Aralarında yazar, sanatçı, hak savunucusu, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan 14 Baro Başkanı'nın bulunduğu 100 kişi, Kürt sorununun barışçı yönde çözülmesi için adım atılması gerektiği yönündeki görüşlerini anlattıkları bir mektup yazdı. 13 kişilik bir heyet, bugün bu mektubu İstanbul’daki Huber Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e ilettiler.
Aydınlar mektupta "Ülkenin geleceğinin ayrımcılık yapmayan, çocuklarını ölüme göndermeyen, adaleti ve barışı esas alan bir anlayışla şekillenmesine duydukları ihtiyacı" ifade ettiler.
Ayrıca mektupta "Kürt sorununun yalnızca şiddet ve asayiş sorunu olmadığı, sorunun çözümünün yargı kararlarında değil siyasi kararlılıkta aranması gerektiği, iki milyona yakın Kürt vatandaşın siyasi temsilcisi olan Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) kapatılması girişimlerinin çözümsüzlüğü derinleştireceği" vurgulandı.
Mektup şöyle sona eriyor:
"Sayın Cumhurbaşkanı,
Bizler; aynı acıları, aynı kaygıları paylaşanlar ve umudu barış olanlar, utanmadan birbirimizin gözlerine bakabilmeyi, korkmadan birbirimize sarılmayı, kardeşçe yaşamayı özlediğimizi ilan ediyoruz. Böyle bir birliği özlüyoruz, savunuyoruz. Özlemimize sahip çıkacağız, özlemimizi gerçekleştirenlerin arkasında olacağız. Anayasa, milletin birliğini temsil görevini Cumhurbaşkanı'na vermiştir. Yukarda ifade ettiğimiz sorunların çözümü için aktif tavır almanızı bekliyoruz."
Cumhurbaşkanını ziyaret eden heyet
Prof. Dr. Gencay Gürsoy, Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, Prof. Dr. Binnaz Toprak, Prof. Dr. Mithat Sancar, Prof. Dr. Tahsin Yeşildere, Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu, Sezgin Tanrıkulu, Nebahat Akkoç, İbrahim Betil, Yılmaz Ensaroğlu, Osman Kavala
Mektubun tam metni
Sayın Cumhurbaşkanı,
22 Temmuz genel seçim sürecinde; yavaşlayan demokratik açılımların hızlanacağı, siyasi ve ekonomik reform çabalarının canlanacağı, Kürt sorununun barışçı yöntemlerle çözülmesi için adımlar atılacağı yönünde sözler verilmiş ve umutlar yaratılmıştı. Ne yazık ki, süreç farklı yönde gelişti; tırmanan şiddet ve milliyetçilik, akılcı çözüm arayışlarının önüne geçti. Kaygı, belirsizlik, güvensizlik duygularının derinleşerek yaygınlaştığı; Türklerin ve Kürtlerin birarada yaşama isteğinin aşınmaya başladığı bir döneme girdik. Bütün olumsuzluklara rağmen, yüzlerce yıldır birlikte yaşayan halkların kardeşliğini tekrar hatırlamanın ve onarmanın mümkün olduğu inancındayız.
Ülkemizin geleceğinin; ayrımcılık yapmayan, insan hayatını, adaleti ve barışı esas alan bir anlayışla şekillenmesine duyduğumuz ihtiyaçla, görüşlerimizi size iletmek; çözüm yönünde atılacak her adımı destekleyeceğimizi ve savunacağımızı ifade etmek istiyoruz:
Yargıtay Başsavcılığı, DTP'nin ülkenin bölünmez bütünlüğü için tehlike oluşturduğu görüşünde. Biz, asıl tehlikenin iki milyona yakın oy almış ve TBMM'de yasalara uygun şekilde var olan bir siyasi partinin kapatılmasıyla ortaya çıkacağını düşünüyoruz. Siyasi, iktisadi, insani çözümlerin derhal gündeme getirilmesinin gerektiği bu kritik dönemde, DTP'nin kapatılması davası gerginliği ve çözümsüzlüğü derinleştirecek; demokrasiyi ağır şekilde zedeleyecektir. Bu ülkede kendi kimlikleriyle siyaset yapmak isteyen Kürtler yaşıyorsa, partileri de olacaktır. Bu demokratik ilkeyi bir an önce kabullenmek, siyasal ortamı rahatlatacağı gibi değişim sürecine de ivme kazandıracaktır.
Sorunun temelinde, farklılıkları kabul etmeyen, tek tip ve itaatkar vatandaş isteyen, kendisi gibi düşünmeyeni affetmeyen bir zihniyetin bulunduğu kanısındayız. İşe, bu zihniyetin ürünü olan yasalar değiştirilerek başlanabilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin söz konusu yasal değişiklikleri gerçekleştirebileceğini, bunun için yeterli sayıda milletvekilinin bulunduğunu düşünüyoruz.
Sorunun çözümü yargı kararlarında değil, siyasi kararlılıkta aranmalıdır. Anayasal ve yasal düzenlemeler yapılarak çözüm yolu açılmalı, siyasi partilerin kapatılması konusundaki mevzuat demokratik normlara uygun hale getirilmelidir.Farklılıklarımızı koruyarak bütünsel zenginliğimizi ortaya çıkarabilmenin tek yolu, evrensel değerleri tanımaktan, benimsemekten ve uygulamaktan geçmektedir. Etnik köken, inanç, kültür, siyasal anlayış farkından çok çeşitli taleplerin doğabileceğini; bu taleplerin konuşulmasından, tartışılmasından korkmamak gerektiğini artık öğrenmeliyiz.
Kürt sorunu, bilindiği gibi, sadece şiddet ve asayiş sorunu değildir; kültürel, sosyal, siyasi, psikolojik, insani, ekonomik boyutları olan bir sorundur. Bu sorun nasıl doğdu, neden yaşanıyor, neden bunca yıldır hâlâ sürüyor ve neden uygulanan tüm askeri önlemlere rağmen bunca yıldır çözülemiyor sorularının yanıtını aramak kadar, Türklerin ve Kürtlerin birbirlerinin ne düşündüklerini, ne hissettiklerini anlamaları da önemlidir. Kendimizi diğerinin yerine koyabilirsek birbirimizi anlayabilir, önyargılardan arınabilir ve gerçeği, nasıl ise öyle görmeyi başarabiliriz. Tanımak yerine tanımlamayı, dinlemek yerine dayatmayı seçmek; 'tek doğru benim doğrumdur' demek gerçekliği sarsar, öfke, kırılganlık ve çatışma yaratır. Aklımızı, kalbimizi, bütün anlama pencerelerimizi açık tutacağımız bir diyalog süreci, bizi birbirimize bağlayan ortak duyguları ve birlikte yaşamaya inancımızı güçlendirecek, suç paylarımızı karşılıklı affetme isteğimizi arttıracaktır.
Kürt sorunu hakkında Amerikalılarla, Avrupalılarla konuşulurken konunun doğrudan muhatapları olan Kürtlerin, DTP milletvekillerinin, belediye başkanlarının görüşlerine başvurmaktan kaçınıldığını gözlemliyoruz. Anayasa tartışmalarında kültürel haklar, vatandaşlık, kimlik, eğitim, yerel yönetim, yargı gibi konularda çalışmalar yapılırken de aynı tutum görülmektedir. Bu yok sayma halini haksız, incitici, kaygı verici buluyoruz. Kürt sorunu, ancak tüm tarafların görüşleri dinlenerek, dikkate alınarak çözülebilir. İki milyona yakın Kürt vatandaşımızın siyasal temsilcileri olan DTP'li milletvekillerinin muhatap alınmaları; önerilerinin, baştan reddedilmek ve kuşkuyla karşılanmak yerine özgürce tartışılabilmesi, çözüme giden süreç için gereklidir.
Özgür bir tartışma ortamının ve kapsayıcı bir diyalog sürecinin başlayabilmesi bakımından, silahlı eylemlerin sona erdirilmesi hayati önem taşımaktadır. Bunun kendiliğinden olamayacağını, bu yönde yapıcı adımlar atılmadıkça şiddet döngüsünün kırılamayacağını, çeşitli tecrübeler bize göstermiştir. En son Diyarbakır'da yaşanan acı terör eylemi ve benzerleri, bu yönde atılacak adımları geriletmemelidir. Biliyoruz ki, demokratik açılımların ve barışçı çözümlerin askıya alınması, şiddette bel bağlayanların beklentisidir. Bu bağlamda, Sayın Başbakan'ın ifade ettiği "silahsızlandırma" kavramının kilit bir rol oynayabileceğini düşünüyoruz. Dünyanın çeşitli bölgelerinde, sorunu bu kavram ekseninde ele alan yaklaşımlar, şiddeti yöntem olarak benimseyen örgütlerin, çok boyutlu ve aşamalı bir proje çerçevesinde silah bırakmaya ikna edilmelerini hedefler. Bu tür projelerin başarısının, mevcut ve potansiyel militanları, uğruna can vermeye ve can almaya hazır oldukları talepleri silahla değil, demokratik yollarla savunabileceklerine ikna edecek şartların yaratılmasına bağlı olduğu hesaba katılmalıdır. Gerçekten sonuç almak isteniyorsa, PKK'nın silahsızlandırılmasına yönelik önlemleri de bu çerçevede tartışmak; itirafçılık gibi, kişinin kendini aşağılanmış hissedeceği, psikolojik direnç yaratacak kavramlarla değil, bir toplumsal barış ve mutabakat projesi olarak tasarlamak gerekir. Hiç kimsenin, ahlaki çağrışımı muhbirlik olan onur kırıcı bir dönüşü kabul etmesinin kolay olmayacağını unutmayalım. Yapılacak düzenlemeler, meydan okuma değil, çağrıya uyma isteği yaratmalıdır. Bizler, bu gerekleri dikkate alan, sosyal ve siyasal düzenlemelerle bütünlenmiş bir programla, şiddet ve terör eylemlerinin kalıcı olarak sona erdirilmeleri konusunda kısa sürede etkili sonuçlar alınabileceğine inanıyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanı,
Bizler; aynı acıları, aynı kaygıları paylaşanlar ve umudu barış olanlar, utanmadan birbirimizin gözlerine bakabilmeyi, korkmadan birbirimize sarılmayı, kardeşçe yaşamayı özlediğimizi ilan ediyoruz. Böyle bir birliği özlüyoruz, savunuyoruz. Özlemimize sahip çıkacağız, özlemimizi gerçekleştirenlerin arkasında olacağız. Anayasa, milletin birliğini temsil görevini Cumhurbaşkanı'na vermiştir. Yukarda ifade ettiğimiz sorunların çözümü için aktif tavır almanızı bekliyoruz.
Saygılarımızla,
İmzacılar şöyle:
Ahmet Alp (Bingöl Barosu Bşk.), Prof.Dr. Ahmet İnsel, Prof.Dr. Ali Nesin, Aydın Engin, Ayhan Çabuk (Van Barosu Bşk.), Prof.Dr. Ayla Gürsoy, Prof.Dr. Ayşe Buğra, Prof.Dr. Ayşe Erzan, Prof.Dr. Ayşe Öncü, Prof.Dr. Baskın Oran, Prof.Dr. Betül Tanbay, Prof.Dr. Binnaz Toprak, Prof.Dr. Burhan Şenatalar, Prof.Dr. Büşra Ersanlı, Can Paker, Cengiz Aktar, Cevdet Uçungan (Kars Barosu Bşk.), Prof.Dr. Çağlar Keyder, Prof.Dr. Doğu Ergil, Prof.Dr. E.Ahmet Tonak, Ergin Cinmen, Prof.Dr. Erol Katırcıoğlu, Prof.Dr. Fatma Gök, Prof.Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, Prof.Dr. Ferhunde Özbay, Prof.Dr. Fikret Adaman, Prof.Dr. Fikret Adanır, Prof.Dr. Fuat Keyman, Prof.Dr. Füsun Üstel, Prof.Dr. Gençay Gürsoy, Prof.Dr. Gülhan Türkay, Prof.Dr. Gülen Aktaş, Prof.Dr. Günay Göksu, Prof.Dr. Gürol Irzık, Prof.Dr. Halil Berktay, Hülya Gülbahar, İbrahim Betil, İlhan Uzgel, Prof.Dr. İonna Kuçuradi, Prof.Dr. İrfan Açıkgöz, Prof.Dr. Jale Parla, Prof.Dr. Kadir Cangizbay, Prof.Dr. Kuvvet Lordoğlu, Prof.Dr. M.Zaman Saçlıoğlu, Mahmut Güven (Mardin Barosu Bşk.), Mebuse Tekay, Mehmet Ali Özel (Siirt Barosu Bşk.), Prof.Dr. Melek Göregenli, Mesher Yürek (Bitlis Barosu Bşk.), Prof.Dr. Mete Tunçay, Prof.Dr. Mete Tapan, Prof.Dr. Mithat Sancar, Prof.Dr. Murat Belge, Müslüm C. Akalın (Ş.Urfa Barosu Bşk.), Prof.Dr. Nazan Aksoy, Nebahat Akkoç, Nevzat Anuk (Hakkari Barosu Bşk.), Prof.Dr. Nihal Saban, Prof.Dr. Nilüfer Tapan, Prof.Dr. Nurhan Yentürk, Nurşirevan Elçi (Şırnak Barosu Bşk.), Prof.Dr. Nüket Esen, Prof.Dr. Nükhet Sirman, Osman Kavala, Oya Baydar, Prof.Dr. Oya Köymen, Prof.Dr. Öget Öktem Tanör, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Özgür Ulaş Kaplan (Tunceli Barosu Bşk.), Prof.Dr. Reşit Canbeyli, Prof.Dr. Rezzan Tuncay, Sait Sever (Muş Barosu Bşk.), Sedat Özevin (Batman Barosu Bşk.), Prof.Dr. Selçuk Erez, Prof.Dr. Seyfettin Gürsel, Sezgin Tanrıkulu (Diyarbakır Barosu Bşk.), Prof.Dr. Sibel Irzık, Prof.Dr. Şahika Yüksel, Prof.Dr. Şebnem Korur Fincancı, Prof.Dr. Şerif Mardin, Prof.Dr. Şevket Pamuk, Prof.Dr. Şeyda Özil, Prof.Dr. Şükrü Hatun, Prof.Dr. Tahsin Yeşildere, Tarık Ziya Ekinci, Temel İskit, Timur Demir (Ağrı Barosu Bşk.), Prof.Dr. Turgut Tarhanlı, Prof.Dr. Ülkü Azrak, Ümit Kardaş, Ünal Ünsal, Volkan Vural, Prof.Dr. Yaman Barlas, Yavuz Önen, Prof.Dr. Yıldız Sey, Yılmaz Ensaroğlu, Prof.Dr. Yusuf Zeren, Prof.Dr. Yücel Sayman, Prof.Dr. Zehra İpşiroğlu, Zeynep Tanbay. (NZ/TK)