Yunanistan 19 Temmuz’da bir yasa yayınladı. Özel radyoların en az 60-100 bin avro sermayeyle kurulmasını, en az beş personel çalıştırmasını, konuşma programlarında da öncelikli/ağırlıklı olarak Yunanca kullanmasını şart koştu. Bu koşullar Batı Trakya Türk azınlığı radyolarını bitirebilirdi.
Bizde de Kürt konusunda durmadan iç işlerimize karışıyorlar ya, ilk itiraz edenler uluslararası örgütler oldu. Azınlığın parlamentodaki tek temsilcisi Yeni Demokrasi milletvekili İlhan Ahmet’in oylamaya katılmadığı öğrenildi. Yaptığı açıklamada “Hükümet yetkilileri bana ruhsatı olan radyoların bunun dışında bırakılacağını söyledi” dedi.
Birkaç gün sonra Türk azınlık radyoları ilk kurbanı verdi. King (Kral) FM, Yunan Radyo Televizyon Kurulu ERS’nin ikiye karşı dört oyuyla kapatıldı. Suçları şöyleydi:
- Bazen ‘King’, bazen ‘Kral FM’ kullanıyor;
- Öngörülen frekansın (87.5-107.7 Mhz) dışında bir frekansta (107.8) yayın yapıyor;
- En fazla her yarım saatte bir adını veya cingılını tekrarlamıyor ve yabancı bir ülkenin farklı dildeki programını yayınlıyor
"Yabancı bir ülke"den kastın yakınlardaki bir komşu olduğu yorumları yapıldı hemen Batı Trakya’da. Başlayan dedikodulara göre “o yabancı ülke”de resmî dil dışındaki dillerde yayın yapma işinin pek zahmetli gerçekleşmiş olması Yunanistan’a da kötü örnek olursa iş kötüydü.
Dendiğine göre; o ülkede “yasak dillerde yayın yapma yasağı” 26.03.2002’de kaldırınca resmi yayın kurulu yasağı başka kanunlarla sürdürmeye devam etmiş, resmi radyo ‘o dilde’ yayın yapamayacağını açıklamış ve gizlice idari mahkemeye başvurmuştu. Hükümet bunu aşmak için 03.08.2002’de bir reform yasası daha çıkarmış, bürokrasi o dilde yayının yalnızca devlet radyosundan yapılabileceği yorumunu getirince 19.06.2003’te bir reform daha çıkararak özel radyoların da o dilde yayın yapabilmesini serbest bırakmıştı. Bunu duyan bürokrasi bu sefer de yayının ancak ‘yerel olmayan’ radyo ve TV’lerden yapılabileceği kuralını getirmiş, programlarda dil öğretmeyi yasaklamış, her programa resmi dilde bire bir altyazı mecburiyeti koymuştu.
Sıkıldıysanız bağlayayım: İki yıllık mücadeleden sonra iş noktalandı. Halkın bir kısmı anadilindeki yayına kavuşmuştu. Tabii, devlet radyosundan olmak şartıyla, sabahın esselâtında (saat 06.10-06.45) ve günde 35 dakikalığına.
Töre hikâyesi gibi
Sıkıldınız. Haklısınız. Bunaltıcı. Daha hafif bir şey, mesela töre konusuyla karışık Banka Soyan Casus öyküsü verelim. Ama ben de artık sıkıldığım için müsaadenizle bunu adlı adınca anlatacağım.
Temmuz’da, TC Ziraat Bankası, Yunanistan’daki ilk Türk bankası olarak Atina ve Gümülcine’de şube izni aldı. Bu arada Yunan Alpha Bank’ın Türkiye’deki Alternatif Bank’ı (Abank) alması söz konusuydu. Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin “Orada bir sorun yok” demişti.
Derken, bomba patladı. Bankacılık Yasası’nın 8. maddesi gereği, BDDK, satışı veto etmişti. Asıl gerekçe ise Atina’dan duyuldu: BDDK yazıp Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan (MİT) sormuş, o da Alpha’nın yönetim kurulunda emekli bir casusun bulunduğunu bildirmişti: Pavlos Apostolidis.
Ayıptır (hatta, tehlikelidir) söylemesi, ben kendisini tanırım. Ankara’daki büyükelçilikte ikinci adamdı, kitabımı bitirebilmem için 1985’te Batı Trakya’ya giderken vizeyi ondan almıştım. Annesi Fransız’dı; Yunanlıdan çok Fransız sayardı kendini ve Pavlos değil Paul diye çağrılmayı severdi. Sakin ve yetenekli adamdı; zaten Ankara’dan sonra büyükelçi, ardından da dışişleri müsteşarı oldu.
Sonra Paul’ü, Kenya’daki Apo olayında resmen çarşafa dolaşan Yunan MİT’ini, yani EYP’yi adam etsin diye oranın başına ilk sivil başkan olarak getirdiler. Demek ki oradan emekli olunca bankacı olmuş. Aman, hani benzetmek gibi olmasın ama Paul’ün durumu aynen MİT’in başına getirilen Büyükelçi Sönmez Köksal’ı ve MGK’ya getirilen Büyükelçi Yiğit Alpogan’ı hatırlatıyor. Umarım onlar da bankacı olmaz büyüyünce.
Bu son ikisi gibi Mülkiyeli olan Özgen Acar abemin anlattığı kadarıyla, ‘casus’luğa terfi etmiş ne çok büyükelçi geçmiş meğer Ankara’dan (Cumhuriyet, 10.08.07): Yunanlı Y. Korantis, Fransız J.-C. Cousseran, Iraklı R.D.M. El Tıkrıtî, Polonyalı A. Ananicz ve G. Michalski. Özgen abem de ne kadar çok casus tanımış öyle. Yani, şey de atmak istemiyorum elbette.
Madde 8’i okudunuz mu?
Bitirmeden önce, bu adı geçen 8. Madde aynasına bakarak kendimizi görelim mi? Madde 8/d “Bankaların kurucu ortaklarının” diye başlıyor ve zimmetten sahteciliğe kadar inanılmaz sayıda suç saydıktan sonra aynen şöyle bitiriyor: “… milli savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, yabancı devletlerle olan ilişkilere karşı suçlar, vergi kaçakçılığı suçlarından veya bu suçlara iştirakten hükümlü bulunmaması”.
Şimdi söyleyin bana: Bu bizim 8. Madde casusların mı bankacı olamayacağını söylüyor, yoksa “… casusluk… veya bu suçlara iştirakten hükümlü bulunanların” mı? Tabii ki ikincisi. O zaman bizim aslan Paul Yunanistan’da casusluktan hüküm giydi.
Yahut da, bizim aslan ezber yine taş gibi çıktı. Hani, bir fıkra vardır, “Yahu, sen okuduğunu anlamıyorsun demiş”, adam da “Anlasam da izin vermem, anlamasam da; töremiz böyle” demiş. Tam böyle değildi ama, uysa da yazdım, uymasa da yazdım.(BO/EÜ)