Roboski'den yedinci hayat hikayesi...
Ben Yüksel Ürek'im
Roboskî'de hamuru acı ile yoğrulmamış hikâye yoktur bilesiniz...
Babam kaza geçirip çalışamaz olunca liseyi ilk senesinde bırakmak zorunda kaldım.
Ailemin geçimini sağlayabilmek için kar-çamur demez kaçağa giderdim. Kaçak dediysem gemilerle kaçıranlar gibi değil, deveyi havuduyla yutanlar gibi de değil; iki teneke mazot yahut iki çuval pirinç, hepsi bu!
Sekiz nüfuslu bir aileyi böyle ayakta tutmaya çalışıyordum...
Okulda kız kardeşimden iki lira yakıt parası istemişler. Kardeşim kaç kez istemiş annemden, annem kaç kere ağlayarak eli boş göndermiş yavrusunu... Siz iki lirayı verememek ne demektir bilir misiniz?!
Teknoloji harikası bombaların bizi vurduğu an; eşref-i mahlukat olan insanlığın esfel-i safilin çukuruna yuvarlandığı zamana tekabül ediyor!
Bir ses duydum, sonrası yüzlerce parça! Katırımdan parçalarla aynı mezara koydular bizi...
Üzerime bomba yağdıran pilot kimdi, ben yaşta çocuğu var mıydı, kendi çocuğunu benim yerime koydu mu çok merak ediyorum; sahi, bir baba bir çocuğu bombalayabilir mi?
Ben Yüksel Ürek'im, bir parçam katır yükü; yaşımı biliyor musunuz siz?
...
Beki kızacaksınız ama bir çift sözüm var;
Eğer beni öldüren bombalar adalet'i de öldürmediyse,
Adalet talep ediyorum...
Herkesin hakkı değil mi Adalet?
Yoksa
O kocaman, pahalı bombalarını beni öldürmekte harcadığı için devletten özür dilemeli,
Hedefi şaşırmayıp beni öldürdüğü için Genelkurmaya teşekkür mü etmeliyim!?