Aktar, Türkiye'de AB ile ilişkilerin "tarih verilmesi üzerinden" tartışılmasını eleştiriyor, "esas sorun müzakerelere başlanıp başlanmaması" diyor. Bianet'in sorularını yanıtlayan Aktar'a göre Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye'nin demokratikleşme yönünde attığı adımlara ilgisiz:
Zirveye iki gün kala Türkiye'nin hoşuna gitmeyen tarihler telaffuz edilir oldu...
Bir kere mesele tarih vermek veya almak değil. Mesele müzakerelerin başlaması. Tarih verilmesi diye bir kavram yok, bunu Mesut Yılmaz icat etti.
AKP hükümeti de tartışmayı bunun üzerinden yürütüyor...
Tabii. Bu durum Avrupalıların da hoşuna gitti. Avrupalılar "tarih mi istiyorsunuz, alın size tarih" dediler, 2005'i gösterdiler.
Olması gereken ne?
16 Nisan 2003'te Atina'da 10 yeni üyenin katılım anlaşmaları imzalanıyor. Bu tek bir anlaşma. Yani tek bir kağıdın altına on ülke imza atacak. Burada Kıbrıs ya Güneyi ile ya da bütün ada olarak girecek.
Esas mesele 31 Mart 2003'e kadar sonuçlanması beklenen Annan Planı'nda çözüme gitmek. Dolayısıyla Kıbrıs'ı çözmek isteyen bir Türk hükümetinin bunun karşılığında müzakerelere eş zamanlı olarak başlaması gerekiyor. Çünkü öbür türlü iç kamuoyu açısından çok zorlanır. Olabilecek son tarih 16 Nisan 2003'tür. Bunun sağı solu allanır pullanır, bir ara formül bulunur ama Türkiye'nin artık tarih alması tartışılmamalı.
Son olarak Dışişleri bakanı Yakış da tarihin Selanik'te verilmesini dile getirdi?
Adamlar ya 2007'ye tarih verse ne yapacaksın. Bunlar bilmeden, meseleye hakim olmadan, konu hakkında bilgisi olmadan malumatı ve düşüncesi olmayanların söyledikleri. Türkiye'ye çok büyük zararları dokunuyor bunların.
Türkiye, AB devletlerinin telaffuz ettiği tarihler konusunda bize çifte standart uygulanmasıyla yorumluyorlar. Siz bu fikre katılıyor musunuz, AB Türkiye'ye çifte standart mı uyguluyor?
Katılım müzakeresi sürecine girmek için adayların yapması gereken Kopenhag siyasi kriterlerinde Türkiye'nin geçen sonbaharda yaptığı gibi ve özellikle 3 Ağustos kararlarıyla ortaya koyduğu gibi bir iradeyi ortaya koymaktır. Uygulama müzakere süreci içinde yapılır. Diğer adaylar da bunu böyle yaptılar. Bu işin usulü budur. Yeni usuller icat etmemek lazım. Çünkü Türkiye'ye zarar veriyor. Tabii ki Türkiye'nin insan hakları konusunda çok büyük eksiklikleri var ama bu, süreç içinde tamamlanacaktır. Diğer adaylar da bunu böyle yapıyorlar çünkü.
AB'nin buna rağmen ileri bir tarih öngörmesini nasıl açıklanabilir?
Bu kabul edilebilir bir şey değildir. Bu Türkiye'yi Lüksemburg sürecine götürür. İlişkilerin çok soğuması, hatta kopma aşamasına gelmesine bile yol açabilir.2005 şöyle bir tarih; Mesela sevgiline diyorsun ki ben seni çok seviyorum ama ben seninle on beş sene sonra evleneceğim diyorsun. Böyle bir şey olabilir mi?
Bu durum sevgililerin ayrılmaları için yeterli mi?
Tabii ki. Ne kadar ileriye bir tarih verilirse ilişkiler o kadar çok tavsama tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Çünkü Avrupa'nın Türkiye'nin kalıcı istikrarına, Türkiye'nin de AB'nin dinamiğine ihtiyacı var.
Peki sizce Türkiye demokratikleşme ve insan hakları konularında AB'ye girebilmek için yaptıkları tatmin edici mi?
Usul bu değil. Türkiye'nin tabii ki insan hakları konusunda dünya kadar eksiği var ama önemli olan o iradeyi göstermiş olmak. 3 Ağustos kararları o iradenin gösterildiğinin tescilidir. Ondan sonra uygulama gelir. Şunu unutmamamız lazım; Eğer Türkiye'nin insan hakları karnesi tertemiz, bütün notlar en iyi notu almasını bekleyecek olursak o hiçbir zaman olmayacak. Hele AB süreci olmadan hiç olmayacak.
O halde AB Türkiye'nin istemediği tarihleri telaffuz ederek hangi mesajı vermek istiyor?
Burada AB'nin sinik bir tavrı, vurdumduymazlığı var ve Türkiye'nin dengeleri konusunda ciddi bir ilgisizlik var.
İleri bir tarih verilmesi halinde 25 üye ile müzakere yapması gerekecek Türkiye'nin üyeliğinin daha da zorlaşacağı tezi var. AB'ye giriş kriterleri her zaman için aynı değil mi?
Bu bir tez değil, gerçek. Kriterler değişmeyecek. Türkiye müzakere sürecine yarın da, 2005'te de başlasa 25 üye ile müzakere edecek. Yeni üyelerin de çıkarları, alacak verecekleri etkili olacak...
Türkiye istemediği bir tarihin verilmesi konusunda AB'ye sert açıklamalarda bulunuyor, tehditkar bir tavır gösteriyor. Türkiye'nin bu tarzda yanıt vermesini doğru buluyor musunuz, sizce bu tavır AB'nin fikrini değiştirmesinde etkili olabilir mi?
Mecburen etkili olmak zorunda. Görüldüğü gibi artık 2005'ten söz etmiyorlar.
Perşembe günü Türkiye'nin istemediği bir karar çıkarsa iki taraf arasındaki ilişkiler nasıl etkilenir?
Ben AB'nin böyle bir kararı verme lüksüne sahip olmadığını düşünüyorum. (HA/BB)