Umuyoruz ki yöredeki yerel yönetimleri ziyaret eden, köylere giderek insanlarla konuşan, STK'larla toplantı yapan heyet üyeleri barajın yarattığı sosyal, kültürel ve çevresel tahribatın boyutlarını kavrayabilmişlerdir.
Heyet Türkiye ziyareti ardından rapor hazırlayacak
Avusturya'dan VA Tech (Andritz), Almanya'dan Züblin ve İsviçre'den Alstom şirketleri, kendi hükümetlerine bağlı çalışan İhracat Kredi Kuruluşları'na (ECA) Ilısu Barajı'nın yapımı için almak istedikleri kredinin teminatı sağlanması amacıyla Aralık 2005'de başvuruda bulunmuşlardı.
Türkiye'yi ziyaret eden heyette ECA çalışanların yanında değişik bakanlıklardan çalışanlar da bulundular.
Heyet bu incelemelerden sonra kendi hükümetlerine bir rapor sunacak, bu rapora dayanarak Avusturya, Almanya ve İsviçre hükümetleri karar verecekler. Kararın eylül ayı sonunda verilmesi ihtimali var.
Türkiye'deki yasal durumdan dolayı değil ama ECA'lerin talebinden dolayı Ilısu konsorsiyumu bir Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu ve Yeniden Yerleşim Eylem Planı (YYEP) hazırlayıp 2005'in Kasım ayında yayınladılar.
O günden bugüne Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi, ÇED Raporu ve YYEP'e ilişkin çok sayıda rapor ve yorumu ECA'lere Ilısu barajına kredi teminatı verilmemesi amacıyla yolladı.
Hasankeyf'in maruz kalacağı tahribat ortada ama...
Avrupa'daki Ilısu Baraj kampanyası çatısı altında çalışan altı sivil toplum kuruluşu (STK) da çok sayıda yorum ve raporu uluslararası uzman kişi ve kurumlara hazırlatıp ECA'lere ulaştırdılar.
Tüm bu yorum ve raporlar Ilısu Barajı'nın kültürel miras, sosyal yapı ve çevre açısından son derece olumsuz etkilere neden olacağını açıkça ortaya koydu.
Ilısu barajının geçerli ve bilinen tüm uluslararası antlaşma ve konvansiyonları açıkça ihlal ettiği tartışılmaz bir gerçek olarak ortada duruyor.
2006'nın Mayıs ayında Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi beş kişilik bir heyetle Avusturya, Almanya ve İsviçre ülkelerine yetkili kişi ve kurumlarla görüşmek üzere gitti ve barajın olumsuz etki ve kayıplarını aktardı.
Bu görüşmelerde ECA'ler bölgeye Ilısu Barajı'nı proje alanını incelemek için davet edildi. Bu gelişmeler üzerine ECA heyeti Türkiye'ye ve bölgeye ziyarette bulundu.
ECA çalışanları ve Avusturyalı, Almanyalı ve İsviçreli bakanlık çalışanlarından oluşan heyet önce 21 Ağustos öğlen sonrası Ankara'da Devlet Su İşleri (DSİ) ve Enerji, Tarım, Çevre, Kültür ve Turizm, Kamu İşleri ve Yerleşim Bakanlıkları çalışanlarıyla görüştü.
Ertesi günün akşamında (22 Ağustos) Diyarbakır'a gelen heyet üyeleri, Diyarbakır Valiliğine yaptıkları kısa ziyaretten sonra Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi'nin organize ettiği üç ayrı toplantıya katıldı.
Hasnkeyfli ve STK'lar açıkça baraja "hayır" dedi
"Kültür, Çevre ve Göç: Yeniden Yerleşim" temalı bu toplantılarda çok sayıda STK heyete, neden Ilısu barajına karşı olduklarını açık ve yanlış anlaşılmaya neden olmayacak şekilde belirttiler.
Öngörülmemesine rağmen bu toplantıların ikisine DSİ ve GAP temsilcileri de katıldılar. Hasankeyf Girişimi olarak sorun çıkarmadık çünkü saklayacak bir beyanımız yoktu. Eğer DSİ ve GAP bizi korkutacaklarını sanıyorlarsa yanıldıklarını bilmeliler.
Ardından Diyarbakır Büyükşehir Başkanı Osman Baydemir'in de katıldığı bir akşam yemeğinde buluşuldu. Baydemir de bölge halkının kararlığını altını çizdi.
Çarşamba sabahı (23 Ağustos) sabahı ECA heyeti, Doğa Derneği ve Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi'nin eşliğinde Dicle vadisinde flora ve fauna açısından önemli bölgelere gitti.
Kusen: Hasankeyfli yeni yerleşim bölgesine gitmeyecek
Ayrıca Bismil'de Salat, Sinan ve Batman'a bağlı Suçeken köyünde insanlarla görüşmelerde bulundular. Daha sonra Hasankeyf ilçesine ulaşan heyet antik kenti biraz gezdikten sonra Hasankeyf Belediye Başkanı Vahap Kusen ile buluştu.
Kusen güzel ve samimi bir konuşmayla barajın insan ve kültür üzerindeki olacak olumsuz etkilerini heyete aktardı.Kültürel mirasın kendileri için ne derece önemli olduğunu ve Hasankeyflilerin öngörülen yeni yerleşim yerine kesinlikle gitmeyeceklerini dile getirdi.
Hasankeyf'ten sonra Batman'a doğru yola çıkıldı. Batman Belediye konferans salonunda Batman'daki neredeyse tüm STK'larla geniş bir toplantı yapıldı.
STK'lar büyük kültürel miras Hasankeyf'i hiçbir şart altında sular altında bırakmayacaklarını ve göçün Batman'daki yoksulluk sorununu daha da derinleştireceğini kararlıkla ortaya koydular.
Batman halkının net bir şekilde Ilısu barajına karşı olduğu heyetçe anlaşıldı. Toplantı sonrasında heyet Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan ve Batman Valisi ile bir yemekte buluştu.
Perşem be sabahı (24 Ağustos) heyet, Batman Barajı'ndan nedeniyle Batman'a yakın yeni yerleşim yerlerine yerleştirilen insanlarla görüştü. Buradaki insanların yaşadıkları mağduriyeti açıkça gözlemlenlenebiliyordu.
Nurol şirketinin tavrı rahatsız ediciydi
Ardından doğrudan Hasankeyf'e geçen heyet tarihi eserleri daha kapsamlı inceledi. Bu noktadan itibaren Ilısu konsorsiyumun Nurol şirketi heyete katılıp heyeti yönlendirmeye başladı.
Şirket temsilcileri "çok ve boş" konuşarak ve kimseye fırsat vermeyerek kendi tavırlarının rahatsız ediciliğini ve olumsuzluğunu fark etmeden yeniden yerleşim için öngördükleri yeri heyete gösterdi. Ancak gösterilen yerin sağlıksız bir yer olduğu zaten ortadaydı.
Daha sonra STK'lara heyete eşlik edilmesi bir nevi yasaklandı. Heyet baraj inşaatın yapılacağı Ilısu köyünü ziyaret ettikten sonra Mardin'e geçti.
Heyet Halfeti olumsuzluğunu da gördü
Batman ve Mardin valileriyle de kısaca görüşen heyetin bir bölümü Birecik baraj bölgesine gitti ve Halfeti'nin baraj sonrası kötü gidişatını görme imkanına sahip oldu. Heyet daha sonra Birecik Barajı'ndan dolayı yerlerinden edilen insanları savunan bir avukatla görüştü.
Heyetin diğer bir grubu da Urfa-Ceylanpınar'daki Devlet çiftliğini ziyarette bulundu. DSİ ve Ilısu konsorsiyumu yerlerinden edilecek insanların çoğunu buraya, yani topraklarından en az 200 kilometre uzaklığa yerleştirmek istiyor.
Heyetin yöre halkıyla diyaloglarının ardından bölgeyi daha iyi anlama eğiliminde olduklarını gözlemledik.
Yöre halkının sorunlarını kavrama açısından köylülerin ve STK'ların temsiliyeti önemliydi. Resmi devlet temsilcilerininse kendi kalıplarının dışında bir şey söylemeyecekleri zaten belliydi.
Heyetin ne karar vereceği hakkında şüpheler var
Heyetin kısmen iyi niyetli olduğunu söylemek doğruysa da kimi zaman gösterdikleri soğuk tavırlarıyla meseleye nasıl yaklaştıklarını kavrama konusunda şüpheliyiz.
Heyet üyeleri ülkelerine dönecek ve geniş bir rapor hazırlayacaklar. Eğer gördükleri manzaradan etkilenmiş ve konuştukları insanları gerçekten dinlemişseler ve sorunları biraz olsun kavramışsalar kesinlikle Ilısu Barajı hakkında olumlu bir tavsiyede bulunmazlar.
Ancak üç ülkenin adına gelen heyet sadece kendi devlet ve şirketlerin kâr ve çıkarını düşünürse, Ilısu Barajını olumlayacakları bir rapor yazacaktır.
Bizim talebimiz kendi ülkelerinde geçerli olan sosyal ve çevresel kriterlerin Ilısu Baraj projesi için geçerli olması.
ECA heyeti kararlarıyla, tüm insanlığın önemli bir kültürel mirasını yok edebileceklerini, on binleri yoksulluğa mahkum edebileceklerini ve ülkemizin son doğal büyük ekosistemini yok edebileceklerini unutmamalı.
Aslında başka bir soru sormak istiyoruz: 18 kişilik heyetten niye üç önemli isim bölgemize gelmek yerine Ankara'da kaldı? Ilısu projesinin pazarlığı mı yapılıyor? Bu bizi çok düşündürüyor.
Heyet sordu ama cevap "hayır"dı çünkü...
Yine heyetten bazı kişiler bize şunu sordu: "Eğer biz sosyal açıdan sağlıklı bir yeniden yerleşimi garanti edersek ve Ilısu Baraj gölünün su kalitesini sağlayabilirsek projeye evet der misiniz?"
Cevabımız tabi ki "hayır"dı. Niye mi?
* Kültürel mirasımız her halükarda yok olacaktır.
* Hayati önemde olan Dicle vadisi ekosistemi büyük ve asla giderilemez zarar görecektir.
* Türkiye Cumhuriyeti tarihinde sağlıklı bir yeniden yerleşim gerçekleştirmemiştir ve son dönemlerde bunu düzeleceğine dair bir belirti de yoktur. Projeden etkilenen halkla, yerel yönetimlerle ve STK'larla diyalog geliştirilmedi.
* Ilısu barajının her açıdan alternatifleri çok ama Hasankeyf'in yok. Umarız bunu anlamışladır.
Hasankeyf'i yaşatma mücadelesine devam
Eğer Avusturya, Almanya ve Avusturya bu projeye "evet" derlerse ortaya çıkacak tüm olumsuzluklardan kendileri de doğrudan sorumlu olacaklar.
Türkiye hükümeti, Enerji Bakanlığı ve DSİ kadar onlar da suçlu olacaklar.
Bizim mücadelemizse her şeye rağmen kararlıkla devam edecek, inşaat başlasa da, tamamlansa da, su tutulsa da.... (EA/EZÖ)