İstanbul Barosu avukatlarından Seda Akço, geçtiğimiz yıla çocuk hakları üzerinden bakarak yaptığı değerlendirmede çocuk istismarını ve çocuğa yönelik şiddeti önleyici bir sistemin gerekliliğini vurguladı. Önleyici bir sistemin olmamasının sonuçlarından söz ederken Van'daki çocuk ölümlerine ve yeni anayasa tartışmalarında çocuk haklarının nasıl yer alması gerektiğine de değindi.
"Bu kadar çok istismar, çocuğa yönelik şiddet ve bu kadar yaşam hakkını ihlal eden olay varken diğer hak alanlarını konuşmak oldukça zorlaşıyor" diyen Akço, adli makamların ve koruma makamlarının tutumunu ve aldıkları tedbirleri de değerlendirdi.
Çocuk istismarının engellenmesi için nereden başlamalı?
En acil ihtiyaç, Türkiye'de çocuğa yönelik şiddet ve istismarı ve bununla bağlantılı olarak hak ihlallerini önleyecek bir sistemin kurulması. Olay olduktan sonra müdahale eden, olayı gerçekleştirenleri cezalandırmayı hedefleyen müdahale ya da koruma biçimleri gerçek anlamda çocuklar için koruyucu olamıyor. Şu an bizdeki öyle bir sistem.
Bir istismar olayı oluyor, çocuk zarar görüyor, ondan sonra konuştuğumuz şey bunu yapan kişiye ne ceza ne kadar ceza verileceği... Bir daha bu olayın olması nasıl önlenecek bu konuşulmuyor. Kadına karşı şiddette de böyle... Çocuğa da kadına da yönelik eylemlerde hep faili cezalandırma ve ceza yeterli mi tartışması üzerinden gidiyor.
Önümüzdeki en önemli konu bu bakış açısını değiştirmek ve çocuğa yönelik şiddeti önlemek için ne yapılacağı; buna da herkes hemen "doğru" diyor, ama sonra önlemek için yine ceza kanunun değiştirilmesi konuşuluyor. Bu önlemeye yarayacak bir şey değil.
Ne yapmak gerekiyor?
Bir önleyici model kurabilmek için sistemde ne açıklar var, bunlara sebebiyet veren ne diye bütüncül bakabilmek, tamamına bakabilmek gerek. Çocuk özelinde de bir erken uyarı sisteminin kurulması önemli. İhmal istismarı fark etme sorumluluğunun toplumun çocuklara sunduğu genel hizmetlerin içine yedirilmesi lazım.
Normal sağlık, eğitim hizmetleri gibi her çocuğun yararlandığı hizmetlerin içinde o ihmal istismar riskini değerlendirecek bir özellik olmalı. Mesela, öğretmenler donanımlı hale gelmeli, bir çocuğun ihmal edilme ya da istismar edilme riskini fark edebilmeli ve koruyucu sistemi harekete geçirebilmeli. Aile hekimleri de donanımlı hale gelmeli ve gerçekleşmeden olma ihtimalini fark edip önleyici tedbiri alabilmeli.
Bunun için mutlaka olması gereken şeylerden biri, sosyal hizmetlerin yaygın hizmet ağına ve önleme odaklı örgütlenmesi. Toplumun sadece başı belaya girmiş kişileri alıp korumaya yönelik değil; ailelerin çocuğa bakma kapasitesini, çocuğu koruma kapasitesini güçlendirecek, destekleyecek hizmetler verecek biçimde örgütlenmesi gerekiyor.
Bu yönde hiç çalışma var mı?
Birkaç çalışmadan söz edilebilir. Adalet Bakanlığı geçtiğimiz dönemde çocuk koruma sisteminin güçlendirilmesi için bir strateji belgesi hazırladı. Bu erken uyarıdan itibaren bütün koruyucu müdahaleyi kapsayacak biçimde.
Milli eğitim Bakanlığı okul içinde riskin fark edilmesi ve önlenmesine yönelik bir model hazırlamaya çalışıyor. Sağlık Bakanlığı da özellikle cinsel istismar suçunun mağduru olunduğu durumlarda muayenelerde karşılaşılan sorunları çözmek üzere cinsel istismar muayenelerinin tek elden çok disiplinli biçimde yapılacağı birimler oluşturulmaya çalışıyor.
Benzer bir çalışma tıp fakültelerinde var. Üniversiteler kendi aralarında organize ediyor, UNICEF de destekliyor. Tıp fakültelerinde bu muayeneyi sağlamaya yönelik model geliştirilmeye çalışılıyor. Bunlar sistemin parçaları ama şimdi bütünlüklü bakacak ve özelikle erken uyarıyı sağlayacak bir genel müdahaleye ihtiyaç var.
Bakanlıklardaki bu çalışmalarda sivil toplumun katkıları alınıyor mu?
Aslında bunları yapmadan önce, başlangıçtan itibaren katılımcı bir süreç izlense daha verimli bir sonuç alınabilir. Mesela aileden sorumlu bakanlığın çocuk istismarıyla ilgili bir strateji ve kanun tasarısı hazırlığı olduğu biliniyor ama metni bilmiyoruz; hazırlanıp bittikten sonra çıkıyor ortaya. O zaman da siz söylediklerinizle pişmiş aşa su katmış oluyorsunuz, daha zor oluyor.
Çocuk koruma sistemi adalet sistemini de etkiler mi?
Benim kanaatimce çocuk adalet sistemi geniş bir çocuk koruma sisteminin parçası olabilir. Ancak tabanda iyi bir çocuk koruma sistemi varsa onun üstüne bir çocuk adalet sistemi inşa edilebilir. Mesela, önlemeye yönelik çalışan bir çocuk koruma sisteminiz yoksa, çocuğa yönelik istismarını önlemeye çalışmıyorsanız, çocukların suça itilmesini önlemeyi hedefleyici programlarınız, hizmetleriniz yoksa, çocuklar adalet sistemine girdiğinde müdahale başlayacaktır. O zaman adalet sistemi problemin tepe noktasına vardığı yerle boğuşuyor olacak. Bir sürü kaynak israfı ve hedefe ulaşması çok zor bir mücadeleden bahsediyor olacağız.
Ayrıca önlemeye çalışmadığınız şeyin yeniden düzenlenmesi, iyileştirilmesi de mümkün değil. Önleyici hizmetlerin olmadığı bir ortamda rehabilite edici hizmetlerin işlemesine de imkan yok. Koruyucu müdahaleleri de çok iyi işleyen bir çocuk koruma sisteminde iyi bir çocuk adalet sistemi olabilir.
Çocuk psikiyatrisi hizmetleri çocuk nüfusunu karşılayabilecek boyuttaysa siz davranış bozukluğu gösteren çocuğun yeniden toplumsallaşmasıyla ilgili bir şey yapabilirsiniz. Eğer böyle bir olanağınız, hizmetiniz yoksa hangi adalet sistemini kurarsanız kurun, çocuğa özgü işlemesine olanak olmaz. Çünkü eğer bir psikiyatri hizmeti, sosyal hizmet kuruluşu sunmuyorsanız o hakimin elindeki araç yine ceza hukuku olacak. Şu an Türkiye'nin yaşadığı bu.
Koruma sistemi yeterli değil. Tüm çocukların ihtiyacını karşılayacak nitelikte sağlık hizmetleri, sosyal hizmetler ve eğitim hizmetleri verilemiyor olduğu için iyi bir çocuk adalet sistemi kurulamıyor. Adalet siteminin iyileşmesi için iyi bir koruyucu sistem kurulması gerekiyor.
Sistemin olmayışı başka sorunlarla birleşince çocuk ölümleri gerçekleşiyor demiştiniz...
Önlenebilecekken önlenmeyen ya da muhtelif sosyal ekonomik politikaların yarattığı çocuk ölümlerinden bahsediyorum. Van'daki depremden sonra çadırlardaki durum kabul edilebilir gibi değil. Çocuk ölümleri yaşanıyor çadırlarda...
Önleyici sistem şöyle bir şey: Doğal afet olmuşsa, insanlar çadırlarda kalmak durumunda ve soba yakmak durumunda olacaklar. Bu durumda yangın çıkabilir, onun için kış koşullarında çadırda veya güvenliği sağlanmamış bir ortamda insanlar yaşamaya terk edilemezler demek lazım. Ama bu olmadığı için Türkiye'de çocuklar çadırda ölüyor...
Uludere'de benzer bir durum var. Olayın kendisi vahim tabii. Ama bir yandan da çocukların yasak bir sınır bölgesinden bir taraftan bir tarafa geçerek kaçak mal taşıyor olmaları, çocuğun kendini koruyamayacağı bir risk ortamı. Yetişkinlerin onu koruyor olması gerekir. Devletin kaçakçılığı denetlemesinden bahsetmiyorum, devletin oradaki çocuk güvenliğine ilişkin bir derdinin olması gerekir.
O koşullarda yaşayan insanlara bırakılacak bir şeyden bahsetmiyorum. Toplumun, devletin onun yerine bir şey öneriyor olması lazım. Çocuğu olan her anne babanın destek görüyor olması lazım. Okul masrafını, sağlık, beslenme giderlerini karşılayabilecek bir desteği alabiliyor olması lazım.
Bunlar yeni anayasaya genel bir talep olarak nasıl yansımalı?
Benim önerim şunların yer alması yönünde: Birincisi, çocukların korunma ihtiyacından bahisle değil de çocukların bütün haklarını kapsayacak biçimde hak sahibi bireyler olarak tarif edildiği ve çocuğa talep hakkı veren bir anayasa metni olmalı.
Anayasada, yaşadığımız durumdan hareketle, ondan ders çıkararak bir tarif yapılması gerekiyor. Çocuğun yaşama, gelişme, korunma ve katılım hakkı olduğunu ve bunları devletten talep etme hakkı olduğunu ifade eden bir dili olmalı. Bütün haklarına referans veriyor olması lazım. Çocuğu hak sahibi bir birey olarak tarif ediyor olması ve devletten talep etme hakkı olduğunu ifade etmesi lazım. Özellikle de çocuğun ve ailesinin devlet tarafından desteklenmesi gerektiği vurgulanmalı.
Devlet şunu biliyor olmalı: olan her çocuğun yeterli yaşam standardını sağlamak anne babanın sorumluluğu olduğu kadar devletin de sorumluluğudur. Anne babayı destekleme yükümlülüğü var devletin ve anayasada bunu ifade ediyor olması gerekiyor. (YY)