İran İşçi Evi'nin Türkiye'yi "başörtülü kadınlara dini ayrımcılık yaptığı" gerekçesiyle Uluslar arası Çalışma Örgütü'ne şikayet etmesini değerlendiren Şekerci, "kamusal alan" kavramına dikkat çekti.
Kimin "kamusal alan"ı?
"Türkiye'de başörtüsüne konulan yasaklar, kamusal alan kavramı ile gündeme çekilmeye çalışılıyor. Ancak bahsedilen kamusal alanın sınırları belli değil" diyen Şekerci, Müslüman kadınların Kuran'ın emirleri doğrultusunda hareket etmek zorunda olduklarını hatırlattı:
* Kamusal alan, kişiden kişiye değişen bir kavrama dönüştürüldü. Kimisine göre mahkemelere giremeyen başörtülüler, kimisine göre de eğitim ve çalışma kurumlarına giremiyor. Bazılarına göre, başörtüsünün sokakta bile takılmaması gerekiyor.
* Oysa biz Müslüman kadınlar için başörtüsü, tam da bu bahsedilen alanlarda, yani evimizin dışına çıktığımızda ihtiyaç. Çünkü biz Müslümanlar, referanslarımızı bu kavramlardan değil, Kuran'dan alıyoruz. Kuran da bize sokakta başörtüsü takmamızı söylüyor.
"Karar hukuki değil, siyasi"
Şekerci, mevcut uygulama nedeniyle başörtülü kadınların eğitim ve çalışma hayatına katılamadığını, kamusal alandan tamamen dışlanarak evlerine kapanmak zorunda bırakıldığını vurguladı.
"Cumhuriyetin kuruluş yıllarında kadınların okutulması ön plandaydı. Ancak, dini görevlerini yerine getiren, siyasal ve toplumsal alanda ilerleyen kadınların çoğalması, bazı çevreleri harekete geçirdi" diyen Şekerci'ye göre, kadınların ilerlemesinin önüne geçmek isteyen bu çevreler, kadınlara çeşitli yasaklar getirdi.
Türban yasağını "ne hukuki ne de ahlaki, tamamen siyasi" olarak nitelendiren Şekerci, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) okullarda türban yasağını onaylayan kararını da "11 Eylül sonrası oluşan paranoyaların sonucu" olarak değerlendirdi.
Şekerci, "11 Eylül sonrası oluşan güvensizlik ortamı, insan haklarının önüne geçti. Mevcut durum sadece Türkiye'nin değil, tüm dünyanın sorunudur" dedi. (BB)