İrandaki ayaklanmaların sadece iç dinamiklerden kaynaklanmadığı gibi, yalnızca ABDnin kışkırtmasıyla da açıklanamayacağını savunan Bulut, İranda uzun süredir yaşanan gelişmelerin bir bütünlük içinde değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor.
Bulut, Cumhurbaşkanı Hateminin sistem içi reformcu kişiliğinin son açıklamalarıyla su yüzüne çıktığını söylüyor ve Batı, Hatemi ve demokrasi yanlıları arasındaki siyasi oyunların dikkate alınması gerektiğini belirtiyor.
Bulut ayrıca, Şiiler arasında gelişebilecek sürtüşmelere dikkat çekiyor ve Ortadoğuda ABD lehine bozulan dengelerin, bölgede sınır oynamalarına varabilecek etkileri olabileceğini hatırlatıyor.
Türkiye, İran konusunda ABDye teslim oldu diyen Buluta göre, Türkiye ileride, ABD ile işbirliğine gidecek İran ve Irak Kürtleri karşısında zor duruma düşebilir
İrandaki ayaklanmaları ülkenin iç dinamikleriyle mi yoksa ABDnin bölgedeki etkisiyle mi açıklamak gerekir?
Bunu tek yanlı açıklamaya çalışmak doğru değil. İran, 1900lü yıllardan itibaren belirli iç dinamikleri bünyesinde barındırıyordu. Şah döneminden İran İslam Devrimine kadar halkın meşruiyet mücadelesine baktığımızda, İranın çok hareketli bir ülke olduğunu biliyoruz. Ayrıca İranın, sürekli olarak dış güçlerin baskısı ve hegemonyası altında bulunduğunu da görebiliyoruz.
İrandaki mücadeleler, hep iki yanlı olurdu. Daha çok Batı ülkelerinin sömürgeciliğine karşı, bir yandan da Şah rejimine karşı sürdürülürdü.
1979da, İran İslam Devrimi, geniş halk kitlelerini ayağa kaldırdı. Devrimi ateşleyenler de aslında mollalar değil, Marksist, solcu örgütlerdi. Bu devrimin dinamizmi daha çok İslami yönde yorumlanmaya çalışıldı.
Sonuçta, devrimden ve İslam her şeye çaredir sloganından umduğunu bulamayanlar, yeni arayışlara yöneldiler. Halk kitleleri, çok vurgulanan hak ve adalet kavramlarının bizzat mollalar eliyle yozlaştırıldığını, gördü.
Yasaklar, idamlar, işkenceler, İslami iktidarın baskısı ve sürgünler yoluyla İran devrimine yol açan beyinlerin hepsi yok edildi. Onların yerine gelen yeni kuşak da, kendi içinde bir dinamizm sağladı. İran içinde, nevi şahsına münhasır kanatlar, demokrasi yanlıları var. Bu bakımdan İran, demokrasiyi değilse de çoğulculuğu temsil eden bir ülke.
İran toplumunun dinamizmini, siyasi dinamizmi, iktidarın dejenerasyonunu, yeni kuşağın özlemlerini, halkın İslami çözümden hayal kırıklığını, etnisiteyi bir araya getirip çok düşük orandaki dış müdahaleleri buna eklersek, İran toplumunun içinde bulunduğu durumu algılayabiliriz.
Tahrandaki ayaklanmaların, daha çok Tahran Üniversitesi çevresinde geliştiğini, akademik temele dayandığını düşünüyorum. Ancak bu kez öğrenciler, iyi bir zamanlama, konjonktür yakaladılar. Gösteriler, rejim karşıtı yola girdi.
Yani, bunu sadece ABDnin oyunu ya da yalnızca içsel dinamizm olarak ele almak doğru değil. Bence, gelişmelerin esası iç dinamizmdir, ama ABD de elbette bu süreçten faydalanmak, ajanları vasıtasıyla süreci kontrol etmek isteyecektir. Sonuçta, gelişmeleri yönlendirebilir
Cumhurbaşkanı Hateminin isyancılar sadece birkaç bin kişiyse, bu rejimin haklılığını ve güçlülüğünü gösterir şeklindeki açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Hateminin reformculuğunun sınırları nedir?
İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, düzen içi, sistem içi bir reformcudur. Hatemiyi hoş gösterme çabaları, Batı basını vasıtasıyla gelişmişti. Batı kendi çıkarları doğrultusunda, reformcu, kimseyi rahatsız etmeyen, dışarıya devrim ihraç etmeyen, Batıyı rahatsız etmeyen, Batıyla ilişkileri geliştiren Hatemiyi hoş karşıladı. Hatemiyi, İranla siyasi ilişkileri geliştirmek, Batıya düşmanlığın azaltılmasını sağlamak için kullandı.
Yoksa Hatemi, İranlıları, din devletinin ideolojik, siyasi ve pratikteki baskı ve zulmünden kurtaracak bir kişilik değil. Onun açacağı yol ancak, rejim karşıtlarının mücadele alanını genişletmeye yarayabilirdi. Sonuçta, düzene muhalif unsurlar da Hateminin bu politikalarından faydalanarak demokrasinin sınırlarını geliştirmeye çalıştılar. Yani, siyaset oyununda herkes birbirinden faydalanıyor.
Hateminin son açıklamaları da, bu durumu, onun düzen içi, sistem bekçisi kişiliğini ortaya koyuyor. Tahrandaki hareket, liderliği, organizasyonu ve programı açısından sistemi değiştirmeye yetmese de, ABDnin Ortadoğuda İrana komşu olduğu bir dönemde sistem tarafından ciddi bir tehdit olarak algılanıyor. Hatemi de bu nedenle, ülkesine, sistemine ve düzenine sahip çıkıyor.
Iraktaki muhafazakar rejimin İran rejimine etkisini ve Iraktaki Şiilerin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İran, çok büyük bir çoğunluğun Şii olduğu bir şeriat ülkesi. Bölgede, Şiiler arasındaki anlayış farklılıkları çok önemli. İranda demokrasi güçlerinin yanı sıra, mevcut iktidara, köktendinci, militan bir muhalefet de var.
Gelişmeler gösteriyor ki, İran Iraktaki Şii unsurlarla hem bölgesel çapta hem de ABD üzerinden uluslar arası çapta birtakım sürtüşmeler yaşayacak. Bu sürtüşmeler, hem İranda hem de Iraktaki olası gelişmeler açısından önemli boyutlar kazanabilir.
Mesela, Irakta Necef, siyasi ve teolojik yönden Şii dünyasının kutsal kentidir . İran, İslam devriminin yükselişte olduğu yıllarda bu merkezi İranda Kum kentine taşıdı. Şimdi, Iraktaki Necef ekolünün güç kazanacağı, Kum ve Necef ekolü arasında sürtüşme yaşanacağı öngörülebilir.
Öte yandan, ABD veya İngiltere, Iraktaki Şiileri kendi çıkarları doğrultusunda terbiye etmeyi amaçlıyor. Onları bölüp yönetme politikasını hayata geçiriyor. Batının, İrandaki Şii dünyasını kendisine doğru çekme gibi tasarıları olabilir. İranda buna karşı, benzer bir hamle yapabilir. Bu bakımdan da, Şiiler arasında rekabet gelişebilir. Şiilerin geleneksel liderleri ve siyasi liderler, Şii örgütler arasında çatışmalar yaşanabilir. Bu da iç ve dış dengeler açısından İranı etkileyebilir.
Fransanın Halkın Mücahitleri örgütüne yönelik operasyonu, sadece Tahranın talebiyle açıklanabilir mi? Fransa ve ABD arasındaki ilişkiler, bu operasyonda rol oynamış mıdır?
Halkın Mücahitleri, gelişimi itibariyle muhalif bir örgüttü, kendisini Marksist İslamcı olarak tanımlıyordu. Ancak daha sonra, bu yönelimden uzaklaştılar. Halkın Mücahitleri, deyim yerindeyse, İran rejimini değiştiremeyeceğini fark edince Saddama, ABDye ve Avrupaya sığındı.
Batıya sığınırken de, geçmişteki ideolojik ve ilkeli tutumlarını bırakıp Batı ile işbirliği yaptı.
Molla rejimini düşürmek için, kim kuvvetliyse onunla birlikte hareket edelim türünden pragmatist bir yaklaşıma yöneldi. Bu pragmatizm nedeniyle, ABDnin beşinci kolu durumuna düştü. Bir mücahit örgütü olmaktan ziyade, çelebileşti.
Halkın Mücahitleri ilkeli bir örgütten ABD işbirlikçisi konumuna düşünce de, Fransayı ürküttü. Bu da, tarihin bir cilvesi, trajikomik bir durum.
Toparlamak gerekirse, Fransanın ABDnin bölgedeki politikalarına karşı çıktığı önemli noktalar var. Ayrıca, Fransa, mümkün olduğunca ABDye karşı Arap-İslam ya da Rusyayı da içine alan bir Avrasya cephesi oluşturmaya çalıştırıyor. Üçüncüsü, Fransanın İran ile ekonomik ve siyasi açıdan ortak çıkarları var. Bence Fransa bu noktalardan hareket ederek Halkın Mücahitlerine yönelik operasyonu gerçekleştirdi.
Yani, Fransa sadece İranın talebi üzerine kendi ülkesine sığınmış Halkın Mücahitlerini tutuklamış değil.
Bölgedeki gelişmeler karşısında Avrupa ülkelerinin tutumu nasıl olacaktır? Türkiyenin ABD yanında, İran karşıtı bir tutum izleyeceği öngörülüyor
Rusya ve Avrupanın, ABDnin İrana müdahalesine Iraktaki kadar sessiz kalmayacağını düşünüyorum. Oysa Türkiye, ABDnin Iraka müdahalesinde Kuzey Cephesini açmamasından sonra yapılan tehdit ve gözdağından sonra, ABDye teslim oldu.
Bu durum bölgedeki dengeleri nasıl etkileyecek?
Bölgedeki dengeler zaten ABD lehine bozulmuş durumda. Bushun Arap liderleriyle yaptığı zirvede, Araplar teslim bayrağını çektiler. Filistine baktığımızda, Arafatın dışlanmasıyla ve Iraktaki gelişmelerle ABD bölgedeki dengeleri zaten kendi lehine bozmuştu.
Buna karşı yapılabilecek şey, belki şu olabilirdi: Arap ülkeleriyle Suriye, İran, Rusya, Avrasya, Fransa ve AB ile Türkiye bir denge kurma arayışına girebilirdi. O da, ancak bir bölge politikası izlemekle olurdu.
ABDnin yanında İrana düşmanlık politikası gütmekle değil, İranın yanında ABDye karşı savunmacı bir politika güdülebilirdi. Ama, bunu yapmadığı anlaşılıyor. Gelecekte, İran ve Türkiye arasında sürtüşmeler yaşanabilir. Karışıklıklar çıkabilir. Bölgede, Turancılığın kısa bir dönem için diriltilmesi söz konusu olabilir.
Türkiye, Kürtler meselesinde sıkışabilir. İrandaki Kürtler, Iraktaki Kürtler ve ABD ile birlikte harekete geçebilirler.
Bölgede şu anda yaşanan gelişmeleri, bir girizgah olarak düşünmek gerekir. ABD, gerekli altyapı hazırlığını tamamladıktan sonra; İrandaki iç dinamiklerle, örgütlerle, etnik azınlıklar ile temasa geçtikten sonra, harekete geçecektir. Bu dönemde, İranda kendine göre tedbirler alacaktır.
Sonuçta, bölge dengeleri altüst olabilir. Komşu ülkeler arasında yaşanacak çatışmalardan etnik çatışmalara, mezhepsel boğazlaşmalara, ABDnin İrana müdahalesine ve belki de çok ileride birtakım sınır oylamalarına varacak gelişmelere tanıklık edebiliriz. Bu, Kafkasyayı, Ermenistanı, Gürcistanı, Rusyayı etkileyecek boyutlar kazanabilir. (FB/BB/EK)