Giriş
Batılı toplum ve devletler, barbarlığı temsil eden koşullara doğru amansız bir gidiş halindeler. Yapısal değişimlerle on yılardır var olan sosyal refah uygulamaları tersine çevrilmekte, emek, doğal kaynaklar ve ulusların zenginliği bariz bir sömürü, yağma ve talana maruz bırakılmakta, yaşam koşulları daha da kötüleşirken eşi görülmemiş bir toplumsal hoşnutsuzluk da tetiklenmekte.
Bu yıkım ve parçalanma sürecine yol açan ekonomik, siyasal ve askeri süreçleri ana hatlarıyla belirttikten sonra kitlelerin yaşam koşullarının kötüleşmesine karşı aldıkları tavrın analizini yapacağız. Barbarlığın yükselişine eşlik eden derin yapısal değişimler, 21. yüzyılda sosyalizm üzerine düşünmek için bir çıkış noktası haline gelmiştir.
Yükselen Barbarlık Dalgası
Kadim toplumlarda "barbarlık" ve onun taşıyıcısı olan "barbarlar", Roma veya Atina'ya kadar uzanan bölgelerin uzağındaki dış istilacıların tehdidi olarak tahayyül edilirdi. Günümüzün Batılı toplumlarında ise barbarlar içten, toplumun elit tabakasından geliyorlar. Toplumsal dokuyu ve toplumun üretici temelini yok eden, böylece insanların yaşamlarını her geçen gün daha da kötüleştiren ve onları gündelik hayatın güvencesiz koşullarına mahkûm eden yeni bir düzeni dayatıyorlar. Günümüz barbarlığı, emperyal devletin ve ekonominin derin yapısına bakılarak anlaşılabilir ve şu noktaları içerir:
1. Tasarruf sahipleri, yatırımcılar, mortgage borçluları, tüketiciler ve devletten yağma ettikleri trilyon dolarlarla hüküm süren finans sermayesi sahibi elitler. Para ekonomisinde ve devlette yerleşik bir biçimde bulunan bu parazit elit tabaka, üretken ekonominin büyük kaynaklarını kendi ellerinde toplamış bulunmaktadır.
2. Geçtiğimiz yüzyılın ortasından beri sürekli bir savaş halinin denetimini elinde bulunduran militarist siyasal elit. Sonu gelmeyen savaşlar, sınır ötesi suikastlar, devlet terörü ve geleneksel anayasal teminatların askıya alınması; dikta iktidarlarının yoğunlaşmasını, keyfi hapsedilmeleri, işkenceleri ve ihzar tezkeresinin (1) inkârını da beraberinde getirmiştir.
3. Derin ekonomik gerileme ve durgunluğun yaşandığı bir ortamda ekonomik-askeri imparatorluğun inşası adına ve ulusal ekonomi ve yaşam standartlarının kötüleşmesi pahasına yapılan yüksek devlet harcamaları, yerel ekonominin emperyal devletin faaliyetlerine tabi hale geldiğini göstermektedir.
4. Devlet ve özel sektörün yüksek kademelerinin her alanında yaşanan yolsuzluk - devlet harcamaları ve özelleştirmelerden süper-zenginlere yapılan teşviklere kadar -, suçun yukarıdan aşağı doğru yaygınlaşmasına, kapitalist sınıfın lümpenleşmesine ve kanun ve nizam'ı sorgulanır hale gelen bir devletin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
5. İmparatorluk inşasının ve finansal oligarşi tarafından yapılan yağmanın yüksek maliyetleri nedeniyle oluşan sosyo-ekonomik yük, direkt olarak ücretli emekçiler, emekliler ve serbest meslek sahiplerinin omuzlarına yüklenmiş ve uzun dönemde aşağı doğru seyreden bir toplumsal hareketliliğe neden olmuştur. İş kayıpları ve iyi gelir getiren işlerin ortadan kalkmasıyla birlikte, konut hacizleri hızla armış, istikrarlı orta sınıf ve işçi sınıfı küçülmüş ve bu sınıflar çalışma saati ve çalışılan yıl bakımından daha fazla çalışmaya zorlanmışlardır.
6. Emperyal savaşlar, aralıksız devam eden bombalamalar ve gizli terör operasyonlarıyla tüm toplumu hedef alır bir biçimde dünyaya yayıldıkça, çarşılarda, ulaşım araçlarında ve kamusal mekânlarda yine sivilleri hedef alan karşı terörist ağlarını da beslemektedir. Dünya, "herkesin herkese karşı olduğu" Hobbescu bir dünyayı andırır hale gelmiştir.
7. Militarizme bağlı olarak tırmanışa geçen etnik-dinsel aşırılık; Hristiyanlar, Yahudiler, Müslümanlar ve Hintliler arasındabulunmakta, ırksal üstünlük doktrinleriyle uluslararası sınıf dayanışmasının yerini almakta ve toplum ve devletlerin yapılarına nüfuz etmektedir.
8. Avrupa ve Asya refah kolektivizminin düşüşü - eski Sovyetler Birliği ve Çin - Batı kapitalizmi üzerindeki rekabetçi baskıları ortadan kaldırmış ve 2. Dünya Savaşı sonrasında emeğe kabul ettirilen tüm refah ödünlerini geri alma konusunda kapitalistleri cesaretlendirmiştir.
9. "Komünizmin" düşüşü ve sosyal demokrasinin kapitalist sisteme entegrasyonu, Sol'un ağır bir şekilde güç kaybetmesine yol açmıştır. Ortaya çıkan boşluk ise düzensiz ve örgütsüz olarak yükselen toplumsal hareketler tarafından doldurulamamıştır.
10. İşçilerin ve orta sınıfın yaşam koşullarına büyük çaplı bir saldırının gerçekleştiği bir ortamda, ya en iyi ihtimalle düzensiz olarak ortaya çıkan gösterilerle ya da en kötü durum olan siyasal acizlikle karşı karşıya bulunmaktayız.
11. Çin ve Vietnam gibi devrim geçirmiş kapitalist toplumlarda yaşanan büyük çaplı emek sömürüsü, yüz milyonlarca göçmen işçinin kamusal eğitim ve sağlık hizmetlerinden dışlanmasını da kapsamaktadır. Rusya, eski Sovyet Cumhuriyetleri, Doğu Avrupa, Balkanlar ve Baltık ülkelerinde yerel oligarşi ve çokuluslu şirketler tarafından önemli kamu mallarına yapılan eşi benzeri görülmemiş yağma ve el koyma, tarihte çok kısa bir sürede kamusal kaynakların özel servete dönüştürüldüğü en büyük servet aktarmı olmuştur.
Kısacası, 'barbarlık' militarist ve parazit finansal yönetici sınıf hükmünün ürünü olarak günümüzün tanımlayıcı bir gerçekliği haline gelmiştir. Barbarlar, günümüzde Batılı toplum ve devletlerin sınırları içinde bulunmaktadır. Hâkim durumda olan barbarlar; yaşam standartlarını kötüleştiren, kamusal varlıkları özel kasalara aktaran, kamu kaynaklarını yağmalayan, emperyal savaşlar adına anayasal haklara vahşice saldıran, milyonlarca göçmen işçiyi dışlayıp onlar üstünde baskı kuran, istikrarlı işçi sınıfı ve orta sınıfların parçalanmasını ve küçülmesini amaçlayan bir gündemi saldırgan bir tutumla izlemekteler. Yakın tarihin hiçbir döneminde dünya nüfusunun yüzde birini ulusal zenginlik ve gelirin kontrolünü gittikçe artan bir oranda şimdi olduğu kadar elinde bulundurmamıştır.
Tarihsel Kapitalizmin Mitleri ve Gerçekleri
Sosyal haklar ve refah uygulamaları, ücretler, iş güvenliği, emeklilik düzenlemeleri ve maaşlarda yaşanan aralıksız ve büyük çaplı gerilemeler, kapitalizmdeki doğrusal ilerleme düşüncesinin yanlışlığını göstermiştir. Kapitalist sınıfın artan gücünün ürünü olan bu gerilemeler, tarihin motorunun sınıf mücadelesi olduğunu ileri süren Marksist önermenin geçerliliğini de ortaya koymaktadır - en azından, insanlık durumunun tarihin merkezinde yer aldığı düşünüldüğünde.
"Piyasa ekonomisi" üzerine kurulu devletlerin barışa gereksinim duydukları ve "piyasaların" militarizme üstün çıktığı yönündeki ikinci varsayımın yanlışlığı da kanıtlanmıştır. Bu kanıt, günümüzün en büyük piyasa ekonomisi olan Birleşik Devletler'in, 1940'lardan bu yana sürekli bir savaş durumunda olduğu, günümüze kadar dört kıtada savaşlara aktif olarak katıldığı ve önümüzdeki dönemde daha büyük ve kanlı savaşlara gebe olduğu gerçeklerine dayanmaktadır. Sürekli savaşın nedeni ve sonucu, hiçbir ulusal sınır tanımayan ve ulusal ekonomiden gittikçe daha büyük parçalar koparan dehşetli bir "ulusal güvenlik devleti"nin büyümesidir.
"Gelişmiş" olgun kapitalizmin üçüncü miti ise yenilik ve teknolojiyle üretimde sürekli olarak devrim yapıldığı iddiasıdır. Militarist-finansal spekülatör elit tabakanın yükselmesiyle birlikte, üretici güçler yağmalanmıştır ve "yenilik"; yatırımcıların sömürülmesi, öz varlıkların soyulması ve üretken istihdamın yok edilmesine dayanan finansal araçlar üzerinde spekülasyon haline gelmiştir. İmparatorluk büyüdükçe, yerel ekonomiler küçülmüş, iktidar yürütmede toplanmış, yasama erki güçsüzleştirilmiş ve vatandaşlar etkili temsilden ve hatta seçim süreçlerindeki veto haklarından mahrum bırakılmıştır.
Barbarlığın Yükselişine Karşı Kitle Tepkileri
Barbarlığın yükselişi, onun birincil uygulayıcılarına karşı toplumsal tepkinin tetikleyicisi olmuştur. Kamuoyu yoklamalarının sürekli olarak gösterdiğine göre:
1. Bütün siyasal partilere karşı büyük bir bıkkınlık ve nefret bulunmakta,
2. Büyük çoğunluk, ekonomik ve siyasal elitlere karşı büyük bir güvensizlik beslemekte,
3. Kitleler, iktidarın özelikle bankerler ve finans sermayesi sahiplerinde toplanmasına ve bunlar tarafından kötüye kullanılmasına karşı çıkmakta,
4. Şirket sahipleri emrinde çalışan ve ulusal güvenlik devletinin baskıcı politikalarını teşvik eden siyasal liderlerin demokratik güvenilirlikleri sorgulanmakta,
5. Büyük çoğunluk, işçi sınıfı ve orta sınıfa kemer sıkma programları dayatılırken bankaları ve finans elitlerini kurtarmak için devlet hazinesinin talan edilmesine karşı çıkmaktadır.
Sosyalizm umutları
Kapitalist saldırı şüphesiz işçi sınıfı ve orta sınıfların nesnel ve öznel koşullarında önemli etkilerde bulundu. Gittikçe artan yoksullaşma ve tetiklenen bireysel hoşnutsuzluklarda gözlemlenebilecek bu etkiler henüz kitlesel anti-kapitalist hareketlere veya dinamik örgütlü mücadelelerin ortaya çıkmasına yol açmadı.
Büyük yapısal değişimler, hali hazırda kötüleşen koşulların tespitini ve yeni öznelerin, sınıf mücadelesi biçimlerinin ve dönüşümlerin belirlenmesini gerektirir.
Temel bir mesele, finansal yağma ve sanayisizleşme ortamında üretken bir ekonominin yeniden yaratılması ve yeni bir endüstriyel işçi sınıfının oluşturulmasıdır. Bu, geçmişin 'kirli' sanayileri üzerine değil, temiz enerji kaynaklarını kullanan ve geliştiren yeni sanayiler üzerine kurulacaktır.
İkinci olarak, büyük borçlar altında olan kapitalist devletlerin yüksek maliyetli militarizm ve imparatorluk inşa projelerinden sınıf-temelli bir kemer sıkma politikasına kapsamlı bir geçişi sağlamaları gerekmektedir. Böyle bir politika ile bankacılık, finans ve ticaret sektörlerine yapısal reform dayatılmalı ve ucuz tüketici malları ithalatı için yerel üretim ikame edilmelidir.
Üçüncüsü, finans ve perakende sektörlerinin küçülmesi, yerinden edilmiş işçi ve çalışanların desteklenmesini ve ekonomideki sapmaları telafi etmek için Bilgi Teknolojileri sektöründe dönüşümleri gerektirmektedir. Olabildiğince yüksek oranda kamusal eğitim, evrensel bir sağlık hizmeti ve kapsayıcı bir emeklilik sisteminin borçla finanse edilen tüketiciliğin yerini aldığı, para ücretinden toplumsal ücrete paradigmatik bir kaymanın gerçekleşmesi gerekmektedir. Böyle bir dönüşüm, bireysel tüketiciliğe karşı sınıf bilincinin güçlendirilmesinin temeli haline gelebilir.
O halde temel sorunumuz şudur: inzivaya çekilen veya savunma pozisyonu alan güçsüzleşmiş, parçalanmış emek hareketi ve toplumsal hareketlerden anti-kapitalist bir saldırıyı başlatabilecek bir duruma nasıl geçebiliriz?
Birçok nesnel ve öznel etken bu yönde bir dönüşüm için göz önünde bulundurulabilir. Birincisi, görev başındaki siyasal elitlere ve yaşam koşullarının kötüleşmesinden sorumlu tutulan finansal sermaye sahibi elit sınıflara karşı gittikçe büyüyen bir kitle hoşnutsuzluğu bulunmaktadır. İkincisi, milyonlarca insan tarafından paylaşılan genel bir görüş vardır: kapitalist sınıfın çıkardığı krizlerin emekçilere ödetilmesi anlamına gelen ve hali hazırda uygulanan kemer sıkma politikaları adaletsizdir. Ancak bu çoğunluk, dönüşüm "taraftarı" olmaktan çok statüko "karşıtı"dır. Bireysel hoşnutsuzluktan kolektif eyleme geçiş, kime ve nasıl sorularını içeren ucu açık bir meseledir, ancak yinede böyle bir geçiş olanağı bulunmaktadır.
Birçok nesnel etken, pasif öfke ve hoşnutsuzluktan büyük çaplı anti-kapitalist harekete nitelikli bir kaymayı tetikleyebilir. İktisadi durgunluğun "çifte dibe vuruşu", cılız düzelme evresinin sona ermesi ve daha büyük ve uzun süreli yaşanabilecek durgunluk/bunalımların ortaya çıkması, günümüz politikacılarına ve onların iktisadi destekçilerine olan güveni daha da fazla sarsabilir.
İkinci olarak, bitmek bilmeyen ve gittikçe de derinleşen kemer sıkma dönemi, yönetici sınıfın hali hazırda dayandığı "gelecekteki kazanımlar için gerekli acılar" söylemini alaşağı edebilir. Böylece, bu acıları iktisadi elit tabakaya ödetmek ve hemen kazanım elde etmek amacını taşıyan siyasal çözümler için kitlelerin beyinlerini açıp bedenlerini harekete geçirebilir.
Ekonomiye ve işçi sınıfına kan ağlatan bitmek bilmeyen ve kazanılmayan emperyal savaşlar, "yönetici sınıf ülkeyi bir hiç uğruna feda etti" yönünde bir bilinç oluşumuna zemin hazırlayabilir.
Şurası muhtemeldir ki, ekonomik durgunluğun yeni evresi, daimi kemer sıkma politikaları ve şuursuz emperyal savaşların birleşimi, hali hazırda var olan kitle huzursuzluğunu sosyalist hareketler, partiler ve sendikalar lehine dönüştürebilir ve iktisadi ve siyasal elitlere karşı olan düşmanlığı yaygınlaştırabilir. (JP/SP)
(1) İhzar tezkeresi (habeas corpus), bireyin suçlu ilan edilebilmesi için mahkemeye çıkarılmasını şart koşan bir hukuk normudur. Haksız yakalama ve tutuklamaları önlemek amacını taşıyan ve özellikle Anglo-Sakson hukuk sistemine yerleşen bu norm, liberal devletin ve hukuk düzeninin bireyin hak ve özgürlüklerini korumak adına dayandığı temel bir prensip haline gelmiştir (ç.n.).