İşin özü şu: Blair yönetimi, BBCnin Irak saldırı ve işgal harekatı öncesinde Irakın gücü özellikle de kitle imha silahları konusunda abartılı haberler yayınladığını öne sürüyor, bu nedenle de BBCnin özür dilemesi gerektiğini savunuyor. BBC yöneticileri ise, savaş, savaş öncesi ve sonrası dönemde siyasi iktidarın ağır baskıları altında kaldığını belirtiyor, özür dilemeye yanaşmıyor, hükümetin bir itirazı varsa, sıradan bir dinleyici-izleyici gibi BBCnin ilgili bölümüne şikayetini aktarmasını talep ediyor.
Siyasi iktidar ile medya arasındaki bu çelişme bir kaç açıdan önemli:
* Blair hükümetinin saldırı-işgalin faturasını BBCye kesmeye çalışması, doğru ve akıllı bir tutum mu? Saldırı-işgalin kendisi mi daha mühim yoksa medyaya yansıması mı?
* Blair hükümeti, ABD ile birlikte Iraka saldırı ve işgal kararı alırken ve bu konuda politika oluştururken, esas olarak BBCnin yayınlarını mı temel alıyor?
* Saldırı öncesi dönemde, kimi zaman ABDden de daha ileri giderek, Irakın elinde bulundurduğunu iddia ettiği kitle imha silahlarının ayrıntılı bilgileri hakkında belgeler, resmi raporlar yayınlayan Blair hükümeti, bu bilgileri de mi BBCden aldı?
* Blair yönetimi, saldırı-işgal öncesi yayınlanan bu bilgilerin doğruluğundan kuşkuluysa neden o zaman sustu da, şimdi BBCyi eleştiriyor?
* BBC , siyasi iktidara karşı yayın özerkliğini savunmak durumunda. Ama BBCnin hesap vermesi gereken esas merci Blair hükümeti değil. Her yayın kuruluşu gibi BBC de, önce gerçeğe karşı sorumlu, sonra da kamu oyuna yani kendisini lisans bedelleriyle mali olarak ayakta tutan yurttaşlara karşı sorumlu.
Blair BBCye nasıl saldırabiliyor?
İngilterede halen her iki taraf da, yani hem Blair hükümeti hem de BBC, aslında güç durumda.
Bağdatın düşmesinden ve savaşın bittiğinin Bush tarafından açıklanmasından neredeyse 3 hafta sonra, İngiliz Independent gazetesi bir kampanya açarak, Blair hükümetini sıkıştırmaya başladı ve saldırının esas gerekçesi olan kitle imha silahlarını sordu.
Oysa, Independent gazetesi, Robert Fiskin haber ve yazıları hariç, saldırı-işgal süresince daha çok ABD ve İngiliz ordusunu savunan yayınlar yapmıştı. Independent ın ardından, savaş boyunca genel olarak barışı savunan bir yayın politikası izleyen Guardian da konuya girdi ve İngiliz hükümetinin kamuoyuna, Irak ve kitle imha silahları konusunda doğru bilgi vermediğini yazdı. İşçi Partisinin sol kanadı da bu kampanyaya katıldı. Sonunda hem Avam Kamarasında hem de Lordlar Kamarasında, Blair hükümetinin Irak politikası ve uygulamaları konusunda geniş çaplı bir soruşturma açılması gündeme geldi. İngiltere Parlamentosunda muhalefeti oluşturan Muhafazakar Partinin Amerikan yanlısı politikaları ne yazık ki bu hesap sorma etkinliğini bir ölçüde de olsa zayıflattı.
Ancak, İngiliz gazetelerinin ardından Time , Newsweek , US World&Report gibi etkili Amerikan dergilerinin de saldırı-işgalin esas gerekçesi olan kitle imha silahları meselesini sorgulayıcı bir şekilde kapaktan gündeme getirmesi, Bushun yanı sıra Blairi de iyice zor bir duruma soktu. İşte bu dönemde Blairin adı İngilizce bir kelime oyunuyla (Blair/Be liar) yalancıya çıktı. İngilterenin İşçi Partili görünümlü Muhafazakar Başbakanı böylesi bir ortamda kendi politikalarını sorgulayacağına BBCyi suçlamaya başladı. Haziran sonunda artık Blairin istifa etmesi gerektiği bile açıkça telaffuz edilmeye başlandı. Bu arada Blair hükümetinin BBCyi özelleştirme çabalarını sürdürdüğünü de hatırlatalım. (Bak, Murdochun Sky TVsi ile Fox TVsi ve tüm gazeteleri savaşı ne güzel destekledi!)
BBC de pek masum değil
BBC ise, -ki gerek 2. Dünya Savaşında gerekse Falklands/Malvinas savaşı sırasında, kamu yayıncılığının savaş/çatışma dönemlerinde nasıl davranması gerektiği konusunda örnek oluşturan bir yayın çizgisi izlemişti- Irak saldırı-işgali sırasında belki de bütün tarihinin en kötü gazeteciliğini-haberciliğini yaptı. Bu konuda henüz saldırı sürerken bile BBCnin içinden eleştirel sesler yükseldi. BBC, neredeyse CNNin peşine takılarak, saldırı-işgali tek yanlı bir şekilde, Arap-Müslüman düşmanı ve Bush yanlısı gözlüklerle izleyip aktardı.
BBC ve hatta bir ölçüde CNN, Amerikan Fox kanalının Amerikan milliyetçisi ve savaş kışkırtıcısı (Jingoism) yayıncılığı ile El Cezire-Abu Dabi-El Arabiye televizyon üçlüsünün nispeten ölçülü ve temkinli yayıncılık anlayış ve uygulaması arasında sıkışıp kaldı. Gazetecilik okullarında ve meslek erbabı içinde olumlu örnek hatta Kabe olarak tanıtılan BBC, son Irak saldırı-işgalinde, Bush-Blair ikilisinin sıradan bir propaganda aracı haline dönüştü. BBCnin de çok sayıda muhabiri, İngiliz ve Amerikan birliklerinde askeri yatılı muhabir(Embedded) olarak çalışıyordu. BBC de, saldırgan tarafın TV kurumu olarak her türlü gazetecilik ilkesini kolayca terk ediyordu. Ve BBC, yönetimin şimdi itiraf ettiği üzere,(Isnt too late?) saldırı-işgal sırasında, muhabirlerinin geçtiği yerel ve hakiki gerçek yerine Londradaki Savunma Bakanlığının bilgi ve istihbaratlarına, yani propagandasına daha fazla önem vermek durumunda kaldı. BBC kendi kimliğinden, yayıncılık ilkelerinden bir kez taviz verdi mi, şimdi de Blair yönetiminin yeni saldırı ve suçlamalarına kolayca hedef olabiliyor.
Oysa ki BBC, öyle çok da fazla öngörü istenmeyen bir şekilde, saldırı-işgal öncesi ve süresince, İngiliz resmi makamlarından gelen bilgileri (dezenformasyon, mizenformasyon ve her türlü manipülasyon) bağımsız ve özgür bir filtreden geçirip, Irak, BM Silah Denetçileri ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının veri ve değerlendirmelerini ciddi bir şekilde kaale almış olsaydı, bugün Blair tarafından suçlanan, eleştirilen bir konuma düşmezdi.
Tam aksine, bugün, o geleneksel temkinli ve sağlamcı haberciliğinin meyvelerini toplardı. Çünkü bugün gerek savaşın nedeni olan kitle imha silahlarının mevcut olmadığının anlaşılması, gerekse Irakdaki mevcut genel durum (İşgalin başarısızlığı, yeniden inşanın güçlüğü), 4 ay önce de, propagandadan arındırılmış bir habercilik yaklaşımı öngörülebilirdi. Üstelik bunu yapmış olan yayın organları da mevcut. En iyi örnek El Cezire...İnternetde ise zmag. Türkiyeden Açık Radyo ile Cumhuriyet, Evrensel, Yeni Şafak ve Zaman gazeteleri.
Bir gün birisi özür dilemek zorunda kalır...
Blair yönetimi, BBCnin özür dilemesini istiyor. Aslında özür dilemesi gereken, Bushun kuyruğuna takılıp (George Michaelin video-klibi de bu arada doğrulanmış oldu!) Irakı yakıp yıkan, yüzlerce insanın ölümünden sorumlu olan Blair yönetimidir. Blair, istihbarat örgütlerinin raporlarını tahrif etti, bu arada BBCye de baskı yaptı. Blair hükümeti galiba bir şeyin daha farkında değil: Hükümetler geçici, BBC kalıcıdır!
Büyük Britanya tarihinde, Londra yönetiminin, İngiliz bayrağı Union Jackı gönderinden indirip koltuğunun altına koyarak terk etmek zorunda kaldığı çok başkent vardır. Haksız, hukuksuz ve gayrı meşru eylem yapan herkesten bir gün bir şekilde özür diletirler.
Just for your information Sir! (RD/EK)