Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Sekreteri Prof. Dr. Feride Aksu Tanık, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin sağlık alanında yaklaşık yedi yıldır uygulanmakta olan ve sağlık alanının bütünüyle piyasalaştırılmasını hedefleyen Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın (SDP), bundan sonra yoğun biçimde "emeğin piyasalaştırılması" üzerinden yürütüleceğine dikkat çekti.
SDP'nin yarattığı hak kayıplarıyla birlikte hekimlerin farkındalıklarının da giderek yükseldiğine işaret eden Tanık, "Önümüzdeki dönem özlük hakları mücadelesinin yükselecek" diye konuştu.
Sağlıkta dönüşüm programının neresindeyiz?
Bu ikili sarmal gibi bir program. Bir yanı sağlığın piyasalaştırılması. Diğer yanı da sağlık emekçilerinin güvencesiz ve esnek çalıştırılması, emeğin ucuzlatılması. Bunlar bütünlüklü bir uluslararası programın parçası.
SDP, Dünya Sağlık Örgütü'nün 'sağlıkta reform' dediği şeyin Türkiye'deki uzantısı. Ama bunun başka aktörleri de var. Kapitalizmin ulusötesi aktörlerinin, Dünya Bankası'nın, Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) sağlıkla ilgili programları, yapısal uyum programları ve stand-by anlaşmalarının önemli bir bileşeni sağlığın piyasalaştırılması.
Etkili örgütlerden biri de Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ). İkili anlaşmaları TRIPS ve GATS aracılığıyla hizmet sektörünün sonsuz piyasalaşmasını sağlayan bir süreci izliyor.
Bu çerçeveden bakarsak; birinci basamağın piyasalaşması 2010 sonu itibarıyla 81 ilde aile hekimliğine geçilmesiyle tamamlanacak. İkinci ve üçüncü basamağın piyasalaşması, zaten hastane hizmetlerinin işletmeleştirilmesiyle 90'lı yıllardan itibaren başlamıştı. Temizlik, yemek, laboratuar hizmetlerinin taşeronlaştırılmasının ardından sağlık çalışanlarının emeğinin taşeron şirketlere verilmesi girişimiyle piyasalaşma anlamında bir olgunluğa erişti.
Bütçeden yataklı tedavi hizmetlerine ayrılan payın azaltılması sonucu döner sermaye gelirleriyle kendilerini idare etme noktasına ulaştırıldı hastaneler.
2007'de Sağlık Bakanlığı'na bağlı hastane döner sermayelerinin o zamanki parayla 3.1 milyar YTL düzeyindeki alacağı silindi. Bu münferit bir şey değil. Mekanizma böyle işliyor.
En son halkası da bu borç kıskacına bu yolla düşürülmüş olan üniversite hastanelerine devlet bütçesinden ödeme yapılacak olması. 22 üniversitenin anlaşma yaptığını biliyoruz. Bu üniversitelerin mali ve idari özerkliklerini dolayısıyla akademik özerkliklerini elinden alan bir yaklaşım. Hibelerin devam koşulu üniversitelerin bütün hesaplarının Maliye Bakanlığı tarafından ayrıca denetlenmesi ve uygun görülüyorsa devam etmesi.
SDP'nin bir boyutunun da "emeğin piyasalaştırılması" olduğunu söylediniz. Bu süreç hangi mekanizmalarla yürütülüyor Türkiye'de şu anda?
Bunun iki boyutu var. Sözleşmeli çalışmayla ilgili yasalar, sözleşmeli çalışma ve taşeronlaşma üzerinden güvencesiz ve esnek çalışma modellerinin dayatılması, eşit işe eşit ücretin verilmediği bir çalışma pazarı yaratılması ve giderek daha uzun süre çalıştırma, daha fazla iş yaptırma, daha az sağlık emekçisine daha çok iş yaptırma. Dolayısıyla olası hata risklerini yükseltme ve bu hatalardan da Mesleki Mali Sorumluluk Sigortası ile bir pazar yaratma yönünde bir yaklaşım var.
Emek piyasasıyla ilgili önemli sıkıntılardan bir diğeri performans üzerinden ücretlendirme. Anayasa Mahkemesi performansa dayalı ücretlendirmeyi oybirliği ile iptal etti. Performans, yapılan iş, üretilen sağlık hizmeti üzerinden, parça başı bir mantıkla para ödemeyi kabul eden bir yaklaşıma sahiptir.
Parça başı iş üzerinden para almak da o parça başı iş sayısını artırmaya yönelik bir durum oluşturmaktadır. Dolayısıyla burada gerçek klinik endikasyonlar, hastanın gerçek klinik gereksinimlerinin ötesinde, performans kazandırabilecek işlemlerin ve muayenelerin sayısının artırılması örtülü bir biçimde teşvik edilmektedir.
Emek piyasası oluşturulmasının en temel yasal aktörü ise tam gün yasasıdır. Kamu Hastane Birlikleri (KHB) ile çok yakın ilişkisi var. KHB ile hastaneler üretebildikleri sağlık hizmetleri üzerinden sınıflandırılacaklar. Şimdi çok yeni bir çalışması daha var Sağlık Bakanlığı'nın. 2011 itibarıyla Sağlık Uygulama Tebliği'nin (SUT) yerini Teşhis ile İlişkilendirilmiş Gruplar (TİG) alacak. Bunda amaç ödeme yapılabilecek teşhis gruplarını oluşturmak.
Performansa dayalı ücretlendirme bundan sonra TİG üzerinden mi yapılacak?
Evet. Bu durumda, teşhis ile ilgili gruplar açısından en karmaşık, en sofistike işlemleri yapabilen hastaneler en pahalı TİG karşılıklarını alabilen hastaneler olacaklar. Bunlar da kamu hastane birlikleri yasası içerisinde A grubu hastanelere karşılık gelecekler. Dolayısıyla o hastaneler -zaten artık bunlara kamu hastanesi deme olanağı da kalmayacak- rekabet gücü daha yüksek hastaneler olacak.
KHB yasalaştıktan sonra sadece beş yıl süreyle sağlık çalışanlarına ve hekimlere maaşları bütçeden verilecek. Daha sonra bu hastaneler kendi ürettikleri artı değer üzerinden maaşlarını ya da performansa dayalı ücretlerini verecekler sağlık emekçilerine. Dolayısıyla E grubu bir hastanenin bu TİG üzerinden, zaten pahalı olan tekniklerle ya da tedavi yöntemleriyle bir hizmet üretebilme potansiyeli olmadığı için, üretebildiği artı değer de düşük olacak. Oradaki hekimlere ya paraları ödenemeyecek ya da çok düşük düzeyde paralar ödenecek.
O nedenle biz kendi tam süre çalışma yasa tasarımızda, hekimler başta olmak üzere tüm sağlık emekçilerinin ücretlerinin performans üzerinden değerlendirilen bir yaklaşımla değil, emekliliğe yansıyan temel ücretin iyileştirilmesi perspektifi ile olması gerektiğini savunduk ve hala savunuyoruz.
Bu tablo son derece olumsuz boyutlar içeriyor. Bütün bu tabloya ilişkin sağlık çalışanlarının farkındalıkları nedir?
Hak kayıplarıyla birlikte farkındalık artıyor. Bence önümüzdeki dönem özlük hakları mücadelesinin yükseleceği bir dönem olacak. Çünkü ücretlerin azalması tüm hekim gruplarını etkileyen, çok yaşamsal bir sorun.
Özel sektörde ücretli çalışan hekimler açısından da maaşlarını alamama, maaşların geç ödenmesi gibi sorunlar yaşanıyor. Çok ciddi emek sömürüsünün olduğu bir alan özel sağlık sektörü. Kamuda çalışan hekimler açısından da baktığımızda yine performansa dayalı ücretlendirmeyle bağlantılı olarak gelirlerin azalmakta olduğunu görüyoruz.
TİG ile yapılacak ödemeleri global bütçeleme üzerinden düşündüğünüzde, zaten hekim ne yaparsa yapsın, o hastaneye toplam verilen bir paranın üzerine çıkma olanağı olmadığı için, ne kadar çalışırsan o kadar kazanırsın rivayeti bir gerçeğe karşılık gelmiyor.
Aile hekimleri açısından bakarsak orada da bu balayı döneminin biteceğini söyleyebiliriz. Orada da bir sınıflandırma ve ona bağlı olarak gelir azalması söz konusu olacak.
Kurum hekimlerinin gelirleriyle ilgili çok ciddi sıkıntılar zaten var. TSM'lerde, 112'lerde, acil servislerde çalışan hekimler, zaten birinci basamakta çalışan aile hekimlerine kıyasla çok daha düşük ücretler alıyorlar. Üniversiteler de 31 Ocak'tan itibaren ücret azalacak.
Dolayısıyla tüm hekimleri ortak paydada birleştiren şey ücretlerimiz ve güvenceli çalışma konusundaki mücadele olacak. TTB de özlük hakları mücadelesini, güvenceli çalışma ve nitelikli ve insanca yaşamaya yetecek bir temel ücret üzerine oturtmayı hedefliyor.
Tam süre çalışmayla ilgili verdiğimiz yasa tasarısının da tekrar gündeme getirileceği bir özlük hakları mücadelesini yükseltmeyi hedefliyoruz.
Önümüzdeki dönemde, önümüze neler gelecek?
Kamu özel ortaklığı meselesi ve sağlık kampusleri önümüzdeki dönemin önemli gündemlerinden birini oluşturacak. 3 bin 500 yataklı büyük yerleşkeler oluşturmayı hedefliyor Etlik'te, Kayseri de vs.
Kamu hastane birlikleriyle bağlantılı düşünmek olanaklı. Bu hastanelerin kategorize edilerek bazı küçük hastanelerin ortadan kaldırılması, kentsel alanın kıymetli arsalarına sahip hastanelerin, kentlerin çeperlerine bu sağlık yerleşkelerine taşınarak o alanların başka bir biçimde ticarileştirilmesi ama bu çerçevede de hizmete erişimin giderek daha da güçleştirilmesi önemli gündemlerden birini oluşturacak.
Piyasa araçlarının süreç içinde daha gelişkin biçimde önümüze çıkacağını öngörebiliriz önümüzdeki dönem için.
TTB önümüzdeki döneme nasıl bakıyor? Neler yapılacak, nasıl bir mücadele programı öngörülüyor?
Tüm kurumlarda çalışan hekimlerin gereksinimlerini gözeten, taleplerini dillendiren bir özlük hakları mücadelesini gündeme getireceğiz. Bunun temelini güvenceli bir gelecek ve emekliliğe yansıtılan bir temel ücret mücadelesi oluşturacak. TBMM'de çıkartılan yasalar, hazırlanan taslakları etkin biçimde izleyeceğiz.
İşçi sağlığı - iş güvenliği alanında yakıcı sorunlar var. Son yönetmelikle işçi sağlığı iş güvenliği hizmetlerinin dışsallaştırılması hem hizmetlerin hem de eğitimlerin taşeronlaştırılması, özellikle 50'nin altında işçi çalıştıran işyerlerini hiç görmeyen, gözetmeyen yaklaşım mücadele alanlarımızdan birini oluşturacak.
Çünkü burada eğitimin de piyasaya taşeron şirketlere açılmasında temel hedeflerden biri. 14 Mart öncesinde, 13 Mart'ta da hem sağlık hakkını, hem özlük haklarını dile getiren bir mücadeleyi hedefliyoruz. "iyi hekimlik, nitelikli sağlık hizmetleri için özelleştirmeyi durduralım" diye bir kampanyamız olacak.
17 Aralık'ta Sağlık Bakanlığı bütçesi TBMM'de görüşülürken başlatacağız ve 13 Mart'taki mitingle de bu talepleri dillendiren, iyi hekimlik uygulamalarının da temelini teşkil eden piyasalaşma dışı nitelikli bir sağlık hizmeti ve sağlık hakkı mücadelesi için bir yol izleyeceğiz. Bu arada proaktif bir tavırla, tüm seçime girecek siyasi partilere, nitelikli bir sağlık hizmeti için olmazsa olmazları ileten bilgi belgeleri, ilkesel çerçeveleri ileteceğiz.
Hekimlere ve sağlık emekçilerine yönelik şiddet her zaman çok önemli bir gündemi TTB'nin. Bunu her zaman gündemde tutan bir yaklaşım içinde olacağız. Hekime ve sağlık çalışanlarına yönelen şiddetin çok önemli bir gerekçesinin piyasalaşma olduğunu biliyoruz. Çok önemli bir gerekçesinin, bu piyasalaşan sağlık hizmetleri içerisinde Sağlık Bakanlığı ve sağlık yöneticilerinin, hekimleri ve sağlık emekçilerini hedef gösteren tutum ve ifadelerinin olduğunu biliyoruz. Ama TTB halkımızın nitelikli bir sağlık hizmeti almasının çok önemli olduğunu her zaman vurguluyor. Sağlık hizmetine erişim ile ilgili sorunların da bir sistem sorunu olduğunu her zaman vurguluyoruz.
Türkiye'nin demokratikleşmesi ve barış ortamının sağlanması konusunda neler söylersiniz?
Sağlığın en temel koşulu barış. Toplumsal barışta karşılıklı hakların ve hukukun tanınması çok kıymetli. Örneğin sağlık hizmetlerinde en temel gerekliliklerden biri, bununla ilgili hiç kuşkunun kalmaması gereken bir konu örneğin; anadilde sağlık hizmetine erişim. Çünkü biz biliyoruz ki, sağlık hizmetlerine erişebilmek için kendini ifade edebilmek, derdini anlatabilmek gerekli.
Dolayısıyla TTB anadilde sağlık hizmetine erişim ile ilgili karşılıklı bir çabanın olması gerektiğini düşünmekte. Bunun yolu sadece Kürt vatandaşlarımızın Türkçe öğrenmesinden değil, Türk kökenli hekimlerimizin de Kürtçe öğrenmesinden geçmeli.
Bu topraklarda kardeşçe yaşamanın koşulu, karşılıklı değerlerin kabulü ile karşılıklı birikimlerin algılanması ve kabullenilmesiyle, karşılıklı değerlerin öğrenilmesi ve içselleştirilmesiyle mümkün olabilecek. Bu da zaten çok önemli bir adım olacaktır.
Ateşkesin kalıcı olması yolundaki umudu sürdürmek isteriz. Silahların konuştuğu bir yerde, ne barıştan, ne sağlık hakkından, ne nitelikli sağlık hizmetlerinden, ne özlük hakları mücadelesinden söz edebiliriz.
Eklemek istedikleriniz var mı?
Özelde hekimleri genelde emeğiyle çalışan tüm kesimleri, tyalnızlaştırarak, atomize ederek emeğe karşı bir saldırı yürütülmekte. Dolayısıyla bu saldırıyla tekil bir mücadele yürütülemez.
"Daha çok çalışayım da daha çok performans kazanayım, geçimimi sağlayayım"; "Arkadaşımın listesinden 150 kişiyi kendi listeme aktarırsam daha çok kazanırım" gibi yaklaşımlar hekimlere çıkar yol sağlamaz. Çıkar yol örgütlü mücadeledir.
Bu örgütlü mücadele, 6023 sayılı yasanın bizim sorumluluklarımız arasında saydığı bütünlüklü bir mücadele olmalıdır. TTB sadece hekimlerin çıkarlarıyla ilgilensin denen bir yaklaşım geçerliliği olan bir yaklaşım değil. Çünkü, SDP sadece hizmetin piyasalaşmasını değil, emeğin de piyasalaşmasını öngörüyor ve bütünlüklü bir saldırı. Dolayısıyla hak kayıplarına karşı çıkarken, sadece özlük hakkı mücadelesi verelim sağlık hakkı ile ilgilenmeyelim deme şansımız yok.
TTB'nin çevresinde bütünleşen bir yaklaşımla mücadeleyi yükseltmek, bu bütünleşik mücadeleyi başka sağlık meslek örgütleriyle, diğer demokratik kitle örgütleriyle, diğer emek örgütleriyle birlikte örmek çok önemli. Biz de bu çerçevede emek ve meslek örgütleriyle bir işbirliği zemini yürütüyoruz.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), TTB hem demokrasi, hem emek hem hakları alanında birlikte mücadeleyi yürütmeyi öngören bir zemini çok önemsiyor. (BB)
* Bu yazı ilk olarak TTB'nin yayın organı Tıp Dünyası dergisinde yayınlandı.