Cansu Kaya cinayeti davasının bugün görülen duruşmasında, iki sanığın tutukluluk hallerinin devamına ve bir sonraki duruşmanın 24 Haziran’da görülmesine karar verildi.
Kaya ailesinin avukatları, Cansu Kaya'nın ölüm nedenine ilişkin yeni bir bilirkişi raporunu mahkemeye sundu. Süleyman Demirel Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı’ndan alınan rapora göre, Cansu Kaya elle boğularak öldürüldü.
Cansu Kaya Haziran 2015’te öldürülmüş, katil zanlılarından M.P.C.’nin Özgecan Arslan cinayetini protesto için düzenlenen eylemlerden birine katıldığı ortaya çıkmıştı.
Ölümden sonra telefon görüşmesi kayıtları çıktı
Davanın bugün görülen 14. celsesinde, TİB’den Cansu Kaya’ya ait telefonun sorgu sonuçları geldi. Buna göre, Kaya’nın ölümünden sonra kişisel cep telefonundan gelen çağrılar sonucu 10 ve 29 saniyelik görüşmeler yapıldığı tespit edildi.
Sanıklar, Cansu Kaya’nın telefonunu kanala attıklarını iddia etmişti. Kaya ailesinin avukatları, TİB kayıtlarının sanıkların yalan söylediğini gösterdiğini savundu. Mahkeme, telefon cihazı suya atılmışken bu görüşme kayıtlarının meydana gelmesinin mümkün olup olmadığının TİB ve telefon operatörüne sorulmasına karar verdi.
Ayrıca Kaya ailesinin avukatları, sanıkların Cansu Kaya ile olay günü gece yarısına kadar defalarca mesajlaştığını ancak o geceden itibaren mesajlaşmayı kestiklerini belirtirken, bunun sanıkların Cansu Kaya’nın öldüğünü bilmelerinden kaynaklandığını iddia etti.
Ölüm nedeni ve tecavüz şüphesi için doktor dinlenecek
Otopsiye ilişkin bilirkişi raporlarına dair tartışma bu celsede de devam etti.
Kaya ailesi avukatları, cinayetin ardından ilk otopsiyi yapan Muğla Adli Tıp Kurumu tespitleri ile fotoğrafları inceleyerek bilirkişi raporu yazan Adli Tıp Genel Kurulu raporu arasındaki çelişkileri gidermek için Süleyman Demirel Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı’ndan alınan bilirkişi raporunu mahkemeye sundu.
Fethiye Ağır Ceza Mahkemesi, Süleyman Demirel Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı raporunda imzası bulunan profesörün ve Muğla Adli Tıp’ta ilk otopsiyi gerçekleştiren doktorun bir sonraki celsede dinlenmesine karar verdi.
Adli Tıp raporları çelişkiliydi
14 Haziran 2015'te, garson olarak çalıştığı restorandan mesai bitimi ayrılan ve daha sonra kendisinden haber alınamayan Cansu Kaya'nın cesedi 3 gün sonra Dalyan Kanalı Çandır Geçişi Mevkisi'nde, su üzerinde bulunmuştu.
Muğla Adli Tıp Şubesi’nde yapılan otopside, Kaya’nın midesinde su olmamasının dikkat çektiği, ayrıca boynunda elle ya da bağla boğmaya ilişkin bulgular olduğu belirtilmişti.
Ardından Adli Tıp İstanbul Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulu otopsi fotoğraflarına bakarak bir rapor hazırlamış, raporda “ölümün suda boğulma sonucu meydana gelmiş olduğu, suda boğulma olayında bir başkasının ya da başkalarının etkisinin veya katkısının olup olmadığının adli tahkikatla aydınlatılmasının uygun olacağı” söylenmişti.
Sanık avukatları “raporun savunmalarını doğruladığını” söylerken, Cansu Kaya’nın ailesinin avukatları, raporda Kaya’nın suda boğulduğunun söylendiğini ancak bunu destekleyen bulgular sunulmadığını söyleyerek itiraz etmişti.
Bunun üzerine Adli Tıp Kurumu Genel Kurumu mahkemeye Nisan ayında bir rapor daha yollamış ve bu raporda da önceki raporunu aynen tekrar edip “kişinin ölümünün suda boğulma sonucu meydana gelmiş olduğunun kabulü gerektiğini” söylemişti.
Yeni rapor “suda bulunduğuna dair kanıt yok” diyor
Cansu Kaya ailesinin avukatları, raporların çelişkili olduğunu ve çelişkilerin Adli Tıp Genel Kurulu raporunda açıklanmadığını, ayrıca bu raporda ilk otopsideki bulguların göz ardı edildiğini söyleyerek Süleyman Demirel Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı’ndan yeni bir bilirkişi raporu aldı.
Üniversitenin raporunda, cesedin çürümesi ve uzun süre suda kalmasına rağmen mide ve bağırsaklarda su bulunmaması, akciğerlerin anlamlı derecede şiş ve ödemli olmaması nedeniyle, ölümün suda boğulmaya bağlı gerçekleştiğine dair bir kanıt olmadığını söyledi.
Üniversite fotoğraf üzerinden bakılarak konulan tanıya kıyasla, çıplak gözle bakan adli tıp uzmanının görüşünün daha önemli olduğunu belirtirken, “kişinin ölümünün elle boğmaya bağlı mekanik askifsi (oksijensiz kalmaya bağlı solunum dolaşım durması) sonucu gerçekleşmiş olduğunu” söyledi.
Raporda cesedin çürümüş olması nedeniyle, Cansu Kaya’nın öldürülmeden önce cinsel saldırıya maruz kalıp kalmadığına dair kanıt olmadığı belirtildi.
"Sanık ifadeleri fizik kurallarına aykırı"
Sanıklar N.D. ve 18 yaşından küçük olan M.P.C., ifadelerinde yüzme bilmeyen Cansu Kaya’nın iç çamaşırlarıyla suya atladığını ve bir daha sudan çıkmadığını iddia etmişti.
Kaya ailesinin avukatları ise suya atlayan bir kişinin su yüzeyine çıkmamasının fizik kurallarına aykırı olduğunu savundu. Mahkeme, tüm bu iddiaların tespiti için Kaya’nın cesedinin bulunduğu yerde dalgıçlar eşliğinde keşif yapılmasına karar verdi. (ÇT)