"Gene miiiii?"
Anna Nur, ikide bir annesini elinden alan "Kıbrıs sorunu"na itiraz ediyor... Pauline Aylin de öyle...
Pauline Aylin 10 yaşında ve ilk kez, okuluyla Fransa'da bir denizkenarına gitme hazırlıkları yapıyor. 8'inde bu önemli seyahate çıkmadan önce annesinin Kıbrıs'tan dönmesini talep ediyor...
Marie'ye "Git" diyorum... "Gitmeden önce Anna Nur'a ve Pauline Aylin'e özel bir şeyler alalım... Özellikle Pauline Aylin'in denizkenarı ziyareti için... Mesela şık bir pareo!..."
Fransa'dan gazeteci Marie, Almanya'dan genç filmcilerimiz Robert ve Lilian'la annemin pişirdiği geleneksel Kıbrıs yemeği "magarına bulli"yi atıştırırken Kıbrıs'ta yaşanan yeni süreci konuşuyoruz...
Berlinde olmadı, Lefkoşa?
Marie, canyoldaşımın Karadeniz çayına bayılıyor, bu akşam da Karadeniz çayı içmekte ısrarlı. Genç Alman filmcilerse yalnızca su içmeyi tercih ediyor. Alman filmciler Robert ve Lilian, üç yıldır arkadaşım Neşe Yaşın'la ilgili bir film yapıyorlar... Almanya pazarında iki genç filmci olarak, kendi film şirketlerini kurmuşlar, hayatta kalmaya, tutunmaya çalışıyorlar...
Robert, "Berlin birleşirken ben henüz okuldaydım" diyor... "Henüz bir filmin nasıl çekileceğini bilmiyordum... Berlin'in birleşmesiyle ilgili yapamadığım filmi şimdi Lefkoşa'da yapabilirim!"
Neşe'yi arıyoruz:
"Ne zaman geliyorsun Neşe?"
"Gelmiyorum... Kimlik kartım yok...Pasaportum var..."
"Deli misin? Hemen gel! 'Sınır'ları geçme deneyimini şimdi yaşamalısın!"
Her şey ayarlanıyor bir saat içinde, akşam Neşe geliyor... Robert ve Lilian da gidiyor havaalanına... Ertesi sabah Neşe, Robert ve Lilian'la birlikte "sınır"ı geçip güneye gidiyor, sonra kuzeye dönüyor, ardından uçağa binip gerisin geri İstanbul'a, herhalde oradan da güneye...
Ne yaptı Neşe?
Robert'e soruyorum:
"Ne yaptı Neşe?"
"Güneye geçince evine gitti, bir duş aldı, üstünü değiştirdi, sonra kuzeye döndü!..."
30 yıldır ayrı yaşamaktan, "barikatlar"dan, "sınırlar"dan, beynimizde oluşmuş bölünmüşlükten kurtulmamız azıcık zaman alacak...
Dün akşam Adalı'nın eski ev sahibi Maro geliyor. Yanında kocası Flores, kızı Elena... Bir akrabaları: Panayotis ve kızı Stelyana. .. Ablam müthiş bir sofra hazırlıyor Rum konuklarının şerefine, yemek öncesi bulgur köftesi ikram ediyor... Nohutlu, üzümlü, bademli ünlü pilavını yapıyor...
Bu pilavı hiçkimsecikler onun kadar güzel pişiremez... Annem "lokma badadez" kızartmış, bunları da hiçkimsecikler annem gibi güzel kızartamaz... Ben mezeleri getiriyorum, canyoldaşım kömürü yakıyor, içkiler Maro ve Flores'ten: Kıbrıs'ın asırlardır dünyanın dört bir yanına ünü yayılan kırmızı, tatlı "Gumandarga" şarabı, iki şişe Rum konyağı: VSOP ve 31...
Anane Rumca konuşuyor
Kebaplar olurken balkonda konuşuyoruz... Kut'çuk salatayı yapıyor, annem Rumca sohbet ediyor konuklarla...
"Burak, baksana ananeye! Çatır çatır Rumca konuşur! Biz de salak gibi bakarız!"
Flores matbaacı... 1963'ten beri matbaacılık yapıyormuş. Mağusa'da alışmış mesleği, 1972'de Lefkoşa'ya yerleşmiş. Elena bir şirkette sekreterlik yapıyor. Maro "Singer" fabrikasında çalışıyor...
Flores'e soruyorum:
"Ne hissettin evini görünce?"
"Kendimi hazırlamıştım" diyor...
Maro'nun bu eve ilk gelişinde topladığı limonlara dokanınca ağlamaya başlamış. Bahçedeki bütün ağaçları o ekmiş kendi elleriyle:
"Ev yapılırken nereye hangi ağacı ekeceğimi düşünmüştüm..."
Ağaçlar büyüyemeden Güneye
Ağaçların büyüdüğünü, meyve verdiğini göremeden savaş onu güneye sürüklemiş...
Aradan geçen 30 yılda ağaçlar büyümüş, serpilmiş, Kutlu Adalı yanlarına yenilerini eklemiş... Bahçedeki badem, erik, elma, limona yaseminler eşlik ediyor...
"Pakistan geceleri" kokusunu bahçeye salıyor, limon çiçekleri her esintide sevecenlikle kucaklar gibi kendilerini toprağa bırakıyorlar... Kırlangıçlar her yılki yuvalarına geri döndü - Kut'çuğun kedileri kebap kokusunu alıp stratejik manevralara hazırlanıyor... Asıl adı Kapuçino olan Kapi ve Meraklı tetikte...
Hayaletler dağılıyor, savaşın acılarını bir yana koyup bir masa etrafında toplanıyoruz...
Kut'çuk kimi zaman ustalıkla, kimi zaman öfkenin dışavurumlarıyla gizlediği hüzünlerini bir cümleyle dışa vuruyor:
"Yedi yıldır ilk kez kebap yapılıyor bu evde... Babam öldü öleli böyle bir sofra kurulmadı... Adalı bu güzel geceyi kaçırdı!...Anneanneeee! Bunu da çevir Rumca'ya!"
Flores ve Maro için de bu geceki kebap partisi çok anlamlı...
"Evi yaptık, evlendik ama bir tek defa bile bu evde kebap yapma fırsatımız olmadıydı... Bizim için de bu bir ilk" diyor Flores Kut'çuğa...
Güneyde birlikte sinemaya gideceğiz
Elena Mr. Bean'in yeni filmini çok komik bulmuş. MTV'de 'trailer'ini görmüştüm, Mr. Bean James Bond filmleriyle dalga geçiyordu. Film güneyde hala gösterimde. Elena gösterim saatlerini araştırıp bir mail atacak, hep birlikte sinemaya gideceğiz güneyde...
Bir an için bunun nasıl mümkün olabileceğini düşünüyorum: Elbette çünkü artık "sınırlar" geçirgen... İstediğim zaman oğlumu alıp güneyde sinemaya gidebilirim!...
Bugün oğlumu alıp "sınırlar" açıldıktan sonra ilk kez güneye geçiyorum: Uzun Yol ya da diğer adıyla Ledra Sokağı'nda yürüyoruz, oğlumu Laiki Ytonya'ya (Halk Mahallesi'ne) götürüyorum.
Buradaki cumbalı evler restore edilmiş, turistik lokantalara, elişlerinin satıldığı mağazalara dönüştürülmüş. Oğluma kalamar ısmarlıyorum, bir yaşından beri hastası olduğu kalamarları atıştırıyor, bir marketten alışveriş ediyoruz: ufak tefek şeyler...
Oğlumun çok sevdiği ortası çikolatalı ayçörekleri, bir şişe içki, bir paket salam, benim için karamelli şekerlemeler... Güney, Kıbrıslıtürklerle dolmuş - herhalde kuzey de Kıbrıslırumlarla doludur!...
1 Mayıs işçi bayramı
Her adım atışımızda bir tanıdığa rastlıyoruz. Bugün 1 Mayıs İşçi Bayramı, 45 yıl sonra ilk kez Kıbrıslıtürkler ve Kıbrıslırumlar aynı meydanda, Eleftheria'da buluşmuş...
Kırmızı fularlarıyla Ünsal ve Fadıl Çağda'ya, elinde bir Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı taşıyan Aziz Ener'e, Ledra Sokağı'nda yorgunluktan yere serilmiş Nuri Sılay'a, Özgür Dayıoğlu'na, bir kafede arkadaşlarıyla bira içen Münür Rahvancıoğlu'na rastlıyoruz...
1 Mayıs 1958, bu topraklarda İşçi Bayramı'nın Kıbrıslıtürkler ve Kıbrıslırumlar tarafından ortak kutlandığı son tarihti... Bu tarihte yeraltı örgütlerinin uyguladığı terör doruğa varmış, iş bir "hit list" hazırlanıp siyasi cinayetlere dek vardırılmış, sendikacıların aktif olarak çalıştırdığı Türk Eğitim Kulübü yakılmış, bir daha da 1 Mayıs'lar birlikte kutlanamamıştı...
Bu akşam, YBH Gençlik Türk Eğitim Kulübü'ne bir yürüyüş yapacak eski sendikacılarla... Eski sendikacılardan Aziz Kutlay ve Hulus Çağlar Rumlarla oturmuş bira içiyorlar...
Onlar 58'leri, iki toplumu bölmek için iki tarafın yeraltı örgütlerinin uyguladığı terörü yakından tanımış, siyasi cinayetlere tanık olmuş iki yaşlı komünist... Duygularını soruyorum:
"45 yıl bekledik bugün için" diyor Aziz Kutlay...
"Bu ülkeyi yeniden birlikte kuracağız" diye konuşuyor Hulus Çağlar...
Andrulanın e-postası
Akşam Kıbrıslırum arkadaşım Andrula'dan bir mail:
"Maraş'ta değişmeyen tek şey denizdi, kumlardı, gökyüzüydü, havaydı... Okulumun kütüphanesindeki kitaplar, fotoğraflar, tablolar, ödüller gitmişti... Tüm bunlarla birlikte benim de bir parçam, hayatımın bir parçası, en güzel düşlerimin olduğu bir dönem de yok oldu. Buradan geçmiş olduğumu bana hatırlatacak, binanın ötesinde bir şeyler bulmaya çalıştım ama bu boşunaydı... Öğretmenler ve öğrenciler bana karşı o kadar kibar ve sıcak davrandılar ki, bunca yıl sonra yeniden birlikte olabileceğimizden mutluyum. Yalnızca bir çözümün uzakta olmadığına inandığım için acım birazcık azalıyor...Dikenli tellerle kuşatılmış kocaman bir şehir, bombalanmış binalar, vahşi bitkiler sokakları kaplıyor - oysa ben bu sokaklarda yürümüştüm, düşler kurmuştum, bu sokaklarda aşık olmuştum...
Evet sevgili arkadaşım, durum hala normal değil, barikatlar hala orada ve benim ve senin ülkemizi ziyaret etmek için bu barikatlardan geçmek acı verici. Ama yine de Girne'yi, Apostolos Andreas Manastırı'nı, St. Barnabas Manastırı'nı, çok sevdiğim tarihi kaleler Kantara, St. Hilarion ve Bufavento'yu ziyaret edecek kadar umutlu ve cesur hissediyorum kendimi... Umarım ki özgürlük koşulları altında adamızın tümünü yeniden birlikte keşfedecek kadar zamanımız olur önümüzde..." (SU/NM)