Son otuz yılda dünya üzerindeki doğal kaynakların üçte biri tüketildi, doğal kaynak talebi iki katına çıktı. Enerji tüketimiyse 1973'ten bu yana en yüksek seviyelerinde. Dünyanın en zengin insanları, en fakir insanlarına göre 25 kat daha fazla enerji harcıyor. Ortalama bir Amerikalı, bir Afrikalının 24 katı doğal kaynak tüketiyor.
Dünya nüfusundaki iki katlık artışın aile harcamalarına yansıması ise, dört kat. Tüketimin bu hızla devam etmesi halinde, 2030'da dünya gibi iki gezegene daha ihtiyaç duyulacak.
"Başka bir gezegende yaşam var mı?" net olarak bilinmiyor ancak, insanlık gezegenle uyum içinde ekolojik bir yaşam sürdürmezse var olan dünyada yaşamın sekteye uğrayacağı kesin. Peki, gezegenle barış içinde yaşamak mümkün mü? Doğayı kontrol altına almak ve tüketmek ötelenip, yerine doğa ile uyumlu bir yaşam kurulabilir mi? Ekolojik bir yaşamı gündelik yaşantımızın pratiklerine nasıl yansıtırız? Yaşamı, arılardan ağaçlara, bir bütün olarak savunan ve "Sadece insanın değil doğanın da hakları var" diyen Doğa Koruma Merkezi danışmanlarından Özge Balkız, Greenpeace danışmanlarından Deniz Gümüşeli ve Toplum Gönüllüleri Vakfı’ndan Bahtiyar Kurt anlattı.
Balkız: Önce farkında olmak şart
ODTÜ biyoloji bölümü mezunu olan Balkız, doktorasını yabani keçiler üzerine yaptı. Doğa Koruma Merkezi'nde çalışan Balkız, TOG, dvv international ve Yuva Derneği tarafından düzenlenen ekolojik okuryazarlık projesinin de eğitmenleri arasındaydı. |
Doğa Koruma Merkezi'nde danışman olarak çalışan Özge Balkız, sivil toplum kurumlarının ekolojiyle ilgili projelerinde de eğitmenlik yapıyor. Ekolojinin temel kavramları ve eko sistem hizmetleri üzerine bilgiler aktaran Balkız'a göre, ekolojiyle uyumlu yaşamanın ilk şartı, farkındalık.
Nasıl mı? Mesela önce doğa ve çevre arasındaki farkı anlayarak yola çıkmak, insanlar için dünyaya yapılan müdahaleleri görüp bunu en aza indirmek için kafa yormak gibi.
Balkız'ın ikinci önerisiyse, bazılarını üzecek olsa da, tüketim çılgınlığının sona erdirilmesi. Sistemin tüketim üzerine kurulduğunu hatırlatan Balkız, yine sistem tarafından suni ihtiyaçlar üretildiğini söylüyor.
Alışverişe çıkan insanların, aldıkları her ürün için "Bunu gerçekten ihtiyaç için mi alıyorum yoksa başka nedenlerim mi var?" diye düşünmesi gerektiğini öneren Balkız, "Çok tükettikçe çok mutlu olduğumuzu sanıyoruz. Reklamlar ve medya bunu empoze etse de durum böyle değil. İhtiyacımız kadar tükettiğimizde daha mutlu ve gezegenle uyumlu oluruz" diyor.
Gümüşeli: Alternatif tüketim yollarını denemeliyiz
ODTÜ Çevre Mühendisliği'nden mezun olan Gümüşeli, çevre politikalarında çalışmaları var. Greenpeace de danışman olarak çalışıyor. TOG, dvv international ve Yuva Derneği tarafından düzenlenen ekolojik okuryazarlık projesinin de eğitmenleri arasındaydı. |
Greenpeace'de danışman olarak çalışan Deniz Gümüşeli de, doğa ile uyumlu bir yaşamın mümkün olduğunu vurguluyor. Doğayla insan arasındaki ilk çelişkinin insanın ihtiyaçlarından fazlasını üretmesiyle başladığını anlatan Gümüşeli, doğa ile uyumlu bir yaşam sürmek isteyen insanın önce tüketim alışkanlıklarını gözden geçirmesi gerektiği düşüncesinde.
Alternatif tüketim yollarını öneren Gümüşeli, mesela, otobüs ve tren kullanımının uçak kullanımına göre doğaya daha az zararı olduğunu hatırlatıyor. Gümüşeli, şehiriçi ulaşımlarda mutlaka toplu ulaşım araçlarının kullanılmasının bir ilk adım olacağına da dikkat çekiyor.
Gümüşeli'ye göre, gezegenle barış içinde yaşamanın yollarından biri de iktidarlar üzerinde politik baskı oluşturmak.
"Mesela, nükleer santral projeleri için kamuoyunu harekete geçirip projenin yapacağı tahribat konusunda hükümetleri uyarabiliriz" diyen Gümüşeli, örgütlenmenin ve yan yana durmanın önemine dikkat çekiyor.
Gümüşeli son olarak, "Ben ne yapabilirim?" demek işin kolay tarafı, herkesin yapacağı bir şeyler mutlaka vardır, takas pazarlarını kullanmak, mahallemizdeki bir ağaca sahip çıkmak doğayla yaşamaya çalışmak demektir" diye hatırlatıyor.
Kurt: Ayakizimizi en az seviyeye indirmeliyiz
1994'de girdiği ODTÜ Matematik Bölümü'nde birçok kuş araştırmasına katıldı ve doğa koruma faaliyetlerine daha geniş penceren bakmaya başladı. Doğal Hayatı Koruma Derneği, Doğa Derneği ve Doğa Koruma Merkezi gibi kurumlarda çalıştı. |
Toplum Gönüllüleri Vakfı, dvv international ve Yuva Derneği tarafından düzenlenen ekolojk okuryazarlık projesinin de danışmanı olan Kurt'a göre, doğayla barışık yaşamanın sırrı, sanki dünya üzerinde yaşamıyormuşçasına yaşamak. Yani ayak izimizi* en az seviyeye indirmek.
"Gıda, barınma, bakım, sağlık gibi alanlardaki her adımımızı bu ilkeye dayanarak atarsak ekolojik yaşamı gerçekleştirmiş oluruz" diyenKurt, ısrarla, bilgiyle birlikte değişimin gücüne inananlardan.
"Umutsuzluğa kapılmayalım, dönüşüm yakalanabilir"
Kurt, son olarak, "Doğadaki canlılara bakmak yeterli. Ne kadar iz bıraktıklarına bakmak, örnek almak ve onların ilkelerini hayatlarına geçirmek iyi bir başlangıç. 'Ben değişeceğim de ne olacak, insanlık almış başını gidiyor zaten!' umutsuzluğuna kapılmamak gerekiyor." diyor ve ekliyor:
“Bir gün ekolojik yaşam ilkelerini hayatına geçirmiş insanların sayısı kritik eşiği geçebilir ve toplum olarak ciddi bir dönüşümü yakalayabiliriz.” (EK/EKN)
* Ekolojik ayak izi: Bir ülkede kullanılmakta (veya tüketilmekte) olan toprak, hava, tatlı su, deniz kaynaklarının hektar cinsinden kişi başına düşen ortalaması. Bio kapasite ise her ülkenin ortalama kişi başına düşen erişilebilir doğal kaynaklarının hektar cinsinden miktarıdır.