Batman, Ordu, Eskişehir, Çanakkale, İzmir ve Adana'da konusunda gerçekten uzman kadınlarla yerel medyada çalışan gazetecilerle kadın haberciliği ve medyada kadın hakları ihlallerini tartışanlardan biriydim kısacası.
Programda benden beklenen medyada kadın hakları ihlallerinin tartışılacağı iki günlük bir toplantıda alternatif bir medya deneyimi ve kadın haberciliği konusunda biriktirdiği tecrübesiyle Pazartesi Dergisi'ni anlatmamdı.
On yıllık birikimi anlatmak
On yılını devirmiş bir dergide ulusal ve yaygın medyanın sistematik bir şekilde yaptığı ihlalleri eleştiriyor, kadınların haberlerin süsü ya da dramatize edilme malzemesi olarak kullanılmasına karşı çıkıyorduk çünkü.
Batman'da bu birikimi aktarmaya sürem bile yetmez ki derken eğitim başladı. Doğu ve Güneydoğu bölgelerinden gelen gazeteciler "ne anlatacak bu 'bayan' arkadaşlar?" diye bekliyorlardı.
Hülya'yla mahmurluk mu kalır!
Herkesin üzerinde atlamamış Cumartesi sabahı mahmurluğu ve Avukat Hülya Gülbahar güne hukuk çerçevesinde kadınların halinin ne olduğunu anlatarak başlıyor. Konuşmanın onuncu dakikasında kimsede mahmurluktan eser kalmıyor.
Hülya'nın önümüze serdiği tablo değil mahmurluk hepimizde hemen salondan çıkıp bir şeyler yapma arzusu uyandıracak bir ajitasyon etkisi yaratıyor. Rakamlar kafalarda dönüp duruyor. Nasıl olur? Kadınların yüzde 95'nin mülkü mü yokmuş? Aman yarabbi!
Kadınların namus cinayetlerinin çoğunun arkasında ekonomik sebepler yatıyormuş. Tövbe tövbe, olacak şey mi? Kadınlara yaşatılan bunca zulüm karşısında yasalarda kadından yana maddeler ne de azmış, olanlardan da kimsenin haberi yokmuş meğer.
Kadın dersek!
Soğuk duş etkisi yaratan bu konuşmanın ardından Hülya Uğur Tanrıöver'e geliyor sıra, Medyada kadın haberciliğine dair birikimlerini anlatıyor bize. Hepimiz dinliyoruz. Bildiğimiz, gördüğümüz habercilik anlayışının hangi kavramlara tekabül ettiğini öğreniyoruz hep birlikte.
Gayet esprili bir dinle anlatılan bu bölümün bir yerinde o da ne? "'bayan' demek yanlış bir kullanım, bir dil hatasıdır" diyor Hülya.
Yok canım, başımıza taş yağacak. Bu kadarı da olmaz ki. Şimdi maazallah evli olmayan birine kadın dersek, kafalarda o kadının bekâreti sorgulanmaya başlanmaz mı?
Kadınlık, erkeklik, bekaret
Batman'da başlayan bu tartışma bütün eğitimler boyunca peşimizi bırakmıyor ve il il devam ediyoruz tartışmaya, "bayan değil, kadın!"
Ve hatta eski bir tarihte Pazartesi Dergisi'nde çıkan "Baymıyoruz" başlıklı yazıya atfen yer yer "Baymıyoruz efendim" diyecek oluyoruz.
Şahsen, belki de karşılaşma imkânımın çok sınırlı olduğu yüzlerce, kadın erkek bunca meslektaşımla ve o bölgedeki sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle yaptığımız bu tartışmalar eğitimin en önemli bölümlerinden biri diye düşünüyorum.
İçerisinde kadınlık, erkeklik, bekâret, evliliğin toplumsal anlamı ve namus cinayetlerine varıncaya dek birçok konuyu barındıran bu tartışmanın katılanların tümünün aklında en çok kalan şey olduğundan da eminim.
Şenlikli Ordu
Konunun yerel bir Eskişehir gazetesinde vücut bulmuş örneğini Uçan Süpürge'den Selen Doğan yakalıyor iki hafta sonra. "Bayan sürücünün çarptığı kadın öldü!" İşte size bütün tartışmalarınızın özeti dercesine bize bakan bir başlık.
Sonraki üç hafta boyunca örneklerimizden biri oluyor bu başlık. Batman'daki seminerin sonunda "bayan geldim kadın gidiyorum" diyen genç kadının gözlerindeki pırıltı aklımızda, Ordu'ya gidiyoruz bu defa. Ordu pek şenlikli. Ne olsa Karadeniz!
Coşkusu hemen sirayet ediyor herkese. Sunumlarımız bu defa Hıdır beyin açtığı tartışmalarla renkleniyor. Bayan/kadın tartışması alevleniyor.
Yalnız haber değil, hayat da...
Atölye çalışmaları ise iki gün boyunca tartışılanların üzerinden İpek Çalışlar, Aksu Bora ve Nadire Mater'in katkılarıyla netleşmeye gidiyor.
Hemen her eğitimde, "Farklı bir bakış açısı kazandım, şimdiye dek ben de haberlerimde kadın hakları ihlalleri yapıyormuşum, bundan sonraki haberlerim kesinlikle farklı olacak," diyen birçok gazeteci sadece haber yaparken değil aynı zamanda yaşamlarındaki birçok tabuyu da devirmenin adımlarını atıyor aslında.
Eğitimler sırasıyla devam ederken, tanıştığım onca insana, Eser Köker ve Sevda Alankuş ekleniyor İzmir'de.
Gerek atölye çalışmaları, gerek "hoca"larımdan dinlediklerim zihnimi açarken, katılımcıların bölgelerine dair anlatımları herkes gibi benim için de haberin kaynağına doğrudan yapılmış bir ziyaret oldu diyebilirim.
Çay, şalgam, kebap
Kadın meselesi üzerine yoğun tartışmalarla geçen bu eğitimlerin, feminist toplantı olarak tanımlandığı da oldu, eleştirildiği de. Söylenen her söz, sorunun hepimizin hayatında ne kadar yakıcı olduğunu gösterdi bize.
Ve değişimin, özellikle de sorun kadınların ezilmesi, erkeklerin de iktidarı olduğunda nasıl sarsıcı olduğunu...
Rötarlı uçak yolculuklarında yapılan uzun sohbetler, kimi illerde düzenlenen küçük geziler, Batman'da çay, Adana'da şalgam ve kebap diye kıvranan bünyeler, gidilen her ilde tazelenen anılarla birlikte BİA'nın Kadın Hakları Haberciliği seminerleri bitti ama eğitimlere katılan, konuşan, konuşmayan herkes, hepimiz için tartıştıklarımız hayatımız boyunca hiç bitmeyecek.
Umut ediyorum ki bizler, Hülya Gülbahar'ı arayıp, " bu jeton bitene kadar bana haklarımı anlatmanız lazım," diyen kadını hafızamızdan hiç silmeyerek yolumuza devam edeceğiz.
Yazdıkça her ile dair birçok ayrıntı geliyor aklıma. Çanakkale'ye giden Nermin Yıldırım'ın da söyleyecekleri vardır elbette ama şimdilik bu kadar diyelim. Baymadım değil mi? (BD/BA)