19 Aralık 2000 meşum bir tarih olarak hafızalarımızda kazılı kalacak. Gencecik bir kızın ambulanstan indirilirken, gazetecilere, "altı kadını diri diri yaktılar," çığlığıyla anacağız o operasyonu hep. Yirmiye yakın cezaevinde yapılan operasyon ardında kaç ölü bırakmıştı artık hatırlamıyoruz bile.
Çünkü o tarihlerde, Perihan Mağden'in deyimiyle, "dışarıda adam kalmamış"tı artık. Kimse alfabenin altıncı harfli cezaevlerine zorla, ölü, diri, sakat, yaralı, sokulanları anımsamıyordu. O günden bu yana birçok kitap yazıldı bu operasyona dair. Çoğu "içerden" kitaplardı. Ölüm oruççularının şiirleri, operasyonun anlatıldığı tanıklıklar vs.
Fakat geçtiğimiz günlerde adını duyduğum Hayata Dönüş romanı beni ayrıca mutlu etti. Çünkü gerçekten "dışarıdan" yazılmıştı. Ayşe Önal'ın romanını o kadar uzun zamanda bitirdim ki! Bir solukta okunmuyor. Bir solukta okuduğun on sayfanın ardından soluğunu hiç bırakamayacakmış gibi günlerce yoğunlaşıp bu konuyu düşünüyorsun...
Bir kitap okuyucusuna geçen dört yılı, gazetelerde yazılanlarıyla, bugün sayısı 117'yi bulan ölümleriyle, tecrit hikâyeleriyle, tutuklu yakınlarının yaptığı bin bir çeşit eylemiyle ve okuyanın tecrite karşı yaptıkları/yapamadıklarıyla ilgili sorgulatınca/anımsatınca/hesaplaştırınca, kolay kolay bitmiyor haliyle.
Kitabı okuduğumda sayfalarca yazı yazabileceğimi zannettim. Yaşananları, anlatmadaki ustalık, duyarlılık ve acının tariflenişindeki estetik... bütün bunlar bir araya gelince yazmak iyice zorlaşıyormuş meğer.
Kitabın kahramanı Hayriye, bütün cezaevleri ve ölüm oruçları sürecini kendi kadınlığıyla bağlantılı, iyilik ve kötülük metaforu içinde yaşıyor. Hayatındaki erkekler ve kadınlar tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi, iyiliği de kötülüğü de birlikte, bazen aynı anda barındırıyorlar kalplerinde. Hayriye sonsuz ve herkese karşılıksız sunulan iyiliğin, Tagut ise sonsuz ve dizginlenemeyen kötülüğün timsali olmuşlar romanda. Ahmet ise Pakize Barışta'nin deyimiyle devrimin "erdem"ini temsil ediyor. Akıllı, mantıklı, Hayriye'yi kötülüklerden korumaya çalışan genç bir devrimci.
Özellikle Hayriye ve Tagut'un duruşları okurken insanı sinirlendirecek kadar uçlaştırılmış. Ama aynı zamanda çok gerçekçi. Hayriye'nin cezaevlerindekiler için elindekini, avucundakini hesapsızca, yer yer körü körüne dağıtması karşısında insan hayrete düşüyor. Karşısındaki Tagut'un ise aslında hiç bulaşmadığı devrimci mücadelenin önderi gibi davranarak, aşiret reisliğini ve insanları kendi çıkarına kullanmadaki ustalığı, hayattaki hiçbir şeyin psikoloji kullanılmadan çözülemeyeceğine kanıt sanki.
Cezaevinde ölüm orucunu sürdüren Ahmet'le Hayriye'nin karşılaşması iyilerle kötülerin karşı karşıya/yan yana süren yaşamında bir vaha gibi. Temiz, dürüst, ulaşılmaz...
19 Aralık operasyonunun, bir romanın konusu olarak bu kadar iyi işlenmesi yazarın romancılık başarısı bence. "içerden" kitaba gelecek eleştirileri duysam ve tahmin etsem de F Tipi cezaevlerini, tecridi bir şekilde duymuş, yaşamış; acı/huzur/yalnızlık duygularını dibine kadar tanımlamak isteyen herkesin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Son olarak; 20 Ekim 2004 ölüm oruçlarının beşinci yıla girdiği tarih olacak. Hâlâ vakit var. Hâlâ ölüm oruçlarının beşinci yıla girmemesi için bir şeyler yapılabilir. Hâlâ ve hâlâ...
* Hayata Dönüş/Ayşe Önal
Telos Yayıncılık, 2004
344 Sayfa, 14 milyon lira