamaktan uzaklar çünkü devletteler, iktidardalar.
1924 ve sonrasında inşa edilen Türklük bizi kapsamıyor. Beni kapsamıyor, iki kızım var onları da kapsamıyor. Bu bizim boş bir iddiamız, durup dururken itiraz ettiğimiz bir şey değil. Bunlar, Türklüğü yazanlar 'seni kapsamıyor' diyor. Sen ancak Türklüğe biat edebilir ve dönme olabilirsin. Orada da biz seni dönme olarak fişleriz. Devlete, Türklüğe hizmet ettiğin oranda seni ödüllendiririz. Düşünürüz, seni asmayız kesmeyiz’ diyorlar.
'Bugün Kürtler her şey olabiliyor' diyenler bunu kast ediyor. Herkesin kendi tercihi, saygı duyarız. Biz değiştirmedik, değiştirmek de istemiyoruz. Kürdüz, ana vatanımız da Kürdistan. Orada duruyor.
“Türk Tarihi Kurumu 'Kürt yok' dedi diye Kürt yok olmaz”
Türk Tarihi Kurumunu toplayıp Güneş Dil Teorisini geliştirenler, 'biz bunları engellemezsek bunlar şöyle böyle olur' diyenler dedi diye ben nasıl kabul edeyim? Ben inkar etsem tarih, coğrafya nasıl inkar etsin? Birileri inkar etti diye yok mu oluyoruz? Türk Tarih Kurumu toplansın desin ki ‘Ağrı Dağı yoktur’. Ağrı Dağı yok mu oluyor?
Sonra gidelim Ağrı Dağı’na kararı okuyalım, 'Ey Ağrı Dağı TTK kararına göre sen yoksun.' Yok olur mu Ağrı Dağı? Yok olmaz! Kürdistan böyle bir coğrafyadır. Kürdistan’dan bahseden hiç kimse Türkiye bölünsün diye bunu dile getirmiyor. Makedonya’ya Kilikya deyince neden tüyleriniz diken diken oluyor?
Mezopotamya, Anadolu deyince neden tüyler diken diken oluyor? Hiçbiri Türkçe bile değil. Amed deyince de tüyler diken diken oluyor. Trabzonlu kardeşimin neden tüyleri diken diken oluyor? Bana söyler misiniz, Türkçe’de Trabzon’un anlamı nedir? Ankara, Trakya Türkçe mi? Kayseri Türkçe mi?
Bunlara tüyleriniz diken diken olmuyor da şehirlerimizin ismini Kürtçe anınca niye tüyleriniz diken diken oluyor? Mesela Antalya Türkçe mi? Antalyalılara bir sorun nedir Antalya'nın anlamı? Neden çocuklarınıza Antalya ismini koymuyorsunuz, neden Sinop ismini koymuyorsunuz?
Bunlar saçma sapan milliyetçi hezeyanlardır. Ne gerek var bunlara? Sinop ise Sinop, Amed ise Amed. Bırakın tarihi kültürel isimlerle yaşatalım. Bu coğrafya hepimizin ise sen niye benim anavatanımın isminden rahatsız oluyorsun?
Türk vatanı kızıl elma deyince, bütün dünya Türklerin deyince gurur duyuyorsun da biz, bizim ülkemiz Kürdistan deyince niye rahatsız oluyorsunuz? Bu da bizim ülkemiz. 1000'li yıllarda Türkler Orta Asya steplerinden atlarının üzerinde geldiğinde Farslılardan sonra karşılaştıkları ilk halk bizdik. Kürtçe konuşuyorduk geldiklerinde. Biz Müslümanlığı kabul etmiştik. Türkler daha yeni Müslümanlıkla tanışmıştı. Onlar Türkçe biz Kürtçe konuşuyorduk ve anlaştık. Alparslan Malazgirt’e gidince Kürtlerden destek istedi.
“Alparslan mezarından kalksa 'utanmıyor musunuz' der”
Hiç Alparslan 1071'de şöyle demiş midir: 'Farqin beylerinden, Erciş beylerinden destek isterken gelin Bizans'a karşı birlikte savaşalım ama Kürtçe yasaktır.' Demediler! Bugün gidiyorlar Ahlat’ta Malazgirt’te Bahçeli, Erdoğan her yıl 1071 zaferini kutluyorlar.
Alparslan dirilse de kalksa mezarından dese ki 'utanmıyor musunuz? Biz burayı Kürtlerle birlikte aldık, birlikte savaştık. Ayıp değil mi siz bin yıl sonra Kürtlerin dilini yasaklamışsınız bir de gelmiş beni anıyorsunuz.' Irkçılıktır bu, başka bir şey değildir. Irkçılık zehirlidir. Kana bulaştı mı gözün hiçbir şeyi görmez. Karşındaki ne hissediyor, onuru haysiyeti kırılıyor mu kimse bunu hissetmiyor.
Kürt sorunu nedir? Ama müsaade ederseniz en yalın anlaşılacak şekilde anlatayım. Heyetiniz mutlaka biliyordur, savcı da biliyordur. Yıllarca bu yargılamaları yaptınız eminim Kürt sorunu uzmanı oldunuz. Ama müsaade edin ben de kendi üslubumla anlatayım.
“Kürt sorunu nedir, gelin hep birlikte test edelim”
Not olarak buraya geçsin. Ben kendi açımdan nasıl tarifliyorum? Kürt sorunu hepimizin sorunudur. Sorunu çözmek için el ele vermek hepimizin boynunun borcudur. İşe empati yaparak başlayın mesela, sonra tarihi gerçekleri öğrenerek devam edin.
Ve artık siz de biraz Kürtçe öğrenin. Aslında Kürt sorunun ne olduğu bugüne kadar herkes tarafından bilinmelidir. Çünkü bu sorun ülkenin çok uzun yıllardır çözülemeyen sorunlarının başında geliyor. Sorunun ne olduğu konusunda bir netlik görülmüyor. Kimileri Kürt sorununu yeni yeni duyuyor. Çok kısa bir tanım yapmak gerekirse Osmanlı devletinin son dönemlerinde başlayıp Cumhuriyet’in ilk yıllarında derinleşen sorun Kürt sorunudur.
Yani sorun Kürtler değil Kürtlere yaşatılanlar bütünüdür. Kürt sorunu çok boyutlu ve önemli bir konudur. Birçok kitapla bile sorunun boyutlarını anlatmak kolay değil. Sorunun siyasal, sosyal ve ekonomik pek çok yönü var. Dolayısıyla ben burada Kürt sorunu nedir tam olarak yanıtlayamam. Süremiz de yetmez. Fakat Kürt sorunu genel hatlarıyla bizim bildiğimiz yaşadığımız bir sorundur.
“Hangisi size yakın?”
Pek çok insan 'AKP Kürt sorununu çözdü' diye yanılıyor yanıltılıyor. Bazıları da ‘Kürt sorunu yoktur’ diye yanılıyor. Peki sizin Kürt sorununuz var mı? Deneyelim, bakalım. Bizimki var mesela. Sizinki var mı?
Fakat bir ricam var, soracağım soru olabildiğince dürüstçe yanıtlansın. Sonuçta Türkiye’nin uzun yıllardır can yakan sorununu konuşuyoruz. Daha evvelki gün bu ülkenin 12 evladı yaşamını yitirdi. O yüzden ön yargıları bir kenara bırakalım, şu dediklerime kulak verin. Gerçekten önyargıları bırakır dostça, kardeşçe bir sohbete başlarsak aslında bu ülkede yaşayan herkesin bir Kürt sorunu olduğunu göreceğiz. Kronolojik bilgi bombardımanı ile kafanızı şişirmeyeceğim. İlk sorumu soracağım. I love you. Ez ji te hez dikim. Ich liebe dich. Je t'aime.
Yukarıdaki cümlelerin hangisi size en yakın? Hangisi olduğunu tahmin edebiliniz mi? Bin yıldır birlikte yaşadığınız halk 'sizi seviyorum' dediğinde mi anlıyorsunuz, bir Alman, Fransız ya da İngiliz söylediğinde mi anlıyorsunuz? Kürtçeyi anladınız mı? Hayır mı? Tahmin bile edemediniz mi? O halde sizin bir Kürt sorununuz vardır.
Türklük bir ırk tanımı değilse neden soydaş diyorsunuz?
Başka bir soru: Bulgaristan'daki soydaşlarımız, Kıbrıs’taki, Almanya’daki soydaşlarımız... Buradaki soydaşlarımız denilirken kastedilen kimlerdir? Evet tabii ki Türklerdir. Şimdi Anayasa’nın 66'ncı maddesine bakalım Türk kime deniyor: Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür yazıyor.
“Etnik kimlik vatandaşlıkla tanımlanamaz”
Peki vatandaşlık bağı Türk olmak için yeterli ise Almanya, Kıbrıs, Azerbaycan’daki nasıl soydaşımız olur? Onlar nasıl soydaş oluyor? Yani Türk vatandaşı olmayan biri nasıl Türk olabiliyor? Onlara neden soydaş, neden Türk diyoruz? Çünkü Anayasa vatandaşlık bağı gerekiyor diyor. Mesela ben Türk olabiliyorum. Ama Almanya’da Alman vatandaşı olmuş bir Türke neden soydaşımız diyorsun? Hiç Türk vatandaşı olmayan Azeriye, Bulgaristan'daki Türklere neden soydaş diyorsunuz. Terslik Anayasa’da. Terslik coğrafyada, kültürde, tarihte değil.
Soya bağlıdır soydaş yani ırkdaş diyor. Azerbaycan'a tek millet iki devlet denir, Kürtlerin Irak’taki devletine düşman denir. Anayasal olarak ben Türküm ama Bulgaristan'daki, Irak'taki Türk Türk değil. 1930'larda yapılan Türklük çalışmaları o kadar içinden çıkılamaz hale getirilmiş ki Türk kimdir tanımlanamıyor. Türkler Türkün kim olduğunu bilmiyor. Aslında ortada bir çatışma yok. Çünkü Türklük bir üst kimlik değil bir etnik kimliktir. Kadim bir kimliği tanımlar. Ben de etnik olarak Kürt olduğum için Kürdüm. Çünkü etnik kimlik vatandaşlıkla tanımlanamaz.
“En gerçekçi ulus tanımını gerçekleştiren Öcalan oldu”
Türklük kavramı Kürtleri kapsayan bir kavram değildir. Olsaydı bana göre sorun olmazdı. Kürdün dili kimliği yasaklanmasa, ‘şunların hepsine Türk denir, bu kültürlerin dillerin korunması anayasanın güvencesi altındadır’ denseydi, ‘bütün bu millete de Türk ulusu denir’ denseydi hiçbir problem olmazdı.
1900'ün başında bu yapılsaydı problem olmazdı. Bu konuda 100 yılda en gerçekçi teoriyi geliştiren de Abdullah Öcalan oldu. 'Gelin ırka dayalı kimlik yerine bir demokratik ulus kavramı etrafında bir araya gelelim' dedi, onun da sesini duyan olmuyor çünkü tecrit altında.
İçinde domates, biber, patlıcan olan bir yemek domates yemeği olabilir mi? Hayır. Güveçtir o. Niye yemeğin içindeki tek bir şeyle anılsın ki! Anadolu halkları da güveçtir. Domates yemeği değildir. Kürtler Türk değildir, olmaları da imkansızdır. Bir Kürde Türk demek Kürt sorunudur. Kürtler tarihi binlerce yıla dayanan kadim bir halktır. Dilleri Hint Avrupa Dil grubundadır, Türkçe Altay dil grubundadır. Sadece bu bile iki ayrı halkı, ulusu tanımlar. ‘Kürtçe diye bir dil yok, hepimiz Türküz, herkesin de anadili Türkçedir’ diyorsanız evet sizin Kürt sorununuz var. Benim yok sizin var.
“Bir öğretmen çocuğunuza 'Türkçe yasak' dese ne hissedersiniz?”
Bir örnekle empati yapalım, diyelim ki Sakarya'nın bir köyünde oturuyorsunuz, kızınız ilkokul çağına geldi ve okula yazdırdınız. Okulun ilk günü Ayşecik'i elinden tutup okula gidiyorsunuz. Yolda Ayşe’yi tembih etmeye çalışırken bir yandan da korkuyorsunuz ya başarılı olmazsa diye. Bir yandan da uyarıyorsunuz, 'bak kızım sakın Türkçe konuşma' diye. Küçük Ayşeciğin ödü kopuyor çünkü başka bir dil bilmiyor. Güler yüzüyle öğretmen sınıfa giriyor, yüreği kabarıyor ağladı ağlayacak. Neredeyse bütün okul aynı durumda.
Çocukların çat pat anlayabildiği kadarıyla şöyle diyor: ‘Belê zarokên hêja ji îro pê ve Tirkî qedexe ye, zimanê me Kurdî ye’. Yani 'evet güzel çocuklar bugünden sonra Türkçe konuşmak yasak hepimiz Kürdüz, dilimiz de Kürtçedir.' Bu normaldir diyorsanız sizin Kürt sorununuz var. 'Bu çok eskilerde kaldı' diyorsanız yine bilemediniz, Türkiye’de Kürtçe eğitim yasaktır.
Sadece iki saat Kürtçe seçmeli ders var o derslerin de seçilmemesi için devlet her türlü önlemi alıyor. Örneğin geçen haftalarda atama dönemlerinde Kurmancî lehçesinde 2 Zazakî lehçesinde 1 öğretmen ataması yapıldı. Milyonlarca Kürt var 3 atama yapılıyor. Anne babası ne hissederdi? Yeterli sayıda Türkçe öğretmeni atanmasaydı, Türkçeyi seçtiği halde o dersi öğrenemeseydi ne derdiniz? Üstelik tüm bunlar Ayşe'nin ana vatanında yapılıyor.
Bir Türk bunu anlayabilirse Kürt sorununu anlayabilir. Anlamıyor ve kabul etmiyorsa onun Kürt sorunu vardır. Kürt çocukları yüzlerce yıldır kendi anadillerinde eğitim alamıyorlar, daha önce medreselerde eğitim alabiliyorlardı. Eğitimde yıllardır en başarısız 20 il hep Kürt illeridir. Hakkari, Muş, Van, Bitlis üniversite sınavlarında sonuncudur. Bunun nedeni Kürt gençlerinin akılsız olmaları değildir. Matematiği, fiziği, kimyayı bilmiyor olmaları değildir. Kürt çocuklarının inşaatlarda, turizmde maraba olarak, işçi olarak, ucuz işgücü olarak çalışmalarının nedeni budur.
“Biz Kürt gençlerinin iyi okullara gitmesini istiyoruz”
Son yıllarda Kürt çocuklarının iyi okullara girmeleri oto asimilasyon nedeniyle alınan bir sonuçtur. Ama halen Türkiye’de Kürt şehirleri üniversite sınavında sonuncudur. İyi eğitim alamadı, iyi iş bulamadı, horlandı, ötekileştirildi, Kürtçe şarkı söyledi diye dayak yedi, seçtiklerine kayyım atandı, yüzyılın başından beri sürüldü.
Halen bugün dahi yapılıyor. Sizce bu Kürt genci ne yapar? Eğer biz ikna edebilirsek partimize gelir siyaset yapar, onu da dün yaptığınız gibi gözaltına alırsınız ya da dağa çıkar. Kürt gençlerini dağa çıkaran biz değiliz, bu politikalardır. Biz bunu durdurmaya çalışıyoruz. Biz bunu istemiyoruz. Gençlerimiz dağa çıkıp silah alsın istemiyoruz. Onaylamıyoruz, doğru bulmuyoruz. İyi bir eğitim alsınlar, silah tutmasın, kalem tutsunlar.
Güney Kürdistan Bölgesi'nde Xakurkê’de Heftanîn’de birbirine kurşun sıkan gençlerin acısını yürekten paylaşıyorum. Hepsi bu halkın gariban çocukları. Niye birbirlerine kurşun sıksınlar? Niye bu sorunu biz çözmüyoruz, niye bu sorunu çocukların sırtına yüklüyorsunuz? Asla doğru bulmuyoruz.
“Siyaset yaptığın için 7 yıldır hapistesin”
'Kürt gençleri dağa gitmesin' diyorum. Ama emin olun onlar da bana dönüp diyecekler ki 'siyaset yaptığın için 7 yıldır hapistesin' diyecekler. Ben onlara ne diyeyim, siz bana söyleyin. Hayatını kaybeden askerlerden biri paylaşmıştı 'savaş savaşmayana güzeldir.'
Savaş kararı verenler hiç mi utanmıyor? Bu genç kardeşimle sivil hayatta tanışsam oturur yemek yeriz, sohbet ederiz. Bu benim kardeşim işte. Niye bunları savaş cephelerine sürüyorlar, kardeşlerimizi birbirine kırdırıyorlar? Faşizan zihniyet niye bizlere bunu dayatıyor? Ne uğruna? Vatan uğruna diyecekler. Hadi ordan! Hepinizin çıkarları uğruna, iktidarlarının perçimleşmesi uğruna; bu çocuklar umurlarında değil. 60 bin çocuk, bu ülkenin en değerli gençleri bu savaşta canlarını kaybettiler.
Bunu söyleyebilecek bir tek Türk siyasetçi çıkarın ben bu söylediklerimin hepsini geri alacağım. Ben ve arkadaşlarımızın söylediklerini tek bir Türk siyasetçi diyebilmiş ise 'yahu ölen Kürt de Türk de benim kardeşimdi, gerilla da asker de benim kardeşimdir' diyen bir tane Türk siyasetçi gösterebilir misiniz? Umurlarında değil. Biz yarası olanlarız, bu işin acısını çekenleriz.
“Biz batıyla tanışırız ama siz Kürdistanı tanımazsınız”
Biz Kürtler olarak Kürdistan’ın gerikalmışlığından dolayı eğitimimizin çoğunu batıda alırız, çalışmaya batıya geliriz. Orada iş yok. Sürgün ediliriz, batıya geliriz. Hapse atılırız, batıya geliriz. Türkiye’nin batısıyla bir tanışıklığımız var. Ama hiçbiriniz tatilinizi Hakkari’de geçirmezsiniz, Van Gölü’ne tatile gitmezsiniz. Tanımıyorsunuz, bilmiyorsunuz, Kürtler herkesi tanıyor ama siz Türkiye’nin doğusunu tanımıyorsunuz.
Biz Türkiye’nin batısını iyi tanırız. Ama onlar bizi tanımaz. Bu ülkenin İçişleri Bakanı benim kardeşim için -dağdadır kardeşim evet, keşke olmasaydı, keşke Türk askeri yaşamını yitirmeseydi. Ama bu ülkenin İçişleri Bakanı 'senin kardeşini sarı torbada getireceğim' diyor. Millet alkışlıyor onu, beğeni alıyor. Ben ne diyorum? 'Bu çocuk benim kardeşim' diyorum, 'keşke kurtarabilseydim onu' diyorum.
Aramızdaki fark budur, çok ahlaki bir farktır, Türk ırkçısı ile aramızdaki derin fark budur. Bunu bize kazandıran iki şey var. 1- Medeniyetimiz. Kökünde İslam medeniyeti vardır, biz siyasal İslamcı değiliz Müslümanız. 2- Kürt hareketi. Kürt hareketinin aydınlanması, modernist çizgisi, kadın özgürlükçü çizgisi bize insanlığımızı kazandırmıştır.
“Siyasal İslamcılar Allah’ı bile kandırdığını düşünüyor”
Bu kumpas davasına siyasal İslamcılar da müdahale ettiler. Siyasal iktidar siyasal İslamcı olarak bizi içeride tutmak istiyor. Onların derdi ne? İslamın en temel kaynağı Kuran ve sonrasında sünnettir. Bu iki temel kaynak İslamın yaşam tarzının da inancının da ibadetinin de kaynağıdır. Geri kalan bütün kaynaklar bunları esas almıştır.
İslama göre Allah'ın büyüklüğü mutlaktır tartışmasızdır. Bakın Tevrat'ta, Zebur'da, İncil’de tanrı böyle tanımlanmamıştır. Hiçbirinde İslamiyet kadar güçlü bir tanrı yoktur. İslamiyetteki Allah bütün dinler içerisindeki en güçlü tanrıdır. Bütün Müslümanlar da bunu bilir, buna inanır. Onun yol göstericiliğinde hayatını düzenlemekle mükelleftirler. Siyasal İslamcılar Allah’ı bile kandırdığını düşünüyor. Allah’ı bile kandırdığını düşünen bir siyasal İslamcıdan herşey beklenir.
AİHM’i tanımıyormuş! Yahu haşa taptığı Allah’ı tanımıyor. Ondan daha büyüğü yok ki, AİHM ne? Anayasa ne? CMK ne? En tehlikelisi bunlardır işte. Hırsızlık, yüzsüzlük, ikiyüzlülük, riyakarlıkta sınır yok. Bu insan Allah'ı kendince kandırıyor, haşa, Türk siyasal İslamcısı bu.
Siyasal İslamcı o kadar fırıldaktır ki her ayeti kendi içinde değerlendirir. Biz kültürel Müslümanız, siyasal İslamcı değiliz. Filistin’de var, Mısır'da var, Fas'ta her yerde var. Onlara da saygı duyuyorum, ideolojik olarak aynı dünya görüşünü savunuyoruz ama dürüstse saygı duyarız. Ama Türkiye'dekiler fırıldak.
Milli görüş çizgisi daha dürüsttür ama İslamın her türlü günlük yorumunda her türlü adaletsizliği yapmaktan çekinmezler. Şu anda bizim tutukluluğumuzu, bu uygulanan zulmü en çok alkışlayanlar siyasal İslamcılardır.
“Onlar bizim serbest bırakılmamızı isterler mi?”
Arkadan ne yapıyorlar biliyor musunuz? Burada anlatacağım. Bir gün uçakta yanıma bir Kürt işvereni oturdu. AK Partili olduğunu söyledi. Yan yana seyahat ediyoruz. Dedi ki 'başkan bizim kazandığımız paranın haddi hesabı yok. Partinize gelemiyoruz ama bizi anla. Şu anda parayı koyacak yer bulamıyoruz. Allah billah aşkına partiye para lazım olursa bana selam gönder yeter.' 'Parayı koyacak yer bulamıyorsun ne işin var AKP’de' diyorsun. 'Bankaya zaten koymuyoruz, çok şükür öyle bir kazanıyoruz ki. Kusura bakma partiye gelemiyoruz.' Ben 'lanet olsun senin parana' dedim.
Bu kişinin bana anlattığı ilginç bir şey var. Bir siyasi İslamcı profili. Dedi ki 'ismini söylemeyeyim yargılaması devam eden popüler bir cemaatçi. Bazı AKP’li iş adamları üst düzey bürokratlar bir araya geliriz, özel jet kiralarız, Dubai'ye iş gezisine gideriz, hocayı da ararız bize kedicikleri ayarlar, onlarla muta nikahı yaparız ve dönüşte boşanırız ve bundan aslında herkesin eşinin de haberi vardır. Eşlerimiz de bizi hoş görürler.'
İnsanın tüyleri diken diken oluyor. Son cümle benim tüylerimi diken diken etti. Dedi ki 'eşlerimiz de biliyor.' 'Her cuma lüks cipleriyle cuma namazına giderler, trilyonları götürürler' dedi. Sizce onlar bizim serbest bırakılmamızı isterler mi? Tabii ki istemezler çünkü seçim kazanılması ve rantın musluğunun akıyor olması lazım. Mitinglerde kalabalık olsun diye taşıma yapıyorlar, TV kanallarını besliyorlar bu tipler.
“Türk sosyalistlerinin bir kısmı İslam medeniyetini anlamıyor”
Müslüman, gariban milyonlarca insan da bundan habersiz gidip oy veriyor sırf biz içeride kalalım diye. Demirtaş’ı serbest bırakmak isteyenler ona oy versin istemeyenler bize oy verir dediler.
Cumhurbaşkanını tenzih ediyorum. Haberi olsa o da bunu engellerdi ama inşallah bu söylediklerim kulağına gider de bunu araştırır. Bu sapma Hz. Muhammed döneminde başladı, Emeviler döneminde zirveye çıktı.
Bu toprakların medeniyeti İslam medeniyetidir. Türkiye sosyalistinin bir kısmı bunları bilmez, bilmediği için de topluma ulaşamaz. Bizi var eden bu topraklarda İslam medeniyetidir. 1300 yıldır hepimizi var eden İslam medeniyetidir.
İslam medeniyeti geri falan değildir. Bazıları 1400 yıllık gericilik diyor. Saçma sapan, tarihten anlamayan bir yaklaşımla kendine hakaret ediyor. Köklü, güçlü bir medeniyettir. Bir zamanlar Şam’da Bağdat’ta astronomi, fizik, kimya, tıp, şehirleşmede çağ atlarken Avrupa mezhep savaşlarıyla, cadı avlarıyla birbirini parçalıyordu, açlıktan ölüyordu. İslam medeniyetinin altın çağlarıydı o zaman. Bugün astrolojideki birçok kavram Arapça kökenlidir.
Bunları bilmeden, anlamadan İslam medeniyetini birkaç siyasi İslamcıya bakarak söylerseniz hata yaparsanız. Bunları söylerken Kıvılcımlı'yı ve ardıllarını tenzih ederek söylüyorum. Anlayanlar da vardı elbette ama kitleselleşmemenin nedeni İslamı karşısına almasıdır. İslam hepimizin medeniyetinin parçasıdır. Komünist de sosyalist de milliyetçi de olsa hepimizin medeniyetinin parçasıdır.
“Hz Muhammed dönemin en büyük sosyalistlerindendir”
1400 yıl önceki gericilik diye yaftalamak en büyük yanlıştır. 1400 yıl önce Hz. Peygamber adına, İslam adına atılan adımları bugünle kıyaslamayın. Hz. Muhammed'in o günkü kıyaslamaları bugünkü AİHM CEDAW değerindedir. O gün cahiliye yaşanırken bir alternatif sunuyordu Hz. Muhammed. Yoksullar üzerine inşa ediyordu.
Hz. Muhammed bugün yaşasaydı İstanbul Sözleşmesi'nden, BM sözleşmelerinden daha ileri bir sözleşme yapardı. Söyledikleri devrimciliktir. Hz. Muhammed dönemin en büyük sosyalistlerindendir. Yoksulun yanında, emekçinin yanındadır. Serveti yoktur. Arap coğrafyasının önemli kısmını hükümranlığı altına almasına rağmen Muhammediye diye bir devlet kurmamıştır. Bugün dünyanın en lüks saraylarını yapanlar, en büyük ihalelerini alanlar ve yoksul halka en büyük zulmü reva görenler Müslüman mıdır?
Erdoğan benim hakkımda diyor ki, ben demişim ki 'Taksim bizim kabemizdir.' İftira! Yalan! Benim dedem Palulu İslam alimlerinden. Ben Müslüman kültürü, medeniyeti ile büyüdüm. Türkiye sosyalisti de bunu görmeli. Latin Amerika’da papazlar devrimin parçası olunca burada imam niye gerici oluyor? Cami, mescit İslamiyet’te halk evidir.
“Cami dönemin halk meclisi komünüydü”
Kuran'da yok Hz. Muhammed fiilen geliştirilmiştir, 'biz Müslümanlar olarak oturup tartışalım' demiştir. Bugün camiyi ne hale getirdiler. Sorunların tartışıldığı bir yer mi? Devasa görkemli lüks camiler. Hz. Muhammedin yaptığı böyle bir şey değildir. Halk meclisi, komünüydü cami. Sen bunu anlamadan topluma nasıl gidebilirsin sosyalist olarak?
Kabe bugün Müslümanların namaz kıldığı yerdir ama oranın tarihi bütün dinlerden eskidir. Kabe her zaman vardı. Ne zaman yapıldığını bugün bile tespit edemiyorlar. Bugün Göbeklitepe’de ilk toplumsal yaşam izleri bulundu 12 bin yıl öncesine dair ama Kabe’nin tarihi hala bilinmiyor. İnsanlık göçe başlamadan, Afrika’dan dünyaya yayılmadan önce kendi ortak evi olarak gördükleri bir mekandır Kabe.
Hristiyanlar için de kutsaldır ama tek tanrılı dinlerden önce de kutsaldı. Kabe’nin anlamı nedir? Bunu anlamadan bir Müslüman’ın ruh halini anlamak mümkün değil. 4 anlamı vardır.
Kabe insani uygarlığın ilk görünür olduğu yerdir. Bu nedenle insanlık hac mevsiminde ilk görünür oldukları köke göç etmeye giderler. Biz nereden geldik derler. Biz doğanın bir parçasıyız, sahibi değiliz anlamı vardır. İkinci olarak sosyolojik bir anlamı vardır. Her yıl insanlar ataları Adem ve Havva'nın tarih sahnesine çıktıkları yere giderler. Orada ihram ile ilk doğal hallerine dönerler. Bugün şimdi selfie çekip reise selam diyorlar ya anlamı o değildir. İhram’ın anlamı eşitliktir. Biz buradan bu şekilde yayıldık dünyaya. Bu binanın etrafında aynı kıyafetlerle dönüyoruz. Sosyolojik anlamı budur.
Kozmolojik anlamı da vardır. Kainatın kozmik güçle ayakta durduğu nettir. Allah’ın kozmik gücü evrenin potansiyeline sinmiştir. Bütün evren Allah'ın sınırsız ve boyutsuz gücü etrafından dönmektedir. İslam’da buna inanılır. Kabe etrafında dönmek de bu kozmolojik döngüye sosyolojik olarak katılmaktır. Biz bu kozmik dünyanın bir parçasıyız, sahibi değiliz. Minicik yaratıklarız ve kozmik dünya etrafında dönüyoruz.
“İyi Müslüman iyi insandır”
Kuran da Allah’ın sembolik evidir. Allah’ın bütün varlığa yayılan merhameti kendi vicdanımızda yakaladığımız ve buluştuğumuz yerdir sembolik olarak. Hem bunlara inanacaksın hem de bu zulmü yapacaksın! Akıl alır gibi değil. İyi Müslüman iyi insandır. İslam insanı kötü yola, adaletsizliğe sevk etmez. Bugün İslamofobi ile karalanmaya çalışılıyor, yanlış.
Hz. Muhammed 1400 yıl sonra benim torunlarım hırsızlık yapsın, yolsuzluk yapsın diye yola çıkmadı. Bir Müslüman hem bunu bilip hem de aksini yaşıyorsa dünyanın en tehlikeli tiplerinden biridir. Bugün AİHS, Kadın Hakları Sözleşmesi, Anayasa gibi modern hukuktan önce kanunları dinler belirlerdi.
Hz. Nuh M.Ö. 500 yılında Nuh’un kanunlarını yazdı. Putlara tapmamak, hırsızlık yapmamak, canlı hayvan yememek. Bugünün hukukunu ve adaletsizliğini anlamak açısından çok önemli. Amerikan Bağımsızlık Sözleşmesi kendiliğinden ortaya çıkmadı. Zerdüşt de benzer şeyleri söyler. Allah’ın varlığına inanmak, putlara inanmamak, Cumartesi yasağına saygı göstermek, yalancı şahitlik yapmamak, hiç kimsenin malına ve canına göz dikmemek.
“Batı medeniyeti İslam’ı barbar ilan etti”
Medine Sözleşmesi döneminin ilerici hukuk kaynaklarındandır. Bütün bu kültürün medeniyetin sonucunda toplum, yaşam biçimi, sosyoloji oluşturduk. Bir İslamcı bunu bilmez mi? Çok iyi bilir. Siyasal İslamcı da bilir. Son 300 yılda Avrupa’daki aydınlanma, ilerleme öncesindeki coğrafi keşifler Avrupa’da kalkınmaya yol açtı.
O sıralar İslam coğrafyası altın çağını yaşıyordu. Müslümanların alimleri öyle yabana atılır isimler değildi. Avrupalı’nın ilk baktıkları kaynaklar İslam kaynaklarıydı. Avrupa açlık ve mezhep savaşlarıyla baş başaydı ve bu yüzden coğrafi keşif yaptılar, bu yüzden Afrika kıtasını sömürgeleştirdiler. Donanma yaptılar çünkü okyanusu aşmak istiyorlardı.
Osmanlı’nın buna ihtiyacı yoktu. Müslümanlar bilime ihtiyaç duymuyordu artık çünkü 'biz bulacağımızı bulduk' diyorlardı. Avrupalı o yüzden rönesans yaptı, sanayi devrimi yaptı. Avrupa medeniyeti gelişirken bu kez de İslam medeniyeti geriye düştü. Ne oldu? Batı dünyası sanki binlerce yıllık medeniyetin merkezi biz değiliz gibi bir anda İslam coğrafyasını barbar ilan etti ve batı kültürü bütün dünyada başat hale geldi.
Hepimizin gözü batıya dönmüş durumda. Tatile gideceksek batıya, kaçacaksak batıya, işçi olarak gideceksek batıya gidiyoruz. Oranın edebiyatını alıyoruz. Doğuya yüzümüzü dönmüyoruz. Bu bilinçli bir çarpıtmadır. Doğu medeniyetin merkezidir. İslamcılar 300 yılda batı emperyalizminin kültürel hegemonyası ile birlikte yeni bir arayış içerisine girdiler. İşte bu akımla siyasal İslam gelişti.
“IŞİD, El Kaide anlayışı ile yaşamak zorunda mıyız?”
1400 yıldır İslamiyet büyük krizler yaşadı. Yeni çağda İslamiyet insan hakları ile bir arada olamaz mı, biz IŞİD, El Kaide anlayışı ile yaşamak zorunda mıyız? Bunu derken çok önemli bir gelişme yaşandı. Laik Türkiye’de seçim tarihinde ilk defa İslam'ın girdiği bu bunalımdan çıkacağına dair heyecan yarattı.
3 Kasım 2002’de AKP tek başına iktidara geldi. İslam dünyasında heyecan yarattı 'acaba makus talihimiz kırılıyor mu' diye 'İslam artı demokrasi birlikte olabilecek mi' diye heyecan yarattı. Her Müslüman bunu yüreğinde hissetti, ben de hissettim. Olabilir mi acaba? İddiası da buydu. Ben Atatürkçülerin yerinde olsam bu kıymeti verirdim. Biz verdik de ne oldu, o da ayrı mesele. Neyi heba ettiler? 1400 yıl o ezilmişlikler ve 300 yıldır batının kurduğu hegemonyanın kırılması şansını kendi çıkarları uğruna heba ettiler.
İslam artı demokrasi artı insan haklarının bir arada olamayacağını kanıtladılar. Bu deneyimi rezil rüsva ettiler. Getirdiler Dilan Polat'lara, Fatih Terim’lere, Sedat Peker’lere, Alaattin Çakıcı’lara, Süleyman Soylulara teslim ettiler, Ali Ağaoğlu'na, Cengiz Holding'e teslim ettiler.
Yüreğinde şu kadar Allah korkusu olan her sosyalist, her Türk, her Kürt karşı karşıya olduğumuz tehlikenin farkında olmalıdır. Bu davanın en az mağduru olan biziz çünkü yarattıkları toplum kültürel ve ahlaki olarak çökmüş durumda. TC tarihinin kadınların bedenlerini en yaygın sattığı dönemde yaşıyoruz. Aleni! AKP İslamı döneminde yaşanıyor bu. Her gün izliyorsunuz, hırsızlığın, vahşetin, yolsuzlukların en ciddi düzeyde yaşandığı dönemi yaşıyoruz.
Bir Müslüman bunları biliyor olmasına rağmen bunlara onay veriyorsa en çok korktuğum şey odur. Çünkü ondan her şey beklenir. Allah'ı kandırıyor ve bunu yapanın yapamayacağı şey yoktur. Allah'ı tanımayan AİHM hakiminin dediğini mi yapacak! AİHM yargıcı AYM kararı ne ki, kim ki Allah'ın sonsuz kudretinin yanında!
“Kürt kadınlarının mücadelesine çok şey borçluyuz”
Devletin resmi ideolojisi ilk dönem Türkçülük 12 Eylül sonrası İslamcılık üzerine böyle kuruldu. İkisi de sahte, samimiyetsiz. Kobanî'de, Suriye'nin Kobanî kasabasında karşı karşıya gelen iki güçten biri aydınlığı, biri sabahtan beri anlattığım karanlığı temsil ediyordu. IŞİD’in teslim ettiği zihniyet bu zihniyet. Rojava'daki Kürt hareketinin şekillendirdiği düşünce de anlattıklarımdır.
Biz İslam'a böyle bakıyoruz. Kürt sorununun çözümünde ortaya koyduğumuz perspektif en makul en ilerici olandır. Kadın özgürlükçü bakış, Avrupa'dan bile daha ileri noktadadır. Kadın özgürlüğü perspektifi Kürt hareketinde belirleyici rol oynamıştır. Biz Kürt kadınlarının yürüttüğü mücadeleye çok şey borçluyuz.
Kobanî'de de bunun temsiliyeti vardı. İkincisi ekolojist yaklaşım. Çevre başkadır ekoloji hareketi başkadır. Ekoloji hareketinde toplum da vardır, ağaç da taş da dere de vardır, sosyoloji de vardır, sosyalizm de vardır. Bugün Müslüman da Hristiyan da kadın da erkek de Kürt de Türk de olsa en iyi savunabileceğimiz düşünce ekososyalizmdir.
“Ekososyalizme en uygun düşünce tarzı İslamiyet'tir”
Müslümanlara da tavsiyemdir, okusunlar baksınlar. Ekososyalizme en uygun düşünce tarzı İslamiyet'tir. Yine Kürt hareketinin toplumsal demokrasi boyutu. Temsili demokrasiyi eksik demokrasi olarak görüyoruz. Doğrudan demokrasiye geçişi savunuyoruz. Demokratik özerklik bunun idari modelidir. Bunun adı öz yönetim anlayışıdır.
Kürt hareketi antikapitalisttir, emekten yanadır, emek sömürüsüne emeğin talanına karşıdır. Herkesin çalıştığı yerde hiçbir mesleğin küçümsenmeden, insan onuruna yakışır kazançla yaşayabileceği gelire, ücretsiz konuta sahip olmasını savunuyoruz. Kapitalistin doğayı talan ederek yaptığı hiçbir yatırımı kabul etmez. Dağıtım yapılırken adil dağıtım, vergide çok kazanandan çok vergiyi savunur.
Antiemperyalistir, kültürel emperyalizme de fiziki emperyalizme de karşıdır. Tekçiliğe, ırkçılığa, dile, etnisiteye dayalı ulusu savunmaz. Bir ulus içinde birden fazla dil olur, herkes eşittir. Özgürlükçü laikliği savunuruz ki temelinde dini özgürlük vardır. Ama devletin bütün dillere ve dinlere eşit yaklaştığı bir devlet yönetimini savunur.
“Bu vatan hepimizin ortak vatanıdır”
Kişiler laik olmaz, devlet bütün dinlere eşit ve şakasız yaklaşır. Diyanet, Sünni ve Hanefi mezhep için hizmet etmez, din işleri kurulu oluşturur, ateistler dahil Êzidî, Alevi, Sünni, Hristiyan dahil herkesin yönetimde temsil edildiği, herkese eşit hizmetin götürüldüğü, ibadetlerine imkan sağlandığı bir din hizmeti savunur.
Caferilerin ibadet yerinin camiden farkı yoktur. Bu vatan hepimizin ortak vatanıdır. Bunu söylediğimizde sanki babasının arazisine kaçak yapı kurmuşuz gibi! Kardeşim ortak vatan derken bu ortak vatanın en büyük parçasını biz vermişiz. Senin tapulu arazinden bir şey istemiyoruz. En çoğunu biz vermişiz.
Biz ortak vatan diyoruz sen daha kabul etmiyorsun. Ortak vatan; Mezopotamya da Anadolu da Trakya da ortak vatanımız. Kimsenin babasının malı değil. Bütün bu teorilerin kuramların hem pratize edilmesinde hem gelişmesinde Öcalan'ın rolü var. Bu yüzden ona atıf yapıyoruz, bu yüzden onunla görüş yapılmasını istiyoruz.
“İmralı’ya heyet gönderin”
Ben açık söyleyeyim; ben Öcalan biatçısı değilim, 8 defa görüştüm, gençliğimden beri okurum. İmralı'da olmasına rağmen geliştirdiği, demokratik çözüm perspektifidir. Ya Abdullah Öcalan radikal dinci olsaydı, ırkçı olsaydı? Ya Öcalan radikal dinci milliyetçi olsaydı? Türkiye nereye dönerdi bunun kıymetini bilmiyorlar mı? Sayın Öcalan dediğimizde kıyameti koparıyorlar, Sayın Kenan Evren desek bir şey demezler. Ki burada Abdullah Öcalan'ın PKK'yi kuruluş sürecini, sonrasını tartışacak değilim, kendisi kendi yargılamasında özeleştirisini de verdi, çözüm önerilerini de sundu. Kuru kuruya şeyh-mürit ilişkisi değil bizimkisi.
Okuduğumuz tanıdığımız anladığımız için söylüyoruz, Kürtler için de Türkiye için de bir şanstır. Bu şansı değerlendirin. Türk gencini -20 dereceye savaşa göndereceğinize İmralı’ya heyet gönderin. Kıyamet mi kopar? Çocuklar yaşasın, bunu anlatmaya çalışıyoruz, bunu istiyoruz. Bu aydınlık zihniyetin yenilmemesi için yaptığımız çağrıdır. Bizim dünya görüşümüz, insana yaklaşımımız budur.”
Duruşma bugün devam ediyor. (AS)