"Balyoz Harekat Planı" iddialarıyla yeniden gündeme gelen "darbe" tartışmalarını bianet'e değerlendiren yazar Ayşegül Devecioğlu, bu süreçte kadınların da seslerini yükseltmeleri gerektiği görüşünde:
"Ülkedeki egemenlik ve iktidar ilişkileri yeniden organize ediliyor. Bunu egemenlerin kendi arasındaki savaş olarak görmezden gelmek yerine, bu durumu nasıl barış ve demokrasi mücadelesi için fırsata dönüştürebileceğimizi, ne tür örgütlenmelere ihtiyaç duyduğumuzu düşünmeliyiz."
Konuşanlar elbette hep erkeklerse...
Darbe tartışmalarının erkekler etrafında süregitmesini de eleştiren Devecioğlu, kadınların darbe gibi askeri baskı dönemlerinde daha fazla şiddete maruz kaldıkları halde yaşadıklarını dile getirebilecekleri mekanizmalardan da dışlandıklarını vurguluyor:
"Konuşanlar elbette hep erkeklerse, kadınlara şiddetin meşruluğu üzerinden kurgulanan ve örgütlenen günlük hayat, kadınların bedenine ve emeğine el koyan bir sisteme işaret ettiği içindir. Askeri darbe gibi baskı dönemlerinde kadınlara yönelik şiddet katmerleniyor, tecavüzler darbe dönemlerinde ve savaşlarda artıyorsa, bunu erkekler kadınlara şiddeti meşru görecek tarzda yetiştirildikleri içindir. Bu şiddet ise tahakküm ve el koymayla bağlantılı... Şiddetin ve ikincileştirmenin amacı, kadınların bütün toplumsal alanlardan kovulması ve görmezden gelinmesi... Bu yüzden her türlü şiddetin en yoğun sonuçlarını yaşadıkları halde kadınlar bunları dile getirme mekanizmalarının da bir ölçüde dışındalar. Kamusal alanlarda görünür değiller."
12 Eylül sonrasında kadınların yaşadığı taciz ve tecavüzlerin hesabının sorulmadığını hatırlatan Devecioğlu, "Bu işkenceciler bugün devletin çeşitli kademelerinde, her yeni iktidarın kendilerine ihtiyaç duyacağının rahatlığı içinde var oluyorlar. Kürt kadınları, bunların en akıl almaz örnekleriyle karşılaşıyorlar" diyor.
Güç savaşımını deşifre etmek gerek
"12 Eylül'den sonra doğanın, ormanların akarsuların, kültürel ve tarihi dokunun, kentlerin sermaye tarafından yağmalanması, çalışanların sendikasızlaştırılması ve sosyal güvenceden yoksun bırakılması, birçok temel insan hakkının yok edilmesi, toplumun depolitizasyonu ve sindirilmesiyle başarılabildi" diyen Devecioğlu'na göre, "Bugün de egemenler aynı şeyi amaçlıyorlar. Bu nedenle de bütün bu kafes, balyoz, kozmik oda söyleminin tozu dumanı altında iktidar odakları arasındaki güç savaşımını deşifre etmek, politikleşmek, örgütlenmek zorundayız. Hayatı bizim dışımızda sürüp giden bir şey olarak değil, değiştirebileceğimiz, müdahale edebileceğimiz bir insani ve toplumsal dönüşüm, değişim, etkileşim, alanı olarak görebilmemiz gerekiyor, yeniden..." (BB)