Amberin Zaman İngiliz The Economist dergisinin Türkiye temsilcisi. Ayrıca Washington Post ve The Los Angeles Times gazetelerinin de aralarında bulunduğu pek çok uluslararası yayın organı için Dağlık Karabağ’daki çatışmaları ve Kuzey Irak sorununu haberleştirdi.
Zaman, hayatının yarısını Türkiye’de, yarısını da Ermenistan’da geçiriyor. The Armenian Weekly’den Khatchig Mouradian’in Zaman ile yaptığı söyleşiyi kısaltarak yayınlıyoruz.
Son zamanlardaki Türkiye- Ermenistan yakınlaşması iki ülkedeki politik çevreler ve halk tarafından nasıl yorumlanıyor?
Amberin Zaman: Bildiğiniz gibi, Türkiye dışişleri bakanlığının üst düzey görevlileri ve Ermenistan dışişlerinden mevkidaşlarının İsviçre’de gizlice buluştukları yakın bir zamanda ortaya çıktı. Bu görüşmeler şüphesiz ki Türk liderlerin Ermenistan’a, Ermeni liderlerin de Türkiye’ye kamuoyu önünde açılımlara ve tekliflerde bulunmasına ortam hazırladı.
Bu açılımlar içerisinde, Ermenistan Devlet Başkanı Serge Sarkisyan’ın Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü Dünya Kupası elemeleri için 6 Eylül’de Erivan’da gerçekleşecek Türkiye-Ermenistan maçına çağırması en heyecan verici ve çığır açıcı potansiyele sahip olanı. Ümit ediyorum ki Cumhurbaşkanı Gül maçı izlemeye gidecek.
Aslında, onun maçı izlemeye gideceğinden eminim çünkü son zamanlarda iki ülkenin dış politikasında stratejik bir değişime tanık oluyoruz. Türkiye’de, Ermenistan’la ilişkilerin Amerikan Kongresi’nde yeniden gündeme gelme olasılığı olan soykırım önergesi ile ilgili endişelerden bağımsız bir biçimde ele alınması gerektiği fikri artarak kabul görmekte.
Varolan kısıtlı bakış açısı, yerini daha geniş ve çok yönlü bir anlayışa bırakıyor; Kafkaslardaki gerginliği azaltmak, Türkiye’nin uluslararası imajını geliştirmek ve ekonomik düzeyde Türkiye’nin şu an Ermenistan’la sınırlarının kapalı olmasından dolayı ulaşamadığı Orta Asya pazarına direkt olarak ulaşabilmek.
ABD yönetiminin, Ermenistan’la sağlıklı ilişkileri olan ve Ermeni vatandaşların refahına katkıda bulunan bir Türkiye’yi ABD meclisinde tekrar çıkabilecek soykırım tasarısına karşı savunması çok daha kolay olacak. Görünen o ki, Türkiyeli politikacılar sonunda bunu anlamış durumda. Türkiyeliler de Ermenistan’la olan ilişkilerin normalleştirilmesine hazır görünüyorlar. Gizli görüşmeler basına ilk sızdığında, statükocu yorumcu ve yazarların görüşmeleri desteklemesi ve Azerbaycan’ın da bu görüşmeleri desteklemesi gerektiği yönünde görüş bildirmeleri beni şaşırttı ve mutlu etti.
Statüko hiçbir şeyi düzeltmiyor. Bunun bedelini ödeyenlerse sınırın iki tarafında yaşayan sıradan insanlar ve ilişkiler düzeltilirse bu insanların hayatları da olumlu bir biçimde düzelecek.
Ermenilerin gelişmelere yaklaşımı nasıl?
Ermenistan’ın Türkiye ile buzları kırma çabaları oldukça iyi karşılanıyor. Taşnaklar bile, Cumhurbaşkanı Gül’ün futbol maçını izlemeye gelmesi fikrini benimsemiş durumdalar.
Yakın bir zaman önce Serdarabat Müzesi’ndeydim, müze 1. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Ermenilerin Türkleri yendiği muharebe alanına inşa edilmiş. Orada bazı yaşlı Ermeni kadınlarla konuştum, 1915’te sevdiklerini kaybetmiş kadınlarla. Cumhurbaşkanı Gül’ün ziyaretine muhalif olmamaları beni şaşırttı. Ermenistan’ın Türkiye ile ilişkilerinde tedbirli olması gerektiğini eklediler tabii ama yine Gül’ün gelmesi gerektiğini belirttiler. Bu tip görüşler Ermenistan’ın geniş bir kesiminden destek alıyor. İnsanlar Türkiye ile sağlanacak barışın kendilerine yepyeni bir dünyanın, daha iyi ve refah dolu bir dünyanın kapılarını açacağının farkındalar.
Ermenistan’da da Devlet Başkanı Sarkisyan’ın seçimler öncesinde ve sonrasında muhalefet partisine yaptığı baskılar nedeniyle yurtdışından gelen tepkilere karşı, Avrupalıları ve ABD’yi kazanmak için Türkiye ile olan ilişkileri güçlendirmek istediği yönünde eleştiriler var.
Sonuçta iç baskı iki tarafı da anlaşmaya doğru itiyor, ancak bunun yakınlaşmanın ana sebebi olduğunu düşünmüyorum. Şu an iktidarda olan AKP’nin Ermenistan’la yakınlaşma çabaları elbette uluslararası camiada sempati kazanmak için bir yol, ancak bu çabalar ülkedeki laikler ve ordu tarafından ağır eleştirilere tabii tutuldu. Aynı şey Devlet Başkanı Sarkisyan için de geçerli olabilir. Fakat kendisiyle daha seçilmeden önce yaptığım röportajda bile Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesinden yana olduğunu söylemişti. Hatta soykırım meselesinin çözümlenmesi için ortak tarihi bir komisyon kurulmasına karşı olmadığını bile söyledi.
Bu büyük bir adım ve rakipleri tarafından ciddi bir biçimde eleştirildi. Kısaca, iki taraf da ilişkileri iyileştirmek adına risk almaya gönüllü görünüyor.
Olaya Ermenistan’ın çıkarları açısından bakıldığında da unutulmamalıdır ki Azerbaycan giderek daha savaş yanlısı bir söylem tutturuyor. Savaş başlatmak, Karabağ’ı güç kullanarak geri almak üzerine homurdanan ve silahlara büyük paralar harcayan bir Azerbaycan’la karşı karşıyayız. Bütün bunlar Erivan’daki yetkililerin kafasını kurcalıyor olmalı.
Ermenistan’ın Türkiye ile arasını düzeltmesi doğal olarak Azerbaycanla ikinci bir çatışma yaşanması riskini belirgin bir biçimde düşürecektir. Bence bu sürecin ilerleyebilmesi için Azerbaycan’ın da stratejik bir biçimde düşünmesi savaşın hiçbir şeye çözüm olmadığını anlaması gerek.
Türk Ordusu AKP’nin Ermenistan-Türkiye ilişkilerini geliştirme çabalarına nasıl yaklaşıyor?
Açıkçası hiç kimse ordunun Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi konusundaki duruşunun ne olduğunu bilmiyor. Ama zaten kendileri açık bir dille ifade etmedikçe, ordunun herhangi bir konu üzerinde ne düşündüğünü kimse bilemez. Ancak daha öncede belirttiğim gibi, Türkiye medyasındaki statükocuların görüşleri- ki onların görüşleri genelde Genel Kurmay’ınkini yansıtır- bu süreci destekledikleri yönünde. Bu da umut verici. Ayrıca Ordu, ABD ile ilişkilerinin iyi olmasını istiyor ve Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi ABD ile ilişkilerin daha da iyi olması anlamına geliyor.
Tabii bununla birlikte, ordu Azerbaycan’a çokça sempati besliyor. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Karabağ savaşında Azerileri eğittiği biliniyor. Bu insanlar halen TSK bünyesindeyseler, yaklaşımları daha şahinvari olmalı.
Son sorum Hrant Dink’in cinayet davası ile ilgili. Konu hakkında bundan bir sene önce konuştuğumuzda süreçle ilgili pekte ümitli değildiniz. Ne değişti?
Açıkça söylemeliyim ki konu hakkındaki görüşüm yavaş yavaş değişiyor. Çünkü sizin de bildiğiniz gibi halen görev yapmakta olan bir ordu görevlisi, bir albay, cinayet hakkında önceden ihbar aldığı ve bunu durdurmak için bilinçli olarak bir şey yapmadığı şüphesinden dolayı sorgulanıyor. Bu çok belirgin bir gelişme.
Ergenekon davasından haberdarsınızdır. Örgütün lideri olduğu söylenen ve Hrant’ı açıkça tehdit ettiği bilinen bir emekli general şu an hapiste. General ve Ergenekon’a dahil olduğu söylenen diğer insanlar pek çok suçlamayla karşı karşıyalar, hükümeti devirmeye teşebbüs etmek de bu suçlamalar arasında.
Hrant Dink cinayetinin iddianamede yer almaması beni hayal kırıklığına uğrattı tabii, ancak dava sonucunun sevgili arkadaşımız Hrant’ın trajik bir şekilde öldürülmesine ışık tutacağından ve adaletin yerini bulacağından ümitliyim.Bizim Hrant’a, ailesine ve arkadaşlarına adalet borcumuz var, tıpkı bu topraklarda öldürülen bütün masumların anısına olduğu gibi…(RFG/EZÖ)
* Bu röportaj Ruşen Fırat Güllüoğlu tarafından The Armenian Weekly'den kısaltılarak çevirildi.