14 Ekim 2001 Şişli'de demokratik kitle örgütleri ve bazı siyasi partilerin organizasyonuyla yapılacaktı barış yürüyüşü. İptal edildi, Kadıköy'de kitlesel bir basın açıklaması yapıldı.
Ben basın açıklaması sırasında en arkanın bir önündeki sıradaydım. Açıklama yapılırken, arkamıza çevik kuvvet ekipleri toplanmaya başladı. Amirleri, çevik kuvvete "çift sıra olun... gözaltı yok" dedi. Bu emirden çok kısa bir süre sonra ekipler üzerimize saldırdı. Önce biber gazı sıktılar, ardından coplamaya başladılar. U şeklini almış, arkamızdan kalabalığı kuşatmışlardı. Yani, kimseye kaçacak alan bırakmıyorlardı. Üstelik gözaltı da olmayacaktı. Kaçacak yerimiz olmadığı için sıkıştık. Herkes birbirini ezdi. Sırtıma cop ve tekme yedim. Bir arkadaşın da gözlerine biber gazı gelmişti, yürüyemiyordu. Onu da alıp kalabalıktan uzaklaşmayı başardım. Sonra bir saate yakın dolaştım. Baroya haber vermek için gözaltı sayısını öğrenmeye çalışıyordum. Ağzımda acılık ve ağzımın kenarlarında kahverengi lekeler vardı. Bir süre sonra nefes alamadığımı ve yürüyemediğimi fark ettim, midem bulanmaya başladı. Daha sonra bütün bunların biber gazının etkisi olduğunu öğrendim. Biber gazı aslında yakıcı bir maddeymiş. Yani, ağzımın kenarlarını bir miktar yakmış. Saçlarım da biraz yanmıştı.
Böyle dolaşıp dinlenirken 2 saate yakın süre geçmişti. Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı'na gidip polisler hakkında suç duyurusunda bulunmaya karar verdim. Savcıya gidip avukat olduğumu, saldırıya uğradığımı söyledim. Savcı durumumu görünce önce telaşlandı. Oturacak yer gösterdi, suç duyurusun yazmak için hazırlandı. Fakat, "bana saldıranların polis olduğunu" söylediğimde huzursuz oldu. "O işe DGM bakar" diyerek beni yollamaya çalıştı. Ben de durumun Devlet Güvenlik Mahkemesi'ni ilgilendirmediğini söyledim.
2911 Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nu düzenler. Basın açıklaması anayasal bir haktır. Buna göre polisin ancak, yürüyüşün barışçıl bir amaç taşımaması, kamu düzeni ve güvenliğini tehdit etmesi halinde polisin önce 2 kere uyarıda bulunması gerekiyor. Polis uyarılarına rağmen kalabalık dağılmazsa polisin müdahale etme hakkı var.
Devlet Güvenlik Mahkemesi terörle mücadele kapsamına girecek ya da çetelerle ilgili suç duyurularını kabul eder. Bu nedenle DGM'lik suç oluşmamıştı. Kadıköy Cumhuriyet Savcısı'nın bölgesinde polisten dayak yemiştim. Bu nedenle ona başvurdum ve suç duyurusnda bulunmak istedim.
Savcı beni bir süre dışarıda bekletti. Daha sonra içeri aldı ve duyurumu kabul edeceğini söyledi. Sağ kolumu kullanamadığım için sözlü suç duyurusunda bulundum. Suç duyurusu bittikten sonra, kolumu kullanamadığımdan imza atamadım ve stampa ile parmak bastım. Adlı Tıp'a sevkimi istedim. Kapalı olduğundan Haydarpaşa Numune Hastanesi'ne sevk edildim. Orada önce rapor vermek ve muayene etmek istemediler. Savcının sevkini kabul etmek istemediler, karakola yollamak istediler. İtiraz ettim. Savcı karakolun üstüdür, zaten onun yanından geliyorum. Karakola gitmeyeceğim dedim. Zaten polis hakkında suç duyurusunda bulunmak için karakola gitmek trajikomik olurdu. Sonuçta, göğüs filmi, ortopedi röntgen çekildi. Omuz kol askısı verildi. 15 gün takmam söylendi. Sadece Adli Tıp raporu geçerli olacağından rapor vermediler. Ertesi gün savcılıktan Adli Tıp'a sevk istedim. Orada yapılan muayenede röntgenleri göstermek istedim. Kolumu kullanamadığımı söyledim. Buna rağmen düzgün bir muayeneden geçirilmeden "subjektif ağrı" denildi şikayetime. 3 günlük rapor verildi. Biraz gerginlik yaşadık. Aradan 4-5 gün geçmesine rağmen ağrılarım geçmeyince Türkiye İnsan Hakları Vakfı'na başvurdum. Oradaki muayenemde kırıktan şüphelendiler. Tekrar röntgen çekildi. Kaburgamda kırık olduğu, omurgamda boyun bölgesinde yamulma oludğu ve yumuşak doku zedelenmesi olduğu ortaya çıktı. Geçici rapor verdiler. Adli Tıp'a yeniden başvurmamı böylece en az 15 günlük bir rapor alacağımı söylediler.
Adlı Tıp'a TİHV'nın raporuyla yeniden gittim. Ancak, dosyam Kaymakamlığa gönderilmiş. Bu nedenle raporu sunamadım. Şu anda beklemedeyim. Kol askısını 3-4 gün önce çıkardım. Nefes alıp verirken kaburgamda batma oluyor. Fizik tedaviye başladım. 6 ayda iyileşeceği söyleniyor. Ağrı kesici kullanıyorum düzenil olarak.
Şu anda dosya kaymakamlıkta. Valiliğe gönderilecek. Orada polisin yargılanması gerektiğine dair karar çıkarsa, dava açılacak. Olmazsa itiraz edeceğim. Bu işi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne kadar götürmeye kararlıyım.
Mehmet Ümit Erdem 99 İÜ Hukuk Mezunu. 1976 doğumlu. 4.5 aylık avukat. Ailemle birlikte yaşıyorum. İHD ve Çağdaş Hukukçular Derneği üyesiyim.
Ben o yürüyüşe avukat sıfatıyla gitmedim. Savaşa karşı durduğum için gtitim. O eylemde bir arkadaşım çok daha ciddi yaralananlar oldu. Kimin suç duyurusu oldu, kimininki tekrar yapılacak. Son dönemde polis gözaltına çok istekli değil fakat çok sert davranıyor. Gözaltına alsa bile bir şey yapamayacağını biliyor. Çünkü pek çok eylem yasalar kapsamında yapılıyor. Onlar da şiddetle yıldırmaya çalışıyorlar sanırım. Polis şiddetiyle yaralanan çok insan var. Polis şiddetinde ciddi bir tırmanış sözkonusu. Buna karşı herkesin haklarını koruması lazım. Karşı duruş gerçekleştirilmeli.
AY değişikliği yapılıyor. Gözaltına alınmıyoruz fakat, polis şiddetine uğruyoruz.
İnsanlarda çekingenlik var. Fakat Baro'ya , İHD'ye başvurabilirler. Oradan yardımcı olabilir. Ya da direkt bir dilekçe ile savcılığa başvuralirler. Tabii burada da problem var. Savcılığa başvursa bile polis eliyle karakola gönderiliyor, aynı polislere ifade vermek zournda kalabiliyor.