Türkiye küçük Millet Meclisleri (TkMM) Akil İnsanlar Heyeti’ndekilerin de katıldığı Mayıs ayı raporunu açıkladı. “Akil İnsanlar Heyetleri, Çözüm Sürecinin Neresindeyiz?” başlıklı raporda bu toplantılarda ön plana çıkan ortak paydanın “Bir an evvel bu barış sağlanmalıdır” olduğu belirtildi.
Heyet’in çalışmaları nedeniyle TkMM Mayıs ayındaki toplantılara milletvekilleri ve belediye başkanlarını çağırmadı. Diyalog, bu kez Akil İnsanlarla sivil toplum arasındaydı.
TkMM’ler Akil İnsanlar Heyeti’ndekileri Nisan ve Mayıs aylarında toplantılarına özel konuk olarak davet etti. Bu davetler sonucu Faruk Ünsal (Adıyaman), Fazıl Hüsnü Erdem (Batman, Diyarbakır), Cemal Uşak (Kayseri), Baskın Oran (Bodrum, İzmir), Doğu Ergil (Ankara), Celalettin Can (Ankara), Erol Göka (Ankara), Hayrettin Karaman (Bursa), Levent Korkut (Bursa, İstanbul), Mustafa Armağan (Bursa, İstanbul), Yücel Sayman (İstanbul), Fadime Özkan (İzmir) TkMM toplantılarına katıldı.
“Geçmişe kıyasla, demokratik açılım döneminde, her şeye rağmen ‘tepki’ katsayısının, TkMM toplantıları düzeyinde daha düşüktü” vurgusu yapılan raporda toplantılardaki yaklaşım üç başlıkta toplandı:
1. Sürece kesinlikle itiraz edenler
2. Süreci kesinlikle destekleyenler
3. Süreci eleştirerek destekleyenler.
“Tartışmanın en büyük payı terminoloji”
Rapordan satır başları ise şu şekilde:
* İlk gruptakilerin “ilkesel olarak” barış yanlısı olması dışında, diğer gruplarla hiçbir ortak paydası yok.
* Terminoloji tartışmanın en büyük payını oluşturuyor. “Barış, savaş, terör, şehit, terörist’’ sözcükleri, bu kavramların başını çekiyor.
* Süreci desteklemeyenlerin ortak savı ‘ortada bir savaş olmadığı, bu sebeple barış da olamayacağı’ yönünde. Çözüm sözcüğü bu anlamda eleştirilere hedef olmuyor.
* Çözüm kelimesini, sorunu daha çok “güvenlik, terör” ekseninde yer alanların tercih ettiğini; “barış” kelimesini ise “hak ve özgürlükler” temelli yaklaşımlara sahip olanların kullanmaya özen gösterdiği anlaşılıyor.
* Birinci grup sorunu “terör sorunu” olarak ifade ediliyor. Üçüncü grupta yer alanlar “Kürt sorunu” -bu tanımla Kürtlerin haklarının gasp edildiği yaklaşımının ifade edildiği anlaşılmalı- demeyi tercih ediyorlar. Süreci destekleyip her iki tanımı yapanlar da var.
* İkinci grupta yer alan azımsanmayacak sayıda katılımcının, durumu “terör olarak” nitelemesine rağmen süreci desteklediği görülüyor.
Süreci desteklemeyenlerden “dış güçler” vurgusu
* Sürece destek vermeyenler, “Kürtlerle herhangi bir sorun olmadığına ve yaşananların dış güçlerin ve başka çıkar gruplarının kışkırtmasıyla oluştuğuna” inanıyor, PKK militanlarının sınır dışına çekilirken onlara müdahale edilmemesinin, göz yumulmasının anayasal bir suç olduğunu dile getiriliyor.
* Birinci grupta yer alanların temel çözümü “PKK’nın silah bırakması ve militanlarının teslim olması”. Aynı grupta yer alan katılımcılarımız ısrarla “İmralı görüşmelerinde ne verildi?” sorusunu sormaktalar.
* İkinci grupta yer alanların temel motivasyonunun “ölümlerin durması ve Türkiye’nin istikrarı” olduğu açık.
* İkinci grubun bir kısmı ve üçüncü gruptan destekçilerin tamamı ise, sorunu “ulus devletin tekçi politikası”nda görüyor. Kürtlerin, devlet politikaları sonucunda mağdur edildiğine inanıyor.
Kadınların sürece desteği daha fazla
* Cinsiyet odaklı genel bir dağılım yapıldığında, kadınların sürece olan desteğinin daha fazla olduğu görülebilir. Kadınların “çatışma durumunun en büyük mağdur grubu” olduğu yine kadın katılımcılar tarafından dile getirilmiş.
* Üçüncü grup çözümü desteklemekle birlikte, ortak endişesi “şeffaflık”. Hükümet ve Kürt aktörler arasında yapılan görüşmelerin içeriği ve atılacak adımların bilinmezliği ciddi endişe yaratıyor. Bu halde, sivil toplumun sürece müdahil olamadığının altı çiziliyor.
* Kürtlerin anadilde eğitim haklarının tanınmasına yönelik adımların atılmaması, KCK tutuklularının halen serbest bırakılmaması endişe verici unsurlar olarak tanımlanıyor.
Anayasa ve siyasi partiler kanunu da gündemde
* Sorunun yalnızca “Kürt sorunu” olmadığı da ileri sürülen görüşlerden. Demokratikleşmenin ancak bir bütün olarak ele alındığında doğru sonuçlar verebileceğine dikkat çekiliyor.
* Yeni anayasa konusunda, Alevilerin ve diğer inanç gruplarının sorunları sıklıkla ifade edilmiş.
* Siyasi partiler kanununun değişmesini ve seçim yasasının yeniden düzenlenmesini talep edenler çok sayıda.
* Bu grupta sayılabilecek, bir ortak endişe ise “Başkanlık rejimi tartışmaları’. Katılımcılarımızda ‘Başbakan Erdoğan’ın, başkan olabilmek için süreçten istifade ettiği’ fikrinde olanlar var.
* Tam aksi yönde, Türkiye’nin başkanlık sistemi ile yönetilmesi gerektiğini düşünen -daha az sayıda olmakla birlikte- katılımcılarımız da var.
* Akil insanları cesaretlerinden dolayı kutlayan katılımcılar olduğu gibi isimlerinin Başbakan’ın belirlenmesini eleştirenler de var. (BK)
** Raporun tamamını görmek için tıklayın.