Çevrenizde yürüme, ayağa kalkma, hareket etme, oturma ve ayakta durmakta zorlanan, leblebilerini avucunda taşıyamayan, çiğdem yiyemeyen, kola şişesini tutamayan, el-göz işbirliğini sağlayamayan, en basit –ritmik- hareketler de dahil kompleks hareketleri yapmakta yaşıtlarına göre çok zorlanan bir çocuk var mı?
Kısa boyu, çekik gözleri, dolma gibi el-ayaklarıyla, kısa parmakları, kalın boynu, ufacık kulaklıyla, şekilsiz dişleriyle sizlerden farklı birisi var mı çevrenizde ?
Akranlarına görece çelimsiz, sıkça hastalanan, en küçük tehlikelerden bile kendini koruyamayan, çok geç ve güç öğrenen, kolayca yorulup çabucak bıkan, zaman kavramı olmayan, konuşması anlaşılamayan, küçücük engelleri bile kaldıramayan, kendinden küçüklerle ilişki kurmayı tercih eden birisi var mı?
Ya da giyim-kuşamına önem vermeyen, nezaket ve görgü kurallarına uymayan, yalnızlığı tercih eden, görüp duyduğu her şeyi çabucak unutan, çıkarı yoksa size küsüveren, sorumluluk almayan, devamlı izlemeniz gereken, başarısızlığa tahammülü olmayan, bedenen çalışmayı seven birisi var mı?
Hatırlamakta zorlandığından algılaması ve tepkileri basit olan, adaptasyon güçlüğü nedeniyle duygu ve düşüncelerini açıkça anlatamayan, akademik etkinliklere sınırlı ilgileri nedeniyle yapamadıkları şeylere sinirlenerek paniğe kapılan, sürekli daldan dala sıçrayan bir çocuk var mı çevrenizde?
Aynı şeyi değişik yer, zaman, durum ve şekilde defalarca tekrarlamanızı isteyen, her konuda başkalarına bağımlı, sizin sabır sınırlarınızı zorlayan, sıkça madden-manen ödüllendirmenizi bekleyen, sürekli kontrol altında tutmanız gereken, her şeyi basit şekilde ayrı ayrı ve somut olarak açıklandığında anlayan, uygulayarak öğrenen, monoton işleri yapmaktan hoşlanan, başarılı olduğu işleriyle gurur duyan birisi var mı?
Veya, mülkiyetindeki şeyleri paylaşmaktan hoşlanmayan, özgüveni gelişmemiş, sebatsız, kolayca cesareti kırılan, başkalarının duygu ve düşüncelerine önem vermeyen, belli bir amaca yönelemeyen, duygu ve düşüncelerini kızıp-köpürerek, kırıp-dökerek ifade eden, bir işi önce parça parça sonra bütün olarak öğrenen, iyi eğitilirse sadakatle çalışan, tutarlı isteklerinize uygun davranışlar gösteren birisi var mı?
Sizin çevrenizde “Bizden sonra bu çocuğun hali ne olacak?(**)” diyenler var mı? Varsa, onları anlayabiliyor musunuz?
Ya da uzak çevrenizde “her sabah / uyandığımda,/gördüğüm düşü hayra yorarım / açmasına açarım da göğsümün altın kafesini / korkarım / ya bu gece / güvercinler / yüreğimden başka bir ülkeye / göç etmişlerse”(***) diyenlere kulak veriyor musunuz?
Benim var...
Yanıtınızı duyamıyorum. Olası sorunuzu da!
Ama benim çevremde, hem de çok yakınımda yıllardır çok az büyüyebilen böyle birisi var: Kızım, Nagehan.
Doğduğunda eşim Özkan’la beni bulutlar üstüne çıkaran, bir yaşına kadar gelişimi normal seyrederken, yavaş yavaş sıra dışı bir çocuk olmaya başlayan Nagehan.
Sonrası mı?
Hayal kırıklığı... Yoğun endişe... Suçluluk duygusu... Gelecek endişesi... Tükenmeyen umutlar... Bıkkınlık ve çaresizlik... Ve hayat merkezimizin değişmesi...
Eşimle birbirimizi suçlayışımız... Kavga etmeden hiçbir şey konuşamayışımız... Birlikte Nagehan’ı taşıyamayışımız... Birbirimize ve kendimize zaman ayıramayışımız... Benim işten ayrılmak zorunda kalışım... Özkan’ın alkolle artan samimiyeti...
Kızımızla ilgili konuları, kararları, zorlukları, duygu ve düşünceleri paylaşamayışımız... Artan iş yükünü –neredeyse- tek başına taşımam... Yakın / uzak çevremizin bizden uzaklaşması... Nagehan’ın gelişim seyrine paralel hayatımız... Her an her türlü sürprize hazır olmak... Ve durumu –nihayetinde- kabullenmemiz...
Aldığımız danışmanlık sayesinde oyuncak seçimi, ev içi düzenleme, güvenlik önlemleri, iletişim - davranış şekilleri, çevreyle baş etme yöntemleri ile aşırı kollayıcı davranışlardan kaçınmayı öğrenişimiz... Kızımızı objektif değerlendirmeyi becerebilmek... Onu bağımsız kılma mücadelesi vermek...
Okulda öğretilenleri / yapılanları evde sürdürmemiz... Tüm zorluklarına karşın ona sokakla ve hayatla haşır neşir bir yaşam sunmamız... Kızımıza bir iş başarma gururunu yaşatmak için sonsuz çaba harcayışımız... Ona acımaktan vaz geçişimiz... Kızımla duygularımı paylaşmaya başlayışım...
Sonsuz enerji kaynağımız ve yalnız değil kalabalık olduğumuzun ifadesi iki güzel dost insan Nagehan’ın baş öğretmeni -evdeki yardımcımız- Zöre Appa (Zehra Hanım) ve arkadaşım Nusu (Nursel) olmasaydı ne yapardık bilmiyorum.
Nagehan’ın daha uzun yıllar bana ihtiyacı olacağından; kendimi yeniden dış dünyaya dahil ederek, bozulan aile içi dengeyi yeniden kurma mücadelesi vererek, Özkan’ı devreye sokmaya çabalayarak, kendime zaman ayırarak, fiziksel ve psikolojik sağlığımı korumaya çalışarak, stresle başa çıkmayı öğrenerek, uzman kişilerden ve ilgili kuruluşlardan yardım alarak hayatımızı kolaylaştırmaya çalıştım.
Eğer biz güvercinleri bu denli sevmeseydik, ne olurdu? Bilemiyorum.(ŞD/EÜ)
* Şadiye Dönümcü, Sosyal Hizmet Uzmanı.
(**) Vatan gazetesindeki (18.08.2007) “Bizden sonra bu çocuğun hali ne olacak?” başlıklı haberde, geleceğinden kaygı duyduğu epileptik ve otistik oğlunu vurduktan sonra intihar eden emekli polis eşinin “Kocam çocuklarına çok düşkündü. Sürekli ‘Bizden sonra bu çocuğun hali ne olacak?’ diye sorar, ben de ‘Yaşamımızın sonuna kadar biz, sonra ablası ve akrabalarımız ona sahip çıkacak’ derdim“ dediği yazıyordu.
(***) Behçet Aysan.”Güvercinleri sevindirin”