Antep’te gazetecilik yapıyorsanız bir süre sonra çevrenizdeki meslektaşlarınızdan sıkça şöyle cümleler işitmekte gecikmezsiniz:
“Aldığım ücret çok az ama ne yapayım?”, “Ay sonunu zor getiriyorum”, “Geçen ay almam gereken maaşımı hala alamadım”, “Çok yoğun çalışmama rağmen performansın iyi değil diye bazen azar işittiğim oluyor”, “Gazetecilik mi yapıyorsunuz, herhangi bir gerekçe gösterilmeden kendinizi bir anda kapı önünde bulabilirsiniz”, “Çok emek harcamanıza rağmen yaptığınız haber, iktidar-sermaye sahipleri ilişkilerine zarar veriyorsa haber sayılmıyor ve yayınlanmıyor”, “Üniversiteden mezun oldum, çalışıyorum ama ücretler o kadar düşük ki ailemden hala destek görüyorum, utanıyorum”, “Kiralar burada zaten çok pahalı, üç kuruş maaş ile hiçbir şeye yetişemiyorum”
Çoğu zaman, farklı sektörlerdeki emek sömürülerini görünür kılan gazeteciler, bu kez medya kuruluşlarında yaşadıkları hak ihlallerini ve kendi iş yerlerinde maruz kaldıkları emek sömürülerini anlattılar.
“Aldığım ücret miktarını söylemeye utanıyorum”
Yunus Örki: Gaziantep Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunuyum. Bir yıla yakın bir süre muhabirlik yaptım. Gazetecilik mesleği, kıymetli güzel bir meslek. Herkese nasip olmayan bu mesleği, okuyan da okumayan da yapıyor ne yazık ki. O yüzden mesleğe gereken değer de azalıyor. Gazetecilerin harcadığı emek, emekten sayılmıyor. Günümüzde gazeteler muhabire vereceği ücreti, ajanslara vererek daha ucuza çok haber elde etmenin peşindeler. Bu yüzden gazeteciler işsiz kalıyor. Çalışan gazeteciler de az parayla çalıştırılıp, çok iş yapıyorlar. Bunu bizzat ben yaşadım. En somut örneğini bende bulabilirsiniz. Antep’te yerel bir gazetede çalışıyordum. 1.000 TL ile geçimimi sağlamaya çalışsam da ay sonunu getiremiyordum. Ailemin benden beklentisi çoktu. Çünkü lisans mezunuyum ve çalışmaya başlamıştım fakat geçinemiyordum. Üstelik ailemden maddi destek ister duruma gelmiştim. Artık yüzüm yoktu evden para istemeye. Onu da geçtim, asıl sorun, 1.000 TL ile geçinemezken, bu ücretin aşağı çekilerek 750 TL olmasıydı. Bu ücretle hiç geçinemediğimi düşündüğüm için işten ayrıldım.
Kentte birçok gazeteci arkadaşımın da benim gibi düşük ücretlerle çalıştığını biliyorum. Yani iş arasam da değişen bir şey olmuyor çoğu zaman. Çünkü problemler sabit kalıyor. Hep kentin meselelerine, sorunlarına değiniyor, bunları gündeme taşımaya çalışıyoruz, fakat kimse bizim problemlerimizi kaale almıyor. Arkadaşlarıma, aileme, çevreme aldığım ücret konusunda bilgi vermiyorum. Çünkü aldığım ücret miktarını söylemeye utanıyorum. Antep’te zaten kiralar dudak uçuklatıyor. Aldığım ücretle ay sonunu getiremiyordum. Arkadaşlarımdan, ailemden para alıyordum. Öyle bir duruma geldik ki, bu meslekte bize sunulan şartlar bu mesleği yapılamaz hale getiriyor.
“Gazeteciler kurumdan baskı görüyor"
S.İ. : Gazetecilik bölümü 3. sınıf öğrencisiyim. Aynı zamanda bir medya kuruluşunda yarı zamanlı çalışıyorum. Gördüğüm ve şahit olduğum kadarıyla kentteki gazeteciler üzerinde çalıştıkları kurumlar tarafından büyük bir baskı uygulanıyor. Bu yüzden gazeteciler, kentle ilgili genel sorunları da dile getiremiyor. Durum böyle olunca bir bilim kadınının ortaya attığı kuram aklıma geliyor: Suskunluk Sarmalı Kuramı.
Bu kuramda, ‘birey yalnız ya da güçsüz olduğu için değil, etrafındaki ideolojik ortama ters bir şey söyleyemeyeceği için susar’ ifadeleri Antep’teki gazetecilerin durumunu özetliyor. Gazetecilerin durumu ekonomik anlamda da farklı değil. Kurumların belirlediği sınırlar içerisinde hareket eden gazeteciler, ekonomik anlamda da bir çemberin içinde sıkıştırılıyor.
T.B. : Gaziantep Üniversitesi Gazetecilik Bölümü'nden geçen yıl mezun oldum. Fakültedeki son yılımı iş bulamama korkusuyla geçirmeme rağmen okulu bitirir bitirmez, denk gelen bir fırsatı değerlendirip Antep'teki bir yerel televizyon kanalında gazeteciliğe ilk adımımı attım. Antep yerel medyasında çalışmam henüz birkaç ay oldu ve bu kısa sürede bile iş bulduktan sonra yaşanan sorunların aslında iş bulma korkusundan çok daha kötü ve moral bozucu olduğunu anladım. Bu duruma verilecek birçok örnek var ama ben özellikle Antep'teki hemen her gazeteci için geçerli olan düşük ücret ve iş saatlerinin düzensizliği örneklerini vermek istiyorum.
Antep'te gazetecilik yapmaya yeni başlayan birinin belirli çalışma saatleri yoktur. İşin başlama ve bitiş saatleri söz konusu olamaz bile. Bazen gece geç saatlere kadar çalıştığım oluyor ama buna rağmen maddi hiçbir karşılık alamıyorum. Zaten maaşımın az olması ve maaşımı düzensiz almam gibi sorunların varlığı yetmiyormuş gibi çoğu zaman işin bitiş saatinden sonra verdiğim yoğun emeğe de gerek maddi gerekse de manevi hiçbir karşılık alamıyorum.
“Bu şartlarda, bir muhabirden verimlilik nasıl beklenebilir?”
Alican Oğul: Gaziantep Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü son sınıf öğrencisiyim. 2. sınıftan bu yana Antep'te bir yerel gazetede muhabirlik yapıyorum. Bir yılı aşkın bu süre zarfı bana faydalı mı oldu yoksa tam aksine mi oldu, hala anlamış değilim.
Faydalı tarafları var elbette. Mesela okulda öğrendiklerimi bir bakıma pratiğe dökmüş bulundum. Zarar kısmı ise, aslında gazetecilik mesleğini bu hale getirenlere karşı aşırı derecede üzüntü duymamdı. Resmen bir ticarethane gibi işleyen medya kuruluşu. Yayınlanan veya yayınlanmayan haberlerde kamu yararı pek göz önünde tutulmuyor, aksine akla ilk gelen şey para. Çok şeye şahit olmanın üzüntüsü bir kenarda dursun, beni en çok üzen şeylerden biri de gazetecilikte para kazanamamayı geçtim, para istemenin bile ayıp sayıldığının alttan alta aşılanmasıydı. Tam iki ay boyunca beş kuruş para kazanmadan, üstüne üstlük habere giderken dahi ulaşım masraflarını elimden geldiğince kendim karşıladım. Hani düşünüyorum da bu noktada bir muhabirinden nasıl bir verimlilik beklenebilir. Bu muhabirden geniş kitlelere ulaşacak, gündem oluşturacak, yanlış bir duruma farkındalık yaratıp kamu yararını gözetmesi, bu şartlarda nasıl beklenebilir? Sadece kendimden değil, çevremdeki meslektaşlarımın da karın tokluğuna çalıştırıldığına şahit oluyorum.
“Ya çalışmayacaksınız, ya da haksızlığa rıza göstereceksiniz”
C.K. : İletişim Fakültesi mezunuyum. Asgari ücretle çalışıyorum. 212'den sigortalı olmak bir yana normal işçi sigortası dahi yapılmıyor, bununla birlikte çalışma saatleri normal olan sekiz saatin çok çok üstünde. Ayrıca işverenler yapılan işi bilmedikleri halde genel bir beğenmezlik tutumu içerisindeler. Günde yaklaşık 11 saatlik bir çalışma saati var ve gazetecilik yerine, 'kopyala- yapıştır' şeklinde bir yöntem ile günü geçirmemiz isteniyor. Özellikle söz konusu Antep ise, bu sektörde alternatifleriniz yok denecek kadar az, ya hiç çalışmayacaksınız ya da çalışmaya başladıktan sonra birçok hak ihlallerine de zorunlu rıza göstereceksiniz.
* Konuyla ilgili konuşan gazeteci arkadaşlarımızdan bazıları, isimlerinin açık bir şekilde belirtilmemesini rica etmelerinden ötürü, haberde bazı isimler kısaltılmıştır. (MB/EA)