Çok az kimse kimi, neyi, nasıl ve neden şaşırttık, hem şaşırtmamız bizim lehimize mi, aleyhimize mi? gibi, dondurulmuş beyinlere kaynar su döken, sorular soruyor.
AByi şaşırttığımız doğru, ancak bu doğruluk Türkiyenin (zannettiğimiz gibi) lehine değil, tersine pek işine yaramayacak cinsten. Yani, annesine veya babasına, sürpriz yapan afacan çocuklar gibi: Şaşırttım işte, şaşırttım! diyerek sevinmemizin pek bir anlamı yok.
Çünkü Avrupalıların burada kullandıkları şaşırmak fiilini; Beyler bu kadar kolayca, kotarılamayacak bir eylemi başarılmış diye göstermek bilgisizliktir! demek yerine, kibarca kullanılmış bir ifade olarak, tercüme etmek gerek.
Anlayamıyoruz, veya Anadolunun eski bir deyişindeki yalandan deli olmuş, deli rolüne soyunmuş, manastırın tavuklarını çalan papaz gibi, anlamamazlığa veriyoruz.
İkna olmak süreci
İnadım inat, adım Kel Murat diyen birisiyle sabahlara dek tartıştıktan sonra ve üstelik bu sürede, hiç olmazsa yavaş yavaş bir yumuşama emaresi bile gösteremeyen hasmınız, birdenbire Tamam, sana hak veriyorum! deyince, siz Yahu, ne oldu bu adama? demez misiniz? En azından bu kişinin, birdenbire size hak vermesinden kuşkulanmaz mısınız?
Çünkü ikna olabilmek, bir süreç meselesidir. Bir insanın; hele bir toplumun düşünce mekanizmasının kimyasal bir değişime mâruz kalmasıyla hasıl olur. Bu değişim de, birdenbire olamaz, beynin gri hücrelerini zorlayarak, kıvrımları çalıştırarak, yeni bilgilerle eski bilgileri harmanlayarak, hepsini bir süzgeçten geçirerek oluşur. Bu oluşurken de, geçiş süreci ister istemez davranışlara yansır.
Dolayısıyla geçiş süreci, davranışlarda yansımadığı zamanlarda, söylenilen hatta iddia edilen değişim, normal, hakiki bir değişim değildir demektir.
Açıkçası, sahte bir değişiklik karşısındayız, demektir. Daha açık konuşmak gerekirse, tüm dünyaya, her tarafımızı yırtarak Biz artık değiştik! diye inandırmak istediğimiz şeyin, aslında her şeyin olabileceği, ama bir değişikliğin, asla ve asla olmadığıdır.
Yaşanılan bu süreci nasıl değerlendirebiliriz o zaman ?
Avrupalılar Bizi şaşırtıyorsunuz dediklerinde
Yaşanılan bu süreci ... hele şu ABye girelim, ondan sonrasına bakarız! türü, tipik bir alla turcalılık ve şark kurnazlığıyla köprüden geçene kadar, ayıya dayı deme açıkgözlülüğü ile anlatabileceğimizi zannediyoruz.
Dolayısıyla; AB ya da Avrupalılar Bizi çok şaşırtıyorsunuz! dedikleri zaman bundan hiç memnun olmamamız ve tersine hemen Acaba nerde bir hata yaptık da, bu insanları şaşırttık? dememiz gerekmektedir.
AB veya Avrupalılar Bizi şaşırtıyorsunuz! demelerinin altında Beyler bir toplumda kök salmış ve kemikleşmiş alışkanlıklar, gelenekler, sizin o çok sevdiğiniz töreler, refleksler, günlerden bir gün sabah uyanınca değişikliğe uğramaz. Yukarıdan aşağıya ilân edilen fetvalarla halledilmez.
Bunun için çok uzun ve köklü değişimlere gitmeniz gerek. Kafalardaki parametreleri değiştirmeniz, sorgulama alışkanlığına geçmeniz, özeleştiri yapma alışkanlığı edinmeniz, hataların ve işlenmiş suçların üzerine cesurca gitme refleksine sahip olmanız v.s. gerekiyor.
Yoksa tüm bunlar, halının altına sürülen pisliklere benzer, sorunları çözmek yerine ertelemeye dönüşür. Oysa tüm bu değişikliklere gidilmeden biz artık değiştik demekle bizi çok şaşırtıyorsunuz! demek, yattığını anlayamıyor muyuz artık ?
Perhiz ve lahana ilişkisi
Kürtçe yasağı kaldırdık diyeceksiniz, hâlâ çocuğuna Kürtçe bir isim koymak istediginden dolayı, insanlar mahkemeye verilecek, ve aslında en önemlisi bu aymazlığı yapan devlet memurlarının kulağını bile çekmeyeceksiniz.
İşkence fiilen de yasaklandı diyeceksiniz ve hâlâ bırakın işkencenin kalkmasını, İçişleri Bakanlığından veya ordunun en üst birimlerinden, ülkenin tüm karakol ve cezaevlerine, tüm jandarma birimleri ya da askeri birimlerine, açıkca, içtenlikle, cesurca: Artık, bundan böyle en ufak bir kötü muameleye tenezzül edenler, yasal kovuşturmaya ve en ağır cezai davranışa mâruz kalacaklardır! diye genelge göndermeyecek, basın-medyanın önünde cesur demeçler vermekten bile çekineceksiniz.
Çağdaş eğitime geçiyoruz diyeceksiniz, daha sonra Milli Eğitim Bakanlığınız, tüm okullara Asılsız (!!!) Ermeni iddialarına karşı zorla kompozisyon yazma genelgeleri yayınlayacak ve bu absürd durum karşısında basit bir soru yönelten Kilisli bir hanım öğretmeninin, devlet güçleri tarafından yaka paça salondan çıkarılmasına, sonradan kendisine dava açılmasına ve nihayet öğretmenlikten kovulmasına göz yumacaksınız.
Eski bir Van kilisesine, ama adını bir güzel koyalım, evet Ermeni kilisesine gitmek isteyen Ermeni Patriğinin, her zaman olduğu gibi Patriklere tanınan doğal usulle Türk Hava Yolları uçaklarınca, yolculuk etmesine engel olunacak, son bir yıldır, ikinci kez Vana gitmesini, bir türlü, sindiremeyeceksiniz.
Güzel Türkçemizdeki perhiz tutma ve lahana yeme arasında nasıl bir sağlıklı mantığın olabileceğinin, mizahi bir üslupla sorgulandığı örneğindeki gibi, daha nice çağdaş, demokratik, sosyal, laik bir hukuk devletiyle bağdaşmayacak ve dolayısıyla sorgulanması olmazsa olmaz olan, Türkiyenin resmi uygulamalardan oluşan okyanusunun ortasında, bir adacığa düşmüş ve Biz artık değiştik! diye yırtınarak, kendilerini kurtarıcı gemilere göstermek isteyenler gibi, zıp zıp zıplamanın, komikliğini anlayabilmemiz için, bizi ancak hakiki dostların tutacağı, acı konuşan, aynalar paklar.
Yoksa ; peşpeşe çıkan uyum paketleri hatta Anayasa değişiklikleriyle, kemikleşmiş alışkanlıklarını, bir günden diğerine boyacı küpüne sokar gibi metamorfozik değişikliğe uğratabileceğine, Türkiyenin kendisinin inanmasını, anlamakta zorluk çeken ABlileri bile ikna edebiliriz belki, ama asıl kendi kendimizi ne kadar ikna edebiliriz, ABye lâyık olduğumuza, tüm sorun işte burada! (RH/BB)
* Raffi A. HERMONN; gazeteci; Paristeki Ermeni Diyasporası üstüne Araştırmalar Merkezinde (EDAM- Centre de Recherches sur la Diaspora Arménienne) - CRDA) araştırmacı; Pariste, Ermeni-Türk Demokratik Söyleşim Hareketi Girişimi (Initiaition pour le Mouvement de Dialogue Démocratique Arméno-Turc IMDAT) kurucusu.