İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde, 2016 yılının Kafkasya’da Meşbeşe Ishak yılı ilan edilmesi sebebiyle Çerkes Edebiyatı ve Sürgünden Diasporaya Anadil konferansı yapıldı.
Panel’in onur konuğu 85 yaşındaki halk yazarı ve şairi Meşbaşe İshak idi.
Moderatörlüğünü ise Kelamet Çiğdem Türk'ün yaptığı konferansta eski Adıgey Kültür Bakanı Çemişo Gazi'yi, Adıgeyce çevirmenler Mevlüt Atalay ve Fahri Huvaj ile Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Erol Köroğlu söz aldı.
"Adige sürgünü gizli gizli anlatılırdı"
Konuşması sık sık alkışlarla bölünen Meşbeşe Ishak yazı yazmaya nasıl başladığını anlattı.
“Ben 7-8 yaşlarındayken dedemlerin konukevlerine sık sık gider ve konuşulanları dinlerdim. Hep gizli gizli konuşulanlar Adige sürgünü, İstanbul’a ve deniz ötesine gidişle ilgili acılardı. Ben de bunları dikkatli dinliyor ve zaptediyordum. Sen bunları hiç duymamış ol, asla bahsetme deniliyordu bana. O zamanlar biz, başımıza gelenlerin tam olarak bilincinde değildik. Burada Çerkeslerin yaşadığını dahi bilmiyorduk. Ben bunu ilk kez annemden öğrendim, kendisi mızıka ustası olmasa da melodiler çıkartabiliyordu.
"Ben 7-8 yaşlarındayken beni bir gün mızıka istemek üzere komşuya gönderdi. Ben anneme verdim mızıkayı, pencereyi ve panjurları kapattırdı bana. O mızıkayı çaldı ve eşlik ederek sürgün ağıtını söyledi. İlk defa ben orada haberdar oldum. Hiçbir milletin yazarı kendi milletinin başına gelen olayları özümsemeden yazar olamaz. Sonra 16-17 yaşlarında ilk şiirimi yazdım, o zamanlar böyle şeyler yazma özgürlüğümüz yoktu. Birisi bana öğüt mü veriyordu, vahiy mi geliyordu bilmiyorum ama her dörtlüğün sonuna mevcut günleri öven dizeler de ekliyordum. 20’li yaşlarımda deniz dalgası öyküsünü yazdım. Bu öykü sürgünümüzü ve acıları anlatıyordu, bunların yazılması gerekiyordu.
"Karadeniz Adigelerin gözyaşları yüzünden tuzludur"
“Bugün bir fikrim varsa, ben bir şey olmuşsam; benden bahsediliyorsa bu hep Adigelerin yaşadığı acılar yüzündendir. Atalarımız, dedelerimiz buraya geldiler ama ne büyük zorluklar çektiler biliyoruz; kimisi gemiden cenaze olarak çıkarıldı kimisi annesinin veya çocuğunun cesedini denize attı. Karadeniz Adigelerin gözyaşları yüzünden tuzludur. Dedelerimize buradakiler el uzattı, kimisi ekmek su, kimisi yaşayacak toprak verdi. Bunlar unutulmamalıdır, bizler size müteşekkiriz.”
“Ben yalnızca Adigey ulusu ile değil diğer Kafkas halklarının eserleri ile de kendimi geliştirmeye çalıştım. Türk edebiyatçılardan da Nazım Hikmet ve Aziz Nesin ile tanıştım. Nerede insanı iyiye yöneltmeye çalışan edebiyatçı ve bilim insanı varsa bir araya gelmeli ve birlikte çalışmalıyız.”
"Hümanist bir yazar"
Mevlüt Atay, Türkiye’de Çerkes olarak bilinen halkın kendisine Adige dediğini, bu sebeple konuşmasında Adige ve Çerkesçe olarak bilinen dilden ise Adigeyce olarak bahsedeceğini belirtti.
Atalay, Adigey edebiyatının karakteristik özelliklerini ve Ishak’ın bu kültüre yaptığı katkıları anlattı:
“Adige haklı doğa olaylarını yaşamın rehberi haline getirmiş. Yaşam içinde doğru ve yanlışı bu şekilde ayırt etmişler. Meşbaşe Ishak edebi eserlerinde toplumsal yaşamı renkli bir şekilde yansıtmıştır. Dil, din, ırk veya milleti ayrımı yapmaksızın tüm insanları aynı şekilde etkileyebilmiş hümanist bir yazardır. Daha çok yereli kaleme alsa da şiir ve romanlarında evrensel bir dil kullanarak kendi acılarını anlatmış ve bu acıları başka halkarın yaşamamasını istemiştir. Bunu masalsı ve doğa olaylarını realist bir şekilde benimseyerek yapmıştır.”
Adige sözlü yazımının tarihsel gelişimine de değinen Atalay, dönemin Rus Çarı politikası nedeniyle dağlıların okuma yazma öğrenmesinin istenmediğinden söz etti.
“Kültür devriminin getirdiği olanaklarından biri de halk basım evleri kuruluşu oldu. Adigece gazeteler yayımlanmaya başlandı. Okur ile doğrudan ilişki kurularak, yapıcı eleştiriler yolu ile yazar kalitesi arttı. Adiga halkı Ekim Devrimi’nden sonra birçok yazar ve şair geliştirdi. 1950’li yıllarda dergilerde kendilerine geniş yer buldular. Meşbeşe Adigece’de çok eken yani çalışkan anlamına geliyor, gerçekten soyadının hakkını veren bir yazar var burada. Yazdıklarıyla halkının dününü ve bugününü aydınlattı. 2.Dünya savaşında kendi köyünü ve kendi insanını anlattı. İlk şiiri de savaşın bitip zaferin kazanıldığını müjdeliyor. Toprağa ve topraktan geçinen çiftçileri anlatan şiirinin bir dizesinde diyor ki; “Elim bahar kokuyor.”
"Yazmaya korkulanları yazdı"
Eski Adigey Kültür Bakanı Çemşo Gazi, Adigey edebiyatının tarihsel gelişimi esnasında karşılaşılan zorluklardan söz etti:
“Etrafınızda çok güçlü komşularınız varsa ister istemez onların etkisi ve baskısı altında kalıyorsunuz. Siz daha yolunuzu çizemediğinizde, yalpalamaya başlıyorsunuz. Bu da edebiyatın hızlıca gelişmesini engelleyen etkenlerden sadece birisi. Ishak’tan önceki Adıgey yazarları genellikle vatanlarını kaybetmelerine neden olan Rus-Kafkas savaşlarına korkup çekindiklerinden değinemediler. Ishak onlardan beslenerek yetişti ve onların yaşamadıklarını, sadece özel yerlerde anlatmakla yetindiklerini genç yaşına rağmen yazmaya başladı.İshak yalnızca bir edebi kahraman değil aynı zamanda bir düşünür, rehber ve halk kahramanı. Zamanında herkesin dile getiremediği konuyu ortaya atabilen, kuşkularını giderebilen ve barış içinde yaşamaya ikna edebilen biri.”
"Anadilinde yazması en büyük özelliği"
Fahri Huvoj da Ishak’ın Adıgeyce yazmasının onu bu denli yüce bir yazar yapan en önemli faktörlerden biri olduğunu söyledi.
“Ishak önce anadilini geliştiriyor, yeteneği anadille besleyebiliyorsanız başarı kazanıyorsunuz. Eğer o ana dilde yazmasaydı bu derece ünlenemez, böyle etkili olamaz ve böyle sevilmezdi. Yerelden evrensele uzanan bir köprü olabilmektir önemli olan. Yazımınızı yalnızca yerelle kısıtlayamazsınız, ama evrensele soyunup yereli de bırakamazsınız. Ishak önce yerelle beslenip orada kazandığı değerleri, güzellikleri evrensele taşıdı ve ikisini başarıyla harmanladı.”
Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Erol Köroğlu Türk edebiyatında Çerkes imgesine ve Ishak’ın Türkiye halkarı arasındaki bilinirliğinin arttırılması gerektiğine dikkat çekti.
“Yazar 100’ü aşkın Adigece eser vermiş, bunlardan sadece dört tanesi Türkçeye çevrilmiş. Bence bu önemli bir problem, benim çevremdeki Çerkeslerin birçoğu anadilini konuşabiliyor, ancak Çerkesce okuyamıyorlar. Türkiye’deki Çerkezler Ishak’ı yazdığı dilde ne kadar okuyabiliyorlar, tartışılır. Buradan çeviri konusuna gitmek gerekiyor, Ishak bir edebiyat devi ve kahramanı onu çeviren insanlar da öyle.Tarihsel romanlar tarihin kendisi değilse bile bir anlayış oluşturmak için iyi araçlar.” (GK/NV)