Dün hayatını kaybeden gazeteci Mehmet Ali Birand'ı, Birand'ın gazeteciliğini 32. Gün programının son Genel Yayın Yönetmeni Utku Başar'la konuştuk.
Başar, Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olmasına karşın Birand sayesinde gazeteciliğe bulaşmış.
Birand'ın "İletişim okuyana gazeteciliği öğretemem. Çünkü önce okulda öğrettiklerini unutturmam lazım. Ancak dünya meselelerine meraklı, o meselelerin politikayla bağını kurabilen birine çok rahat gazetecilik öğretebilirim" sözlerini hatırlatan Başar, 32. Gün muhabiri olmanın çocukluk hayali olduğunu, mesleğe başlayan birçok insanın da Birand ve 32. Gün sayesinde buna karar verdiğini düşündüğünü ifade ediyor.
"Çocukluğumuzda tek kanallı günlerde ayda bir kez yayınlanan 32. Gün bize başka bir dünya açardı. 32. Gün muhabirleri dünyanın her tarafına giderek bize haber getirirlerdi. TRT dönemi olmasına rağmen dünya televizyonculuğuyla yarışan bir programdı 32. Gün."
"Birand'dan sonuna kadar denemeyi, vazgeçmemeyi öğrendim"
Üniversitede okurken de gazetecilik yapmak gibi bir hedefi olmadığını, akademide kalmayı düşündüğünü ifade eden Başar, yüksek lisanstayken hocası ve arkadaşı, o dönemde Bilgi Üniversitesi'nde seminerler veren Birand'ın asistanı olan Mehmet Ali Tuğtan'la birlikte katıldığı seminerler vasıtasıyla Birand'la tanışmış.
Daha sonra Birand'ın Annan planı gündemdeyken yeniden yapmaya karar verdiği Kıbrıs belgeselinde görev aldıktan sonra CNNTürk Dış Haberler servisine, oradan da 32. Gün'e geçmiş.
Başar'a Birand'ın bir gazeteci adayını nasıl yetiştirdiğini soruyoruz.
"Kim olursa olsun, stajyer de olsa az ışık görürse o kişiyi olayın ortasına atardı. Birand beraber çalıştıklarına hep bir şeyleri değiştirebileceklerini hissettirdi.
"Bu senin becereceğin iş değil, bunu başkasına vereyim demezdi. 'Sen bu işi düşerek kalkarak öğrenirsin. Takıldığın noktada ben nasıl olsa seni toparlarım' diye düşünürdü.
"Birand'ı ayrıştıran, her şeyle ilgili herkesle konuşabilmesiydi. O yüzden herkes de onunla konuşabilirdi. Yeni başlayan bir asistan arkadaş bile konuşulan konuyla ilgili bir şey söylese, ki bunu yapabilirdi, hemen susardı. Bildiğiniz fiziksel olarak dudaklarını kapatırdı. Karşısındakini dinlerdi, yanlış olduğunu düşünüyorsa neden öyle olduğunu söyler, değilse o bilgiyi hemen kafasına işlerdi. Hayatımda onun kadar meraklı bir insan görmedim.
"Programla ilgili bir konu konuşurken asla 'Yap getir, metinlerini yaz, ben de gelip sunayım' demezdi. Seninle birlikte düşünür, çalışır, programı nasıl zenginleştirilebileceği konusunda en az senin kadar düşünürdü.
"Birand'la iş yaparken çalışmadan olmaz. Çünkü kendisi çalışır. Çok çalışır. Onun çalıştığını görünce sen de çalışırsın. Ben hayatımda Birand'dan daha cevval bir muhabir görmedim. 70 yaşında. Günde 17 saat çalışıyor. Sen ne yapıyorsun diye kendine soruyorsun.
"Ben Birand'dan hiçbir zaman vazgeçmemeyi öğrendim. Kimseyle ilgili kompleks yapmadan herkesi arayabilmeyi öğrendim. Sonuna kadar denemeyi öğrendim. Bana 'Hayatta olmaz' denileni bile denemeyi öğretti." Kimsenin olmaz dediği işler belki de o yüzden yapılabildi 32. Gün'de. Herkesi bu anlamda cesaretlendirirdi. Dengeleri tutardı, ama çok cesurdu. Hiçbir şeyin yapılamaz olduğunu düşünmezdi. Doğru bildiğini de yapmaktan, yazmaktan çekinmezdi.
Hak haberciliği konusunda kalıpların dışında gazetecilik
Başar, Birand'ın Kürt meselesi, demokratikleşme, hak ve özgürlüklerle ilgili konularda hep Türkiye'deki ana akım kalıpların dışına çıktığını ve bu bağlamda 32. Gün'ün de son derece özgür bir ortam olduğunu ifade ediyor.
"Birand Türkiye'nin demokratikleşmesi için, Kürt meselesindeki tavrıyla, barış istediği için çok ölüm tehdidi aldı, evinin bahçesinden tetikçiler geri çekildi, ailesi tehdit edildi; Avrupa Birliği konusundaki tavrı nedeniyle vatan haini ilan edildi.
"Hak haberciliğiyle ilgili Türkiye'de ilkleri gerçekleştiren bir ekip 32. Gün. Biz tekne kazıntısıyız tabii aslında. Bu tabii ki o dönem programı yapan meslek büyüklerimizin beslemesiyle gelişiyor, ama Birand 'Evet' demese bunlar yayınlanamazdı. Geriye dönüp bakarsanız 32.Gün çok önceden Türkiye'nin özellikle bu konularda sinir uçlarını uyardı.
"90'larda, ortalığın kan gölüne döndüğü, faili meçhullerin en yüksek seviyede olduğu dönemde kayıplar dosyası yapılabildi 32. Gün'de. İşkence dosyası yapılabildi. Belki bu konular yazılıyordu ama ekranlardan bu kadar geniş kitlelere duyuran ilk kişi de Birand oldu.
"Fasulyenin faydaları"
Başar, gazeteciler üzerine kurulan baskıların 32. Gün'de nasıl eleştirildiğini "fasulyenin faydaları" örneği üzerinden aktarıyor.
"Deniz Arman'ın yaptığı 'Gazeteciler' dosyası vardı 32. Gün'de mesela. Her ekibe katılana Can Dündar'ın 'Ergenekon', Mithat Bereket'in 'Kuzey İrlanda', Rıdvan Akar'ın 'İstanbul'un Sürgünleri' dosyaları ile birlikte izlettirilir. Hikayesi aslında durumu iyi anlatır.
"Birand ve Deniz Arman 32. Gün'de yapılan bir haber dolayısı ile 'Halkı askerlikten soğutmak' suçlamasıyla yargılanıyor. Ciddi baskı var. Deniz Arman'ın ne kadar zeki bir adam olduğunu buradan çok iyi anlarsınız aslında. Türkiye'de gazeteciliğin durumunu anlatan, tutuklu veya yargılanan gazetecilerden bahseden bir dosya yapıyor. Dosyanın sonu ibretlik. Anonsunu bir mutfakta çekiyorlar. Deniz ağabeyin üzerinde boyundan asmalı bir önlük; 'Madem gazetecilik yapamıyoruz, gelin size fasulyenin faydalarından bahsedelim' deyip kuru fasulye yapmaya başlıyor. Tarifi veriyor, sonra dönüp mutfakta yukarıdan gelen bir ışığa, yani yüksek makam olduğu belli olan bir yere dönüp esas duruşa geçip baş selamı veriyor ve 'Uygun mudur, arz ederim' diyor. Sonra da Mehmet Ali ağabey ve Deniz ağabeyin yargılanırkenki görüntüleri ve hakimin kararı okuması veriliyor.
"O dönemi düşünsenize bir de. Canınıza okurlar. İşte bu tavır dolayısı ile 32. Gün'de kimsenin yapmaya cesaret edemediği haberler yapıldı. Kimsenin çıkarmaya cesaret edemediği konuklar televizyona çıkarıldı. Son dönemde tartışma programı formatı döneminde de bu böyle oldu.
"Her fikre ekran vermenin Türkiye'nin demokratikleşmesi için, tartışma ve uzlaşma kültürünün gelişmesi için, siyasi kültürün değişmesi için önemli olduğunu düşündük hep. Şeriatçı da konuk ettik, anarşist de. İsmi çok bilindik eski bir PKK militanı ile doğuda savaşmış bir emekli tümgenerali de aynı masada oturttuk, Cumhuriyet yazarları ile Akit yazarlarını da. Bunlar Birand'ın onayı olmadan yapılamazdı. " (EKN)