Sıra, tam da Bergama-Ovacık Altın Madeni İşletmesi'nin yöre insanının sağlığına ve doğaya verdiği zararların nasıl telafi edileceği sorununa gelmişken, Bergamalıları, daha büyük bir mücadele için hazırlık yapmaya iten yeni bir gelişme oldu.
Kamu otoritelerinden, madenin ivedilikle kapatılması, çevre açısından tehlikeli olabilecek her türlü materyalin alandan uzaklaştırılması bekleniyordu.
Aksi bir tutumun T.C. Anayasası'nın 56. maddesinde düzenlenen "herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı"nın ihlali, "hukuk devleti ilkesi"nin yok sayılması ve yurttaşı hiçe saymak anlamına geleceği gerçeği ortada dururken, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından maden işletmesinin yeniden faaliyete başlamasının önü açıldı.
Kesinleşmiş mahkeme kararlarının uygulanması için ilgili bakanlığa başvuruda bulunan köylülerin avukatlarının verdiği dilekçeye, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü'nden 16 Eylül 2004 tarih ve B.15.0.MGM.0.01.02.05-2045-800 sayılı yanıt geldi.
Gelen yazıda; "...Danıştay 6. Dairesinin 2002/2618 sayılı kararı gereğince işlemlerin yürütüldüğü, bu çerçevede yapılan çalışmalar kapsamında Çevre ve Orman Bakanlığı'ndan alınan 27.08.2004 tarih ve 6524-46062 sayılı yazıda; söz konusu ruhsata (Normandy A.Ş.nin 06.12.2011 yılına kadar uzatılan İR:3549 sayılı ruhsatı) ilişkin olarak Bakanlıklarına sunulan Çevresel Durum Değerlendirme Raporunun 26.08.2004 tarihinde inceleme ve değerlendirme toplantısının yapılarak nihai şeklinin verildiği ve Bakanlıklarınca faaliyetle ilgili nihai raporda belirtilen tedbirlere uyulması kaydıyla bir sakınca olmadığı kararının verildiğinin belirtildiği..."nden söz ediliyordu.
Bu karar uyarınca, yine mahkeme kararları hiçe sayılarak, Çevre ve Orman Bakanlığı, Bergama Ovacık Altın Madeni İşletmesine sakınca yoktur kararı vermişti. Yani altın madeni her an işletmeye açılabilir.
Siyanür liç yöntemiyle maden işletmeciliği yapan şirketin faaliyetleri İzmir 1. İdare Mahkemesi'nin 15.10.1997 gün ve 1997/636-877 sayılı kararı ile durdurulmuş ve ilgili mahkeme kararı Danıştay incelemesinden de geçerek "kesin hüküm" niteliği kazandı.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın yukarıdaki kararıyla, aynı yöntemle maden işletmeciliği yapacak olan şirkete, daha önceki kesinleşmiş yargı kararlarına ve bu kararlara rağmen madenin işletilmesine izin veren dönemin bakanları aleyhine açılmış tazminat davalarının kazanılmış olmasına rağmen yeniden Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu raporu verilmektedir.
T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı'nın "tedbirlere uyulması kaydıyla bir sakınca olmadığı" şeklinde verdiği kararla hukuksal mücadele, 1994 yılında köylülerin avukatlarının iptal ettirdiği ilk ÇED raporu noktasına geri çekilmek isteniyor.
Her şey sil baştan yapılmaya, yeniden ve bir fasit daire şeklinde ÇED izni prosedürü varmış gibi, bir de facto hukusuzluk yaratılmaya çalışılıyor.
T.C. Anayasası'nın 138.maddesine göre: "yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır, bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."
Anayasa'nın bu açık hükmüne rağmen Çevre ve Orman Bakanlığı yargı kararlarını görmezden geliyor ve hiçe sayıyor. Aynı konuda kesinleşmiş mahkeme kararları varken; yetkili merciler işletmenin yeniden faaliyete geçmesinin önünü açarak mahkeme kararlarının arkasından dolaşmaya çalışıyorlar.
Peki ne pahasına?
Geriye dönüp verilen hukuk mücadelesine bakalım.
Bergama köylülerinin, Türkiye toplumsal mücadeleler tarihine, "bilimsel, hukuksal ve isyankar halk hareketi" olarak geçecek, bir hazine olarak devrettikleri inançlı, o nispette renkli eylemler, hep yürütülen hukuk mücadelesinin bir parçası olarak gerçekleştirildi.
Bu insanlar, topraklarını zehirleyen çok uluslu şirketlere karşı, "Ankara Hükümeti"nden gelecek müjdeli haber umudunu içlerinden hiç eksik etmediler. Her defasında "torunlarından ödünç aldıkları kravatlarla", resmi makamlarla görüşme olanakları aradılar. Bu nedenle son gelişme bu insanların hukuka olan inançlarını da sarsmıştır.
Başta İzmir Barosu olmak üzere bir çok baro; Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türk Eczacıları Birliği (TEB), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), İnsan Hakları Derneği (İHD), Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) gibi birlik ve şubeler düzeyinde meslek örgütü ve sendikalar; Ege Doğa Derneği'nden Pir Sultan Abdal Kültür Derneği'ne, İzmir Kadın Platformu'na kadar çok sayıda kadın, gençlik ve çevre örgütünün, toplumun tüm kesimlerinin desteğini almış bir hukuk mücadelesinde Çevre ve Orman Bakanlığı'nın ortaya koyduğu bu hukuka aykırı işlem, toplumdaki hukuka olan güven duygusunu yok edici niteliktedir.
Davayı yürüten avukatlara ve hazırladıkları bilisel rapor yüzünden Jeoloji Mühendisleri Odası'na doğrudan açılan maddi tazminat davalarına kadar, Bergama Davası geçtiğimiz on yıl içinde bir hukuk davası olmanın çok ötesinde toplumsal bir maddi ve manevi birikim bıraktı. Bakanlık son kararıyla ülkemizin ve insanımızın bu birikimini görmezden gelmiştir.
İkinci perde açılıyor...
Bugün yörede, doğal peyzaj örtüsü tamamen bozulmuş, yer altı ve yüzey suları tahrip olmuş, bozulmuş ve kirlenmiştir. Ağır metal iyonlarının sızması, hava, su, toprak zehirlenmesi riski son derece artmıştır. Sonuçları yüzlerce yılda giderilemeyecek çevresel felaketin yarattığı doğal, toplumsal ve hukuksal tahribatın giderilmesi beklenirken maden şirketinin faaliyetlerinin önünün açılması bundan sonraki süreçte şüphesiz Bergamalıların mücadelesini yepyeni toplumsal, hukuksal ve siyasal boyutlara taşıyacaktır.
Türkiye siyasi yaşamına radyasyonlu çay içen bakandan sonra siyanürün etkisini azaltmak için tuz, şeker ve yoğurt formülü öneren bakan kazandıran bu onurlu mücadelede, söz konusu hukuksal kirlenmeyi gidermek için yeni "formül"lerin beklenilmeyeceği çok açıktır.
Hükümet edenler, on yıldır süre giden tartışmalarda her düzeyde, maden şirketinin çıkarıyla kendi yurttaşlarının çıkarları arasında tercih yapmak zorunda kaldıklarının bilincindeydiler. Fakat bu kez, kamu vicdanını derinden sarsan bir şekilde, toplumun hukuki güvenlik duygusu aleyhine tercihte bulunulmuştur.
Kararın, ellerine henüz yeni ulaşmış olmasına rağmen, yörede yarattığı düş kırıklığı ve kızgınlığa bakılırsa. Bergamalılar ve onların avukatları, meslek örgütleri, bilim çevreleri, kadınlar, gençler, çocuklar, nineler ve dedeler yepyeni ve daha büyük mücadelelere hazırlanıyorlar. Belki bu kez maden şirketinin çıkarlarını kendi insanının çıkarlarından üstün gören politikalara karşı kendi siyasal partilerini kuracaklar. Onlar, verdikleri mücadelenin, sadece Bergama için değil, ülkelerindeki her türlü hukuksuzluğa ve bilim dışılığa karşı olduğunun bilinciyle şimdi daha büyük serüvenlere atılıyorlar.
Önümüzdeki günler, toprağımızın, kuşların, suların, çiçeklerin ve temiz havanın kapitalist kar güdüsüne ve onun karanlık politikalarına karşı onurlu kavgasının tanığı olacaktır. (MH/BB)
Av. Mehmet HORUŞ, Ankara Barosu Kent ve Çevre Kurulu Üyesi'dir.