30 Mayıs 1960'da, 27 Mayıs askeri darbesi sonrası Abdi İpekçi Milliyet'te böyle yazıyor. Hamdi Varoğlu ise, 4 Haziran 1960'da Cumhuriyet gazetesinde "Kadife Eldivenli Orduya" başlıklı yazısında ordudan "demir elindeki kadife eldiveni" artık çıkarmasını istirham ediyor.
29 Mayıs 1960 tarihli Tercüman gazetesinde Erdoğan Kıral imzasıyla çıkan habere göre, Ankara'daki gazeteciler, darbenin ertesi günü 28 Mayıs'ta Gazeteciler Cemiyeti'nin önünden önce Zafer meydanına, oradan da Orduevi'nin önüne kadar yürüyüp orduyu selamlamışlardı.
45 yıl öncesinin gazetelerini taramak da nereden çıktı demeyin; alıntılar Dr. İrfan Neziroğlu'nun "Türkiye'de askeri müdahaleler ve basın (1950-1980)" kitabından; ki kitaba da yazarın doktora tezi kaynaklık ediyor.
"Sistemin ömrünün uzamasının en büyük ve belki de baş günahkarlarından biri medya," diyor yazar Mehmet Altan kitabın önsözünde ve ekliyor: "Medya parasını halktan kazanmıyor, devletten geçiniyor. 'Vatandaş gazeteciliği'nin yerini 'devlet gazeteciliği'nin almış olması da başlangıçtaki doğum hatası."
Neziroğlu, Altan'ın bu çok yerinde tespitine yol açan araştırmanın kapsadığı 30 yıl boyunca çıkmayı sürdüren kitle gazeteleri Hürriyet ve Milliyet; Demokrat Parti (DP)-Adalet Partisi (AP) çizgisine yakın Tercüman ve Cumhuriyet Halk Partisi çizgisine yakın Cumhuriyet gazetelerini taradığını belirtiyor kitabın önsözünde.
Gazeteler, darbenin birkaç gün öncesiyle sonrasında yayımlanan haber, yorum ve karikatürleri kapsıyor.
Neziroğlu'nun çalışmaya dayanak aldığı varsayımları ise, özetle şöyle:
* Askeri müdahaleler gibi Türk demokrasisinin en sorunlu alanında gazeteler ve gazeteciler kendileri muhalefet yapmadığı gibi muhalif yaklaşımlara haber ve yorumlarda yer vermemiş ve onları sapkın olarak tanımlayıp dışlayarak sağlıklı ve serbest bir tartışma ve düşünce ortamının oluşmasını engellemiştir.
* Gazeteler, incelenen 30 yıllık süre içersinde askeri müdahalelerin demokrasilerde yeri olmadığı tezi üzerinde durmamıştır. Tartışmaların temelinde müdahalelerin meşruluğundan ziyade kime karşı yapıldığı sorusu yer almıştır. Demokrasi-askeri müdahale ilişkisi gündeme getirildiğinde de daima "ama" ile başlayan cümlelerle kamuoyuna müdahalelerin normal olduğu mesajı verilmiştir.
* Askeri müdahalelerle ilgili haberlerde nesnellik ve doğru haber ilkesi çoğu zaman siviller lehine ihlal edilmiş, sivillerle askerler arasındaki çalışmalarda gazeteciler güçlü olandan, yani askerden yana tavır almıştır. Tüm bu nedenlerden ötürü Türkiye'de sivil asker ilişkilerinin demokratik düzene oturtulamamış olmasında basının rolü de vardır.
Askeri müdahalelerin sayısı
14 Mayıs 1950 seçimlerinde müdahale niyetleri, 1954'te müdahale arayışlarıyla subayların birararaya gelişleri, Dokuz subay olayı, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel'in 113 maddelik muhtırası, Harbiyelilerin 15 ve 21 Mayıs yürüyüşleri, Başbakan Adnan Menderes'e Eskişehir havaalanında subay protestosu, 27 Mayıs 1960, Silahlı Kuvvetler Birliği, Mürted protokolü, Talat Aydemir'in iki darbe girişimi; Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay'ın ikaz mektubu,Deniz Harp Okulu Subay Taburu bildirisi, 68 Deniz subayı bildirisi, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur'un muhtırası, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 gibi en büyüğünden en küçüğüne darbeden, darbe girişimine askeri hareketlilikler ve basının yaklaşımı kitapta yer alıyor...
Türk Demokrasi Vakfı ve Konrad Adenauer Vakfı ortak yayını olan, "Sevgili eşim Emine ve oğlum Muhammed Kağan'a" ithaflı 208 sayfalık kitabın sunuşunda Türk Demokrasi Vakfı Başkanı Emre Kocaoğlu yayının, "Türk demokrasisini anlayış ve saygı içinde tartışarak geliştirmek isteyen bütün demokrat insanlara yararlı olmasını" diliyor.
12 Eylül
Uğur Mumcu, Cumhuriyet gazetesinde 14 Eylül tarihli yazısında 12 Eylül 198O'de silahlı kuvvetlerin yönetime el koymasının "yağmurun yağması gibi doğal bir olay" olduğunu belirtiyor.
Kitapta ortaya çıktığına göre; Cumhuriyet gazetesinin 12 Eylül'le ilgili olarak haberlerinde daha çok yeni hükümetten beklentiler ön plana çıkıyor.
Milliyet gazetesi, darbeden iki gün sonra "Demokrasi için 12 Eylül'ün başarısı şarttır," başlıklı başyazıda 12 Eylül'ün terör nedeniyle önceki müdahalelerden farklı olduğunu belirtip öncelikli hedefin terörün sona erdirilmesi olduğunu vurguluyor.
Oktay Ekşi, Hürriyet'te "Oh olsun demeli mi" başlıklı yazısında siyasi parti liderlerini, milletvekillerini bazı yargı mensuplarını ve meslek kuruluşları ile sendika yöneticilerini müdahale öncesi tutumları nedeniyle eleştiriyor ve bu sonucun beklendiğini ifade ediyor.
14 Eylül tarihli Tercüman imzalı "Allah yardımcıları olsun" başlıklı yazıda silahlı kuvvetlerin yönetime el koymasının demokratik rejimin çökertilmesi olarak yorumlanmaması gerektiği belirtiliyor.
Tercüman'dan Rauf Tamer, "yolda sarılıp öpüşen insanlara, cezaevlerinde koğuşlarını birleştiren mahkumlara bakılırsa" diyor ve 12 Eylül'ü "Barış harekatı" olarak yorumluyor.
Aynı gazeteden Güneri Civaoğlu, "Tercüman taraftır" başlıklı yazısında gazetenin Orgeneral Kenan Evren'in ilkelere taraf olduğunu, halkın da bu görüşte olduğunu belirtiyor.
Dahası? Neziroğlu çok kıymetli bir iş yapmış; bu çalışmayı gazeteciler başta olmak üzere herkes okumalı. Hani hep denir ya, "bu millet belleksiz" diye; işte hepimize bir "bellek" sunuyor Neziroğlu; teşekkürler...
Son söz olarak insan, 1980 sonrasını da bekliyoruz Dr. İrfan Nezioğlu demekten kendini alıkoyamıyor; hele de iki gündür Hürriyet gazetesinde yayımlanan Orgeneral Hasan Kundakçı röportajından sonra. (BA/BB)