Ertuğrul Dokuyucu'nun Kuzey Kıbrıs'ta zorunlu askerlik yaparken 4 Kasım 2012'de G3 tüfeği ile eğilip çenesine ateş ederek intihar ettiği ileri sürüldü.
Ancak bu "intiharda" bir tuhaflık vardı. G3'ten çıkan merminin girdiği yerde küçük bir delik açıp, çıktığı yeri parçaladığı genel olarak bilinir. Dokuyucu'nun babası Tayyip Dokuyucu, oğlunun alnının üstünde kurşun kalem genişliğinde bir delik olmasına rağmen çenesinin paramparça olduğunu, yani merminin başının üstünden girdiğinin aşikar olduğunu söylüyor.
bianet'e konuşan baba Dokuyucu oğlunun takım komutanı asteğmenin dayaklarına dayanamayarak firar bile ettiğini söylüyor.
"Oğlum 'senin askerliğin bitmeyecek' diyen asteğmenin terhisine bir gün kala, son nöbetinde ölüyor. Bu intihar değil, infazdır."
Ertuğrul Dokuyucu'nun ölümüyle ilgili ilk haber Kuzey Kıbrıs'ta çıkan Afrika gazetesinde 27 Aralık 2012'de yayımlandı. Gazetenin genel yayın yönetmeni Şener Levent 29 Aralık'ta da konuyu köşesine taşıdı.
Baba Dokuyucu oğlunun liseyi bitirmesini tavsiye ettiklerini ama dinletemediklerini anlatıyor: "İlle vatani görevimi yapacağım diyordu. Olmaz olsun öyle vatan."
"Gitmemesini söyledik"
Baba Dokuyucu, oğlunun bir aylık acemilik sonrası "Kıbrıs'ta askerlik yapacak en kötü yer" olarak tanımladığı Lefkoşa 3. Tabur 10. Bölük'e düştüğünü belirtiyor.
"Bir gün benim telefonumda cevapsız arama var. Geri aradım. Telefondaki kişi astsubay olduğunu, Ertuğrul'un firar ettiğini söyledi ve evde olup olmadığını sordu.
''Bölük komutanı da Ertuğrul'un bölükte olduğunu tahmin ettiğini, korkudan gelemediğini, karanlık çöktükten sonra geleceğini düşündüğünü söyledi. Niçin korktuğunu sorunca endişelenecek bir durum olmadığını, Ertuğrul'un ortaya çıkacağını söyledi.
"Akşam 20.00 sularında Ertuğrul aradı, Magosa otobüs terminalinde tek başına oturduğunu söyledi. Ağabeyi ve annesi Ertuğrul'u terminalden alıp bölüğüne teslim ettiler.
"90 liralık kontör harcamış"
Baba Dokuyucu birliğe dönüşte astsubayın Ertuğrul'a çok iyi davrandığını aktarıyor.
"Yüzbaşı Ertuğrul'u çağırdı yanımıza. Neden firar ettiğini sorunca asteğmene dayanamadığını söyledi. Ben nedenini sorunca bölük komutanı Ertuğrul'a dışarı çıkmasını söyledi.
"Ben de neler döndüğünü sordum ve tabur komutanına oradan da alay komutanına gideceğimi, oğlumun birliğinin değiştirilmesini sağlayacağımı söyledim. Yüzbaşı da öyle bir şey yapmamamı söyledi.
"Ben neler olduğunu öğrenmekte ısrar edince Ertuğrul'un takım komutanı asteğmenin cep telefonunu kullandığını, 90 liralık kontör harcadığını söyledi. Ben de yüzbaşına 'Al bu parayı asteğmene ver, bir daha oğlumu rahatsız etmesin' dedim. Ancak parayı almayacağını, sorunu çözeceğini söyledi.
"Aradan birkaç gün geçti ve Ertuğrul izne geldi. Asteğmenin sürekli olarak kendisini dövdüğünü söyledi. Gece kendisini sürekli kaldırıp, taşa, ağaca, duvara tekmil verdiriyormuş.
"Ertuğrul 90 liralık kontöre tenezzül edecek biri değil. Kendisinin iki kamyonu, bir tırı ve 200 koyunu var."
"İnfaz edildi"
Ertuğrul'un 1 Kasım'da izne eve geldiğini ve iki gün sonra cumartesi günü bölüğüne teslim olduğunu ifade eden baba Dokuyucu, oğlunun kendisini sürekli döven asteğmenin terhisine bir gün kala öldüğüne dikkat çekiyor:
"Oğlum 4 Kasım Pazar günü 12.00-18.00 nöbetine gidiyor. Bu sırada beş kere beni arıyor. Ancak ben telefonu içerde bıraktığım için duymuyorum. Annesi ve ablası da zeytin toplamaya gitmişler. Telefonda cevapsız aramaları görünce geri aradım ama telefonu kapalıydı. Bu sırada ağabeyini aramış ve asteğmenin kendisini dövdüğünü söylemiş.
"Ağabeyi asteğmeni arıyor ve 'kardeşime bir şey olursa iki elim yakanda' diyor. Asteğmen de 'Senin kardeşinde o yürek yok, kendisine bir şey yapamaz' diyor.
"Ben de yüzbaşını aradım ve 'O şerefsiz yine benim oğlumu dövmüş, ben oraya geliyorum' dedim. 'Şerefsiz' demem yüzbaşının zoruna gitti. Asteğmenin son nöbeti olduğunu, artık terhis olacağını, gitmeme gerek olmadığını, kendisinin halledeceğini söyledi.
"66 yaşımdayım, 'Elini ayağını öperim, oğluma bir şey olmasın' dedim. Ben baba olsaydım oğluma sahip çıkacaktım. Bir yüzbaşının lafına bakmayacaktım.
"Tabur komutanını aradım. Kendisi de nöbetinin bitmesine bir saat kala Ertuğrul'un nöbet yerine gittiğini, Ertuğrul'un gayet iyi gözüktüğünü söyledi.
"Buna rağmen benim oğlumu tabur komutanı gittikten hemen sonra 17.50'de infaz ettiler.
"Ertuğrul'un çömelip çenesinden ateş ettiğini söylüyorlar. Oysa kurşun girdiği yeri değil, çıktığı yeri parçalar. Ertuğrul'un da başının üstünde kurşun kalem genişliğinde bir delik varken çenesi paramparçaydı. Bir insan G3 tüfeği ile kendi kafasının üstüne nasıl ateş edebilir?"
"Polis de asker de bize bilgi vermiyor"
Tayyip Dokuyucu olay üstüne kendilerine telefon gelip tabura çağrıldıkları zaman oğlunun öldüğünü anladığını söylüyor.
Kendilerinin tabura gitmelerine karşın bölüğe alınmadıklarını söyleyen Dokuyucu, bu sırada iki ambülansın içeri girdiğini ve peş peşe çıktıklarını söylüyor ve ekliyor:
"Biri Ertuğrul'u götürdüyse diğeri kimi götürdü?"
"Akşam oğlumu görmek istedim. Morgda bana oğlumu gösterdiler. Çenesinin altından 15 santim uzunluğunda otları ben topladım. O otlar nerden girdi çenesinin içine?
"Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e Başbakan Tayyip Erdoğan'a, Genelkurmay Başkanı'na, Milli Savunma Bakanı'na, Dışişleri Bakanı'na, Adalet Bakanı'na, Bülent Arınç'a, Lefkoşa Büyükelçisi'ne mektup gönderdim ve tarafsız adli tıp uzmanlarının otopsi yapmasını talep ettim. Tüm masraflarını ben karşılayacağım.
"Ertuğrul'un vurulduğu silah yanda nöbet tutan çavuşun silahı. Çavuş ve asteğmeni olay sonrası gözaltına aldılar ama ikisini de bıraktılar.
"Polis ve askeriye bize hiçbir bilgi vermiyor. Turkcell'den Ertuğrul'a 900 küsur liralık telefon faturası geldi. Ertuğrul 4 Kasım'da vefat etti ama o telefonla 24 Kasım'a kadar konuşulmuş. Kim konuştu bilmiyoruz." (EKN)
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
* Haberde kullanılan karikatür Afrika Gazetesi'nden Serhan Gazioğlu'na aittir.