İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Güven Gürkan Öztan’la eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Balyoz davası kararı hakkında “AYM Balyoz kararıyla Türk yargısının namusunu kurtarmıştır" sözünü konuştuk.
“Yargının namusunu kurtarmak” sözündeki cinsiyetçi ifadeye dikkat çeken Öztan, hukukun iğdiş edildiğini söyleyen pek çok kişinin hak ihlali yaşanan diğer davalarda yargının performansına ilişkin söz söylememelerini eleştiriyor.
Muhalifi mahkum etmek
Yasa koyucu vs Yasa koruyucu Türkiye'deki hukuk rejimi bireylerin hak ve özgürlüklerini güvence altına almak yerine devletin bekasını merkezine aldı. O nedenle de hukuk, devlet aklının aldığı pozisyonuna göre eğilip bükülen, iktidar odaklarının aralarında ve her birinin kendi içinde yaşanan çatışmalara göre adeta "mevzi savaşına" dönüştürülen yasalar toplamına indirgendi. Hal böyle olunca da yasal fakat hukuk devleti tanımına uymayan bir dizi adli süreç ülkenin siyasal tarihinin dönüm noktası haline geldi. Bu iş cumhuriyet tarihinde "İzmir Suikastı" yargılamalarına kadar uzanır ama doruk noktası elbette Yassıada mahkemeleridir. O gün bugün yasa koyucu ile yasa koruyucu arasındaki rol dağılımı ileride onarılamayacak şekilde bozulmuştur. Hukuki süreçlerin sanıkların topyekûn itibarsızlaştırılması üzerine kurulması taktiği de o günlerden bu yana uygulanmaktadır. Yasa koyucu ile yasa koruyucu arasındaki ayrım sivil demokratik mekanizmalarla belirlendiği ölçüde işlevseldir. Ancak Türkiye'de ordu her iki role de birden talip olmuştur. 12 Eylül askeri darbesiyle TSK kendini kurucu otorite olarak tarif ettiğinden, yasa koymanın mekanizmalarını ve onun üzerinde konumlanacak devlet aklının unsurlarını da tarif etmiştir. Kenan Evren'in 12 Eylül davasında yaptığı savunmayı hatırlayalım. Şöyle demişti: "Kurucu iktidar olma bir suçun konusu değildir. Mahkemeniz de kurucu iktidarın yaptığı Anayasadan yetki almıştır. İddianame doğruysa mahkemeniz de yok, bizi yargılayamaz." Kenan Evren'in kendisi için sonuç getirmeyen savunması sistemin işleyişinin resmidir. Evren ve Şahinkaya da bu sistemin işleyişi doğrultusunda artık çok da anlamı olmayan bir şekilde mahkûm edilmiştir. Bir başka ifade ile "12 Eylül ruhu" orada tüm haşmeti ile dururken darbeleri yargıladık mı yargıladık kolaycılığına kapılınmıştır. |
“Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında usulsüzlükler yapıldığı aşikâr. Kendi adıma bu usulsüzlükleri göz ardı edemem; oh iyi oldu tavrı da sergileyemem. Ancak birkaç noktanın altını çizmek gerek.
“Birincisi, hukuki süreçleri muhalif olanı mahkûm etmek üzere işleten mantık zaten askeri mantıktır. Yıllarca bu ülkede askeri hakimin de aralarında bulunduğu DGM’lerden çıkan kararların neden olduğu insan hakları ihlalleri aklımızda.
“Roboski için askeri savcılıktan verilen takipsizlik kararı ve itirazın reddedilmesi ise daha hemen yanı başımızda.
“Dolayısıyla Başbuğ başta olmak üzere askerler sadece kendilerine yapıldığı düşünülen haksızlıkları değil; bizzat içlerinde faaliyet gösterdiği kurumun performansına da bakmalılar.
TSK’yı yıpratmak
“Kendini yasa koyucu olarak gören TSK’nın olağanüstü hal rejiminde nasıl bir işlev yüklendiğini biliyoruz. Orada olağanüstü hal rejimi olağanlaşırken, bu haliyle olağanı korumak bir başarı olarak lanse edilmişti.
“Uzunca süre devletin bekası adına hukukun askıya alındığı bir rejimde askerler bu kirli savaşın parçası oldular. O gün de bu memlekette ‘hukuk’ yoktu ama bundan şikayet eden generali ben hatırlamıyorum.
“Hatta öyle ya da böyle açığa çıkan hukuksuzlukları, insan hakları ihlallerini TSK’yı yıpratma operasyonu olarak gösterip bunları açığa çıkaranları mahkeme salonlarına getirilmesini sağlayanlar arasında askerler de vardır.
“Özellikle Ergenekon davasındaki birçok ismin 1990’larda ve 2000’lerde PKK ile savaşta yaptığı insan hakları ihlallerinin hiç gündeme getirilmemiş olması da düşündürücü. Aynı şeyi Hanefi Avcı’nın görevdeyken yaptıkları için de söylemek olasıdır. AKP zaten ‘müesses nizamı’ yeniden inşa ederken sadece kendine muhaliflerle uğraşmış; diğer sistematik hak ihlallerini göz ardı etmiştir.
“Onlar hak etti, biz etmedik”
“İkinci mesele hukukun iğdiş edildiğini iddia edenlerin KCK davası başta olmak üzere birçok başka davada yargının performansına dair bir çift söz söylememeleri.
“Aynı hukuk rejimi içinde birilerinin bunu hak ettiğini ama kendilerinin hak etmediğini düşünmek ancak kendini Türkiye’deki haliyle ‘devlet’ yerine koyma halinde mümkündür.
“Yine görüyoruz ki bugün Ergenekon ve Balyoz davalarından dışarı çıkanların önemli bir kısmı hükümetin de kandırıldığını düşünüyor. Asıl suçlunun birkaç savcı ve polis olduğu konusunda ortak tavır var. Bu politik çizgi cemaate karşı birleşelim çağrılarının bir parçası elbette.
“Namus”
Namus kurtarma betimlemesi ise sadece TSK’nın Genelkurmay Başkanlığını yapmış birinin militer dilinin dışavurumu değil. AYM’nin yargının namusunu kurtardığını ileri sürmek hukuki yanlışların saptanmasından çok yargının bizi mahkum etmesi bizatihi yargıyı oluşturan müesses nizamın iflasıdır diye düşünen bir aklın kelimelere dökülmüş hali.
“Hukuku cinsiyetlendirmek ve AYM’ye ‘bekaret kemeri’ işlevi vermek, olsa olsa kendi apoletleri ile devleti özdeşleştiren bir muktedir tavrından kaynaklanır.
Gerçekler…
“Adil bir hukuk sisteminin kurulması teorik olarak mümkün mü sorusuna net cevap çok zor. Ancak Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları bize çok şey öğretti.
“Yasalar üzerinden mevzi savaşı vermenin, iktidar mücadelesine girişmenin, hasmı tasfiye etmenin ‘hukuk’ ile ilgisi yok.
“Gerçek deliller, yakılmış bedenler, katili aslen belli ‘faili meçhuller’ varken ıslak imza tartışması, hard diskte dijital hafiyelik peşinden demokrasi aranmaz. (GGÖ/EKN)
* Fotoğraf: Mustafa Çiftçi / AA