* Sema'nın sesinden Mazi Kalbimde Bir Yaradır şarkısı eşliğinde okumak isterseniz tıklayınız.
"Ah Beyoğlu... Bey'in oğlu... Seni seviyoruz işte" deniyor, Seslerin İzinde Beyoğlu'nun Kalp Atışları belgeselinin tanıtımında.
"Sesin / ritmin binbir türlüsüne tanıklık eden Beyoğlu... Seni bulmaya, seni keşfetmeye, seni tanımaya meylettik... Sahi sen kimsin?"
Cevap Ara Güler'den geliyor. "Beyoğlu'nun kalp atışlarını duymak lazım. Onun için sokak sokak dolaşıp dinlemek lazım."
Biz de bu arayışın peşine düşenleri dinlemeye karar verdik, Sema Moritz'in kapısını çaldık.
"İstanbul'a geldiğimden beri Beyoğlu'nda yaşıyorum. Yıllardır kokladığım, sesini, tınısını, dokusunu aldığım yer Beyoğlu.
"Beyoğlu'nun bir kalp atışı var. Zaman zaman kırılan bir kalp Beyoğlu'nunki. Ama silkinip yoluna devam etmeyi de beceriyor bir şekilde. Buranın müziğini, sesini yakalamaya çalıştık biz de."
Belgeselci Esra Alkan'la sohbet esnasında ortaya çıkmış proje. Beyoğlu; inanılmaz zengin bir malzeme...
"Örneğin Galip Dede caddesi yüzyıllar önce flütçüler sokağı diye anılırmış. Kilise orglarının borularına flüt deniyor, kastedilen bu. Flüt Galata'dan çıkmış Avrupa'ya gitmiş...
"767 yılında Kutsal Roma İmparatoru Kral Pepin İstanbul'dan Avrupa'ya getirtmiş orgu, kiliselerdeki ayinleri çekici kılmak amacıyla. Yüzyıllar sonra Fransa Kralı I. Fraçois Kanuni Sultan Süleyman'a, daha sonra İngiltere Kraliçesi I. Elisabeth de Sultan III. Murat'a armağan olarak org göndermiş. Bir dönem keyif içinde dinlenir orgların akıbeti aynı olmuş, parçalanıp yakılmışlar. Ancak yıllar sonra ilk vatanlarına tekrar gelmişler..."
Bir Beyoğlu klasiği mi bu; müziksiz kalmayan, dönüp dolaşıp her müziğin boy göstereceği bir yer olarak Beyoğlu.
"Galip Dede caddesi var belgeselde, İstiklal caddesi var, ara sokaklar var..."
Sokaklar yol göstermiş sanki Esra Alkan'la Sema Moritz'e.
"Beyoğlu'nda dolaşırken Büyük Londra Oteli'ne gittik. Çok gramofon kaydı, çok belge var.
"Elinizi nereye atsanız bir şey çıkıyor, içinden çıkmak zor. Tayfun Mater çalışmaya şahit olduğunda Tepebaşı'nda annesiyle anneannesinin elinden tutup götürdükleri gazinoyu, Zeki Müren dinlediğini anlattı. Şimdi yok tabii gazino, bir otopark olmuş. Bu bilgi o yüzden de değerli.
"Yorgo Baconos'u dinlerdik, onun orkestrası var diye anlatanlar var. Herkesin kafasında kalan, kimi kırık dökük ama çok değerli bilgiler var. Bunları toplamaya çalıştık."
Mekânların sokakların sesi, caddelerin ritmi! Peki ya insanlar?..
"Gökhan Akçura Saray Sineması'nı anlattı. Eskiden sinema değilmiş orası, konser salonu olarak kullanılırmış. Dünyaca ünlü kişiler konser vermiş burada.
"Uğur Güracı'nın elinde inanılmaz notalar var, Osmanlı döneminden kalan notalar.
"Belgeselde Ara Güler de var, belgeler sunan Ergun Hiçyılmaz, ritmle ilgili muhteşem bilgiler aktaran Okay Temiz, Ayna'nın solisti Erhan Güleyüz de; Mısırlı Ahmet var, Engin Gürkey var... Hem burada yaşayan, hem burada üreten müzisyenleri dinledik çoğunlukla."
Hangisini merak edeceğiz peki; insanları mı, mekânları mı, sesleri mi, tarihi mi? Nasıl bir kurgu toparlayabilir bunu?
"Aslında kurgu varmış gibi duruyor ama, belgeselin kurgusunu Beyoğlu kendisi yarattı. Mesela Galip Dede'den geçerken Halil Karaduman'ı gördük, hemen Karaduman'ı dahil ettik.
"Konuları birbirine bağlarken genellikle benim yaptığım albümlerden bölümler kullandık. Sadece bu değil tabii. Mesela İstanbullu bir Rum şarkıcı, Evin Dermancı Taksim'deki Rum lisesinde, Rumca bir şarkı söyledi. Annesinin de, ablasının da, kendisinin de o liseden mezun olduğunu anlattı."
Beyoğlu'nun ve Beyoğlu'nun insanlarının kurguya yön verdiğini, inisiyatif aldığını düşünmek heyecan veriyor insana. Her mekân başka bir yere götürüyordur filmi. Çiçek Pasajı'na, sokak arasına, aşağıya, yukarıya...
"Çiçek Pasajı'nın içindeki Ermeni kilisesinde erkekler oturmuş koro çalışması yapıyordu, onu da çektik.
"Açık Radyo'da da müzik programları yapan Robert Schild bize Yüksek Kaldırım'daki sinagogda yıllar önce yapılan düğünlerden, orkestralardan bahsetti. Düğünlerden çıkan zenginlerin tahtırevanlarla Beyoğlu'na çıkartıldığını ya da aşağı Galata'ya indirildiğini anlattı. Musevilerin eğlenceleri hakkında bilgi verdi.
"Alman Protestan kilisesine gittik. 1883'de buraya gelen ilk orgun damgalı flütüne ulaştık orada."
Bir Beyoğlu'nda birikmiş bunca tarih, bunca hayat, bunca anı ama belgesel bir tane...
"Bu araştırmalar esnasında çok belge topladık. Biz de hayret ettik, Beyoğlu'nun kalp atışlarına. Biz bu kadar malzemeye nasıl yer vereceğiz diye düşündük. 60 dakikalık bir film oldu. Ama yine de içimiz kan ağlayarak birçok şeye yer veremedik."
Bu belgeselin içinden çıkan parçalar kendi başlarına birer belgesel olsa ya da bu ilk belgeselin devamı çekilse... Çok şey borçlu değil miyiz Beyoğlu'na?
"Beyoğlu üzerine başka belgeseller de yapalım istiyoruz. Bizim mutlaka başlı başına burayı tanıtmamız gerekir dediğimiz yerler, mutlaka tanıtılması gereken insanlar var. Tabii müziğin de peşindeyiz yine. Müzikal açıdan bakıyoruz."
Söz belgeselin ama müzik Beyoğlu'nun. Beyoğlu'nun sesi! Beyoğlu'nun müziği! Sahi ne duyuyoruz biz?
"Bir vatman Beyoğlu'nun sesinden söz ederken 'herkes ne duymak istiyorsa onu duyar' dedi."
10 Haziran Pazar günü Galata Kulesi meydanında gösterilecek Seslerin İzinde Beyoğlu'nun Kalp Atışları. Sema Moritz'in benzetmesiyle, bir açıkhava sinemasında gibi izlenecek, 50'lerin, 60'ların havasında.
Beyoğlu'nun kalp atışlarına Sema'nın sesinden Gel Ey Denizin Nazlı Kızı (Aleko Bacanos), Dün Gece Saz Meclisine Neden Geç Geldin (Muhlis Sebahattin Ezgi), Erdi Bahar (Münir Nurettin Selçuk), Mazi Kalbimde Bir Yaradır (Necip Celal Antel) şarkıları da karışıyor. (YY)
Seslerin İzinde Beyoğlu'nun Kalp Atışları / Yönetmen: Esra Alkan / Müzik ve Metin Yazarı: Sema Moritz, Proje Danışmanı: Ahmet Doğan