"Bir iddiaya göre, İskender Kudüs'e ulaştığı zaman birkaç yüz kişilik Yahudi topluluğunu İzmir'e sürdü. Diğer bir iddiaya göre ise, İ.Ö. 4. yüzyılda Kudüs'ten İzmir'e dönerken, beraberinde bir kısım Yahudi'yi de İzmir'e götürdü."
Tarihçi Dr. Siren Bora, bu iddialardan yola çıkarak Anadolu'daki Yahudi varlığının düşünüldüğü gibi 500 yıllık değil, 2 bin 600 yılllık bir mazisi olduğunu söylüyor ve yeni kitabı 'Anadolu Yahudileri: Ege'de Yahudi Ayak İzleri'nde bu tespitini yer yer ticari sözleşmelerin yer aldığı kayıtları yer yer de kutsal kitapları referans göstererek anlatıyor.
Bora'ya kitabı yazım aşaması izlediği yöntemleri sorduk.
Kitabın en temel söylemi Anadolu'daki Yahudi mevcudiyetini 500 yıla indirgemenin en az 2000 yıllık bir yanılgıya sebebiyet vermesi. Bu yanılgıyla ilgili verilere ulaşmak için nasıl bir yöntem izlediniz?
Her ne kadar Kutsal Kitaplara ilişkin eleştiriye kadar uzanan farklı fikirler mevcut olsa da; günümüzden 2600 yıl öncesi ile ilgili bilgi alabileceğimiz neredeyse tek kaynak Kutsal Kitaplar. O halde ne yapmak gerekir? Talmud'un, Tora'nın ve İncil'in ilgili bölümlerini okumak gerekir. Sonra kazı alanlarını, müzeleri ziyaret etmek gerekir. Öyle değil mi? Ben de kutsal kitapların ilgili bölümlerini okudum.
Üniversitelerin arkeoloji bölümlerindeki akademisyenlerle bağlantı kurdum. Bana yol gösterdiler, yardım ettiler. Sayelerinde konuya ilişkin yazılan akademik eserlerin hemen hemen tümüne ulaştım. Müzelerde ve ören yerlerinde yer alan bulguları inceleyebilmek için Kültür Bakanlığından resmi izin aldım. Kazı alanlarına, ören yerlerine, müzelere gittim. Doğrusu görsel malzemenin bu kadar çok ve çeşitli olduğunu bilmiyordum. Konuyla ilgili kaynakları bizzat görmek hatta onlara dokunmak; sonra da onlarla ilgili yazmak, bambaşka bir haz. Üniversitelerin tarih bölümlerinde tam on iki yıl akademik eğitim aldım. Kitabımı öykü tarzında kaleme aldım ama araştırma ve yazım aşamasında bilimsel bir yöntem izlemekten de uzak duramadım.
"Anadolu, tarihini toprak altında saklıyor"
Hristiyanlığın Yahudilikten kopuş süreciyle ilgili "Kilise Babalarının, Yahudi asıllı olmayanlar arasından seçilmeye başlamasıyla ile birlikte Hıristiyanlık, Yahudilikten tamamen ayrıldı. İznik Konsili'nde onaylanan İznik İnanç Bildirisi ile ayrılığa son nokta kondu" diyorsunuz, yani bu ayrım da Anadolu topraklarında gerçekleşti?
Öyle zengin bir coğrafyada yaşıyoruz ki. Acaba kaç kişi kıymetini biliyor?... Arkeolojik kazı alanlarına hiç gittiniz mi? Kazıların yapıldığı alanlarda kentler tarihsel olarak katmanlar halinde üst üste, hatta iç içe. Yaşadığımız coğrafya, Anadolu, tarihindeki bütün gelişmeleri toprak altında muhafaza ediyor. Şöyle söyleyeyim: Toprağın üzerinde bir arada yaşayanların izleri, toprağın altında da bir arada. Gelelim günümüze. Biz hala bir arada yaşıyoruz. Ve tarihsel bulguların, kanıtların tümü bize, hepimize ait...
Kitabın sonuç kısmında arkeolojik verilerin değerlendirilmesinin oldukça meşakkatli bir işlem olduğuna vurgu yapıyorsunuz. Bu coğrafyada bu konuda ne gibi eksikler ve artılar gözlemliyorsunuz?
Anadolu'nun arkeolojik veriler açısından son derece zengin bir coğrafya olduğunu vurgulamıştım. Zengin sözcüğü, verilerin çok fazla olduğunu vurguluyor öyle değil mi? Bu veriler elinize aldığınız zaman dile gelip konuşmuyorlar. Eğer yazıtsa, epigraf çevirisini yapıyor. Eğer obje ise, kullanılan materyal, üzerindeki simgeler, objenin benzerleri size yol gösteriyor. Yazıtta bağlayıcı ve açıklayıcı kelimeler varsa, bir de yazıtın tarihi, üzerinde yazıyorsa işiniz kolaylaşıyor. Fakat diyelim ki, arkeolojik verilerin aidiyetini saptamanız gerekiyor ve elinizde tek bir ipucu var. Bu kez başlıyorsunuz öngörülerde bulunmaya. Önce bulgunun tarihini saptıyorsunuz. Kullanılan materyal, yazının karakteri ya da tanınan şahsiyetlerin adları size yol gösteriyor. Yukarıda özetlediğim değerlendirme aşamaları bilimsel bir nitelik taşımalıdır. Bu yüzden veriler, bilim insanları tarafından değerlendirilmelidir. Bilim insanları derken tabii ki arkeologları, eski çağ tarihçilerini kastediyorum. Üniversitelerimizde son derece değerli bilim insanları yetişiyor. Müzelerde, kazı alanlarında ve üniversitelerde istihdam ediliyorlar.
Umarım, Kültür Bakanlığı tarafından Arkeolojik kazılara ve müzelere daha fazla ödenek ayrılır. Tüm Arkeolojik kazılar, üniversitelerin Arkeoloji bölümlerinin bilim insanları tarafından yapılır.
"Tarihsel sürerken dedektif gibi çalışmak lazım"
Sizin için 'arkeolojik izlerden yola çıkarak dedektif gibi iz sürüyor' tanımlaması yapılmış. Bu tanımlamaya katılıyor musunuz? Yaptığınız bir nevi dedektiflik mi?
Ben dedektif değilim. Ama uzmanlığım Batı Anadolu Yahudi Tarihi. Batı Anadolu Yahudilerinin kökeni ise 2600 yıl önceye değin uzanıyor. Batı Anadolu'da Babil, Pers, Hellen, Roma, Bizans, Beylikler, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerinden söz ediyorum.
Peki bu konuda, toprak üzerinde zengin bir kaynak koleksiyonu var mı? Diyebilirim ki, toprak altındaki toprak üzerindekinden daha fazla.
Peki elimizde her döneme ilişkin zengin epigrafik malzeme var mı? Pers dönemiyle ilişkilendirilenler sayılı.
Hellen ve Roma dönemleri ise öncekine nazaran zengin sayılabilir. Bizans'ın son dönemine ve Beylikler dönemine ilişkin epigrafik malzeme bulmakta ise zorlanılıyor. Osmanlı dönemiyle ilgili pek çok resmi belge var. Osmanlı bürokrasi geleneği adeta tarihçiler için çalışmış.
Nezaretlerden (Vekaletlerden/ Bakanlıklardan) birine yazılan belge kaza eseri kaybolsa dahi onun tıpkısını bir başka Nezaret arşivinde bulmak olası. Söz gelimi dâhiliye arşivinde yer alan bir belgenin eşine vilayetler, sıhhiye ve harbiye arşivlerinde de rastlayabiliyoruz. Öte yandan uzmanlık alanım olan Batı Anadolu Yahudilerine ait maddi kalıntılara bir göz atalım. Mezarlıklar, sinagoglar, hastaneler, okullar, ziraat çiftlikleri neredeler? Hepsi hala mevcut mu? Hayır.
"Mezarlık alanlarının çoğu istimlak edilmiş"
En hazin durumda olanlar mezarlıklar. Kentler büyüyüp gelişirken kent sınırları içerisinde kaldıkları için Müslüman ve Hıristiyan mezarlıkları ile birlikte taşınmışlar. Taşınmışlar ama Yahudi mezarlıklarında sistematik bir taşınma söz konusu değil. Pek çok mezarlık alanı istimlak edilmiş. Üzerinden yol geçmiş, park olmuş vb. Bu arada Yahudi mezar taşları da ya parçalanmış, ya inşa edilen yapıların yapı elemanı olarak kullanılmış ya da toprağın altında kaybolmuş.
Çıkarılmayı bekliyor. Sinagoglara gelince pek çoğu yıkılmış, kaybolmuş. İki yıl önce İzmir Tsontsino (Tsontsin/Mahazike Tora) Sinagogu'nu tesadüfen buldum. Bana bir yapı kalıntısı eski bir kilise kalıntısı olabilir diye gösterildi. Teva'ya ait dört mermer direk parçasını görünce onun kayıp Pinto Sinagogu olduğunu sandım. Hatta bu konuda Şalom gazetesine bir makalede yazdım. Fakat bir dedektif gibi araştırma yapıp, sinagogun yıkılmadan önceki dönemine ait iç mekân fotoğrafını buldum ve onun Tsontsino (Tsontsin/Mahazike Tora) Sinagogu olduğunu keşfettim. Sonuç olarak anlaşılıyor ki, benim uzmanlık alanımda araştırma yapabilmek için dedektif olmak zorunlu.
"İzmir Yahudi toplumunun silüeti değişti"
Türkiye'deki Yahudi toplumuyla ilgili resmi kayıtlarda yeterli bilgi bulmak mümkün mü? Kayıtlara en sağlıklı hangi yollardan ulaşıyorsunuz?
Türkiye Yahudi toplumuyla ilgili resmi kayıtlar arşivlerde yer alıyor. Tabii, yurt dışındaki ve yurt içindeki arşivlerden söz ediyorum. Yurt içindekiler, devlet kurumlarına ve Yahudi toplumuna ait arşivler. İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde ilgili belgeler mevcut. Öte yandan, Türkiye Yahudi toplumunun Cemaat Arşivleri'nde de belgeleri bulmak mümkün. Ancak özellikle belirtmeliyim, Cemaat Arşivlerindeki belgeler tasnif edilmiş vaziyette değil. Bu yüzden araştırmaya da açık değil. Buna karşın bugün Türkiye Yahudi Toplumuna ait kayıtların büyük bir bölümüne Kudüs Central Archives for the History of the Jewish People'da ulaşabilirsiniz. Bu arşivde oldukça zengin bir koleksiyon mevcut. Ayrıca Paris Archives Historique de I'Alliance Israélite Universelle'de ve yine Kudüs Yad Ben Tzvi'de ilgili pek çok belge mevcut. Bu sıralamaya Paris, Londra ve Kudüs'te yer alan Milli Kütüphaneleri de ilave etmek lazım. Tabii bu arşivlerde ve kütüphanelerde araştırma yapabilmek için resmi izinler gerekiyor.
Çıkış noktanız tabii ki sizin de yaşadığınız Ege... Ege'deki Yahudi toplumu şu an ne noktada?
Batı Anadolu kentleri, Yunan İşgalinin sonlarına değin büyük bir Yahudi nüfus barındırıyordu. Diyebilirim ki, hemen hemen her Batı Anadolu kentinde birden fazla sinagog ve oldukça büyük bir Yahudi cemaati mevcuttu. Eylül 1922'de pek çok kent İzmir'e doğru geri çekilen Yunanlılar tarafından yakıldı. Yanan yerleşim yerlerinden ayrılan Yahudiler aileleriyle birlikte İzmir'e göç ettiler. Öte yandan 1922 yılına dek İzmir'de yaşayan Yahudi ailelerin büyük bir bölümü yanan ve yıkılan İzmir'den ayrıldı.
Milli Mücadele sona erdikten sonra geriye dönenler oldu. Ama İzmir Yahudi toplumunun silüeti de değişti. Diyebilirim ki, 1923 yılından itibaren İzmir Yahudilerinin kökeni Turgutlu, Salihli, Akhisar, Alaşehir, Manisa, Menemen, Foça ve Urla kentleri oldu. Adlarını saydığım kentlerde bugün Yahudi mevcut değil. Sadece İzmir'de bir Yahudi toplumu yaşıyor. Nüfusu ise 1200 civarı. Bu nüfus da, büyük bir düşüş eğilimi içerisinde. Doğum az, vefat ise çok fazla. 2017 yılı itibarıyla her 2 doğuma karşılık 30 vefat mevcut.
"Gelenekleri tanımadan yazamazsınız"
Bundan sonraki kuşaklar azınlıklıklar için nasıl bir süreç izlemeli tarihsel dokümanların sağlıklı aktarılması açısından?
Önce şunu vurgulamalıyım: Bu ülkede azınlık ya da çoğunluk yok. Hangi inanç sistemine veya ırka mensup olursak olalım hepimiz öncelikle ve sadece T.C.'nin eşit vatandaşlarıyız. Burada tarihten hem de yüzyıllar öncesine uzanan tarihten söz ediyoruz. O halde dokümanları değerlendirip sağlıklı aktaracak kişiler, uzmanlar olmalıdır. Uzmanlaşmak demek, ilgili toplulukların dilini, dinini, geleneklerini bilmek demek... Kısacası tanımadan yazamazsınız. Dikkat edin burada tanışmaktan söz etmiyorum. Tanımak için kavramak ve anlamak lazım. (PT/HK)