Yeşiller Partisi'nin 17-18 Aralık'ta düzenlediği 10. Yeşil Diyalog Toplantısı'nın ilk gününde "Vicdani Red ve Şiddetsizlik", "Ekolojik-Feminist Anayasa Yaklaşımı" tartışıldı.
Vicdani Red ve Şiddetsizlik konulu toplantıya, avukat Hülya Üçpınar, Ercan Aktaş, Memet Tarhan, Serkan Köybaşı ve Yavuz Atan konuşmacı olarak katıldı. Toplantıda bütün aidiyetlerin yer alacağı bir anayasa yapılmasının gerekliliği vurgulandı.
Aktaş, "vicdani ret deklarasyonumun sonu, 'Bu savaş devam ediyor ve yarın geç olabilir' diye bitiyordu. Dünyada vicdani retçiler savaş karşıtı hareketin öznesi oldular. Türkiye'de de biz, savaş karşıtı söylemin öznesi olabiliriz" dedi. Vicdani reddin artık toplumsallaşmaya başladığını da belirterek, sadece anarşistler değil, sosyalistler, Müslümanlar ve Kürtlerin de vicdani reddini açıkmasının önemine dikkat çekti.
Diyarbakır Lice'de geçen çocukluğundan bahseden Tarhan ise, "Dağa çıkmaya çok yakındım. Çünkü her gün vücudu parçalanmış gerilla cenazeleri, çöpte buldukları fünyelerden yaralanan çocuklar görüyorduk. Ancak beni tutan eşcinselliğim oldu. Çünkü erkek egemenlik ve heteroseksizm her yerde o kadar içselleşmişti ki. Savaşı sorgularken daha bütünsel bakmaya başladım" diye konuştu.
Feminist ve çevreci bir anayasa
Ekolojik Anayasa Girişimi'nden Burcu Akyüz'ün moderatörlüğünü yaptığı "Ekolojik-Feminist Anayasa Yaklaşımı" oturumunda ise KADER Başkanı Çiğdem Aydın ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekili Melda Onur katıldı.
Akyüz doğayı merkez alan bir anayasanın gerekliliğini vurguladı. "Kamu yararının doğanın zararına olmadığı bir bakış açısının geliştirilmesi gerekiyor" dedi.
Aydın, Anayasa Kadın Platformu deneyiminden bahsetti. "Bizim için bireyi temel alan esaslar önemli. Kadını aileden bağımsız, eşit gören; insan haklarına dayanan bir anayasa ve siyasi görüşleri dışlamayan, her türlü görüşe eşit yaklaşan, cinsiyetler arasında eşit temsilin yaratıldığı, hiyerarşiyi azaltan bir idari yapı istiyoruz" diye konuştu.
Onur, devlet politikalarının kadın ve çevre üzerine oluşturulması gerektiğini söyledi, anayasadaki vatandaşlık hakkı, yaşama hakkı gibi tanımların yeniden yapılanmasının öneminden bahsetti. "Yaşam hakkı ihlaleri içerisinde hidroelektik santrallerinden, kentsel oluşuma birçok şey var. Yani insan hakları ihlali sadece insanın işkence görmesi değil yaşadığı yerin yaşanılır kılınmasıyla da ilgilidir" diye konuştu. (ÇT)