Kadıköy, Yeldeğirmeni'ndeki Don Kişot Sosyal Merkezi'ne gelir gelmez gözüme ilişiyor Berkin Elvan'ın fotoğrafı. Önünde bir mum yanıyor.
Binanın önü kalabalık.
"Tohumunu alan, çapasını kapan geliyor, bostan yapacağız işte" diyor, Don Kişot Evi'nin baktığı sokağın binayla buluştuğu hattı çapalayan delikanlı.
Niyet iyi ama sessizce ekim yapılacak ince şerit halindeki alana dönüyor başım. Sessiz miyim gerçekten, niye yakalanıverdim?
"Bütün mahalle bostan olacak."
Aklımdan geçenleri okumuş gibi açıklayıverdi tek cümleyle. Biraz mahcubiyetten sözü uzatıyorum: Her sokağı mı kazacaksınız?
Hay Allah! Beynimle dilim arasındaki kısa mesafede nasıl kaza yapıyorum... Toparlamak için "yardım lazımsa" diyorum...
Kürek, diyerek elini uzatıyor. Bu kadar saçma bir laf edeceğime ihtimal vermiyor belli ki...
İş bitince eksik kalan an tamamlanıyor. "15 Mart tohum ekmek için uygun bir zaman. Terasta da bir alan ayırdık. Ayrıca şurada saksılar var. Onlara da ekeceğiz. Şimdi ekiyoruz, fide haline gelince isteyen mahalleliye dağıtacağız."
"Tohumlar nereden geliyor?"
"Herkes elindekini getiriyor işte. Masanın üstünde hepsi."
Bakıyorum, sekiz yaşlarında bir çocukla annesi tek tek ayırıyorlar tohumları. Siz ne tohumu getirdiniz, diye soruyorum. Biz getirmedik, ayrılması lazımmış, yapıyoruz, diye karşılık veriyorlar, başlarını kaldırmadan.
Bir dayanışma evinde başka ne cevap olabilirdi ki... Yüzümü görmediklerine seviniyorum. Bugün daha fazla saçmalamadan eve gitsem iyi olacak duygusu kaplıyor içimi.
Tam o anda, bakın fotoğrafınızı çektim, diye gülümseyerek geliyor bir kadın. Böylece kayıtlara da geçiyor şapşal soruları soran adam.
Allah'tan, diyorum, konuşmalar kalmayacak tarihe. Biri çıkıp yazmazsa tabii... (YY)