Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) bir bütün olmadığına ve Erdoğan ve Gül dışında "Milli Görüş geleneğine yakın bir kanat, milliyetçi - mukaddesatçı bir kanat ve bir de bunun ikisinin arasında bir üçüncü kanadın" olduğuna dikkat çeken Faik Bulut, AKP'nin ABD politikalarına karşı "küçük itirazlarda" bulunduğu ancak Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) dışında kalma yönünde bir çabası olmadığı görüşünde.
Gazeteci - yazar Merdan Yanardağ da, AKP'nin batıya ve ABD'ye dayalı siyasetinin kendi tabanı açısından bir ikilem yarattığını düşünüyor.
Yanardağ, AKP'nin batıya ve Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine endeksli, şu an için güçlü siyasetinin, 17 Aralık zirvesinden tatmin edici bir sonuç çıkmaması durumunda güç kaybedeceği görüşünde.
Gül ve Erdoğan dışı kanatlar
AKP'nin doğal olarak bir bütün olmadığına dikkat çeken gazeteci - yazar Faik Bulut, partinin tabanını belirleyen çizgileri şöyle aktarıyor:
* AKP içinde esas olarak Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül çevresinde bulunan bir kanat var. Bunlar büyük ihtimalle de çoğunluğu oluşturuyor. Bu kanat büyük ölçüde 'küçük itirazlarına' rağmen Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ve Amerika'nın bölgeye ilişkin stratejisi, dolayısıyla Irak işgali ve dolayısıyla NATO zirvesi kararları çerçevesinde uyum göstermeye çalışan bir ekip.
* Bir de iki türlü duyarlılığı olan, farklı kanatlardan söz etmek mümkün. Bunlardan biri, nispeten İslami bir gelenekten geldikleri için tabana daha yakın, dolayısıyla dünyaya bakışlarını belli ölçüde "siyasal İslam"ın belirlediği kanat. Bunlar Refah Partisi geleneğine daha yakın, Filistin de dahil olmak üzere Arap - İslam dünyası ile dayanışma içinde Amerikanın politikalarına ideolojik olarak karşı çıkan anti-Amerikan bir kanat. Bu grup milli görüş ve Refah geleneğinin bir ölçüde AKP içindeki devamı sayılabilir.
* Ayrıca biraz daha milliyetçi yönü ağır basan bir kesim var; milliyetçi - mukaddesatçı kesim; bunlara belki de MHP siyasetlerinin AKP içindeki izdüşümü denebilir.
* Bir başka kesim ise belki ikisinin ortasında durduğu söylenebilecek milliyetçi - muhafazakar Bülent Arınç kesimi..
Faik Bulut, "Gül ve Erdoğan dışındaki bu üç odak ister istemez kendi partilerinin de siyasetlerini tam içselleştirebilmiş değiller. Keza Filistin'e Arafat'ı görmeye giden parlamenter ekibi de öyle" diyor ve ekliyor:
"Tabii bu aynı zamanda AKP'nin bir bütün olmadığını gösteriyor. Çok kritik kriz anlarında AKP'nin ayrışabileceğini de gösteriyor. Ama bu ayrışma şu anda değil, ancak büyük dönemeçlerde gündeme gelebilir."
Küçük itirazlar ve geri dönüşler
Parti üst yönetiminin kendi içindeki farklılıkları açısından meseleye bakıldığında Abdullah Gül'ün kendisini daha batıya yakın hissettiğini söyleyen Bulut, "Erdoğan ise Gül'den biraz daha farklı. Gül ile çizdiği çerçeveyi zaman zaman İslami damarları kabararak aşıyor. Bu da iki yanlı. Sadece kişisel değil; aynı zamanda milliyetçi mukaddesatçı tabanı çevresinde toparlamak için de bu jargonu kullanıyor" diyor ve Erdoğan'ın çıkışlarını "küçük itirazlar" diye niteliyor:
* Filistin meselesinde Şaron politikalarına ciddi bir itirazı oldu. Telafer meselesinde Türkmen'leri koruma yönünde ağız ucuyla demeç verdi. Felluce olayında Amerika'ya itiraz kabilinden bir mesaj gönderdi.
* Ama hemen arkasından döndü. Edelman İran gezisine itiraz edince İran gezisinden vazgeçildi. İsrail'e uzlaşma heyeti gönderildi.
* Bunların hepsi ABD'nin politikalarını benimsemekle birlikte yapılan küçük itirazları sergiliyor.
* Aynı zamanda AKP vicdan rahatlatıyor. Tabanının yüreğine bir parça su serpip parti içi dengeleri koruyabiliyorlar.
AKP politikası ABD endeksli
"Yoksa olayın soykırım olduğunu söyleyen bir politikacı ve parti bu ifadesinde samimi ise yapacağı şey bellidir. Bu da, ABD ile arasına mesafe koymak, Irak konusunda ABD ile işbirliği yapmamak ve BOP içinde yer almamaktır" diyen Bulut AKP siyasetinin çelişkilerini sıralıyor:
* Ama bakıyorsunuz NATO'da Türkiye'nin cephe ülkesi olması öngörülüyor. Cephe ülkesi demek, ABD'nin hedef gösterdiği ve şer odakları diye adlandırdığı Suriye İran gibi ülkelere karşı cephe ülkesi olmak anlamına geliyor pratikte.
* Dolayısıyla yapılacak şey, olayları vicdanen, ahlaken ve siyaseten soykırım diye nitelendiriyorsa, Türkiye'nin, AKP yönetimi olarak yalnızca lafla değil siyasi olarak da karşı tavır göstermesidir.
* ABD'nin Elkatmış'ın "soykırımı" nitelemesine "bu kabul edilemez" demesi mümkün. Kendi açısından kuşkusuz bir şeyi doğru veya yanlış diye nitelendirebilir. Ancak önemli olan ABD'nin bu tip demeçlerle bir oryantasyon ve yön tayini yapması.
* Burada yapılacak şey bence Türkiye'nin Irak kriterlerini Amerika ile ilişkilerini bir çerçeve ve ilkeye oturtmasıdır ve bu da BOP'un dışında bir çerçeve olmalıdır diye düşünüyorum.
* Zaten BOP'un dışına çıkıldığı an, bölgedeki ülkelerle dayanışma eksenli bir politika güttüğünüz an, bağımsız bir politika izliyorsunuz demektir. Aksi halde izlenen politika güdümlülük ve endeksli olma kriterlerine girer.
AKP Amerikancı politika izliyor
Gazeteci - yazar Merdan Yanardağ da AKP'nin çıkışlarına karşın, resmi politikasının Batı'ya ve ABD'ye yaslandığı görüşünde.
Yanardağ, "Elkatmış'ın çıkışı AKP'nin resmi görüşünü yansıtmıyor. Bunun, deyim yerindeyse danışıklı dövüş olarak değerlendirilebileceğini düşünüyorum" diyor.
Bu değerlendirmeyi Elkatmış'ın samimiyetinden ve bireysel tavrından bağımsız ve tartışma dışında tutarak yapmak gerektiğini söyleyen Yanardağ, "Çünkü AKP tabanında Irak'ta Amerikan ordusunun yaptığı katliam geniş bir tepki yarattı. İnsanların İslami duyarlılıklarıyla tanınan bir hükümetin işbaşında olduğu bir ülkede, Amerika'ya gerekli tepkinin gösterilmeyişine, gerekli tepkiyi göstermek bir yana, uzunca süre Amerikancı politikalar izlenmesine tepki göstermesi ve bu tepkilerin AKP'ye yönelmesi kaçınılmazdır" diyor.
Yanardağ, "Elkatmış'ın tepkisi, mutlaka planlanmış ve önceden karar verilmiş bir tepki olmayabilir; ama esas olarak tabandan gelen tepkiyi yumuşatmaya yönelik bir etki yaratacağı açıktır" yorumunu yapıyor ve AKP'nin izlediği siyaset ile tabanı arasındaki çelişkiye dikkat çekiyor:
* Esas olarak AKP hükümeti gücünü büyük ölçüde batıdan ve Amerika'dan alan, batıya ve ABD'ye yaslanan ve bu güçle ülke içindeki toplumsal muhalefeti pasifize eden bir siyaseti izledi.
* Bunun AKP tabanında ve alt örgütlerinde sorun yaratacağı açık. AKP Amerika'nın gerçekleştirdiği her katliamda ikilem içine düşecek.
* AKP bir taraftan katliam ve her türden saldırı karşısında insani ve İslami bir duyarlılık sergilemeye çalışıyor.
* Ancak kamuoyunda hükümetin samimiyeti konusunda giderek artan bir kuşku ve hoşnutsuzluk söz konusu.
* Ortada çelişkili bir durum var. Şu anda bütün dikkatler de 17 aralık AB zirvesine çevrilmiş durumda; eğer zirvede tatmin edici bir sonuç alınamazsa AKP'ye yönelen tepkilerin güçlenebileceği tahmin edilebilir.
AKP'nin 17 Aralık endişesi
"Şu anda AKP'nin eli güçlü gibi görünüyor" diyen Yanardağ bu tespiti iki nedene bağlıyor.
"Birincisi Bush'un ABD seçimlerini kazanması ve neo-con'ların bütün iktidar alanlarını kaplaması nedeniyle AKP'nin uluslararası planda ve iç zeminde eli güçlenmiş görünüyor."
"Çünkü AKP'nin kendini tanımladığı biçimiyle 'muhafazakar demokrasi' anlayışı, yeni muhafazakarlığın, yani neo-con akımın bir tür Türkiye yorumu olarak değerlendirilebilir."
"Diğer güç kaynağı da AB'ye üyelik müzakere sürecinin başlaması olacaktır. Fakat 17 Aralık'ta tatmin edici bir sonuç alınmazsa AKP önemli güç kaynaklarından birini yitirmiş olacak.
Merdan Yanardağ, bu saptamasına şu örneği veriyor:
"Cengiz Çandar günlerdir Dünden Bugüne Tercüman gazetesinde 17 Aralık sonrası hükümete pusu kurulduğu yönünde yazılar yazı yazıyor. Bugünkü yazısında da 2005'in ikinci yarısında şartlı da olsa müzakerelerin başlamasının başarı sayılabileceğini ifade ediyor.
Şartlar içinde Kıbrıs'ın tanınması, Ermeni soykırımı meselesi var; yani Türkiye'deki geleneksel iktidar bloğunun kadim çizgilerini değiştirecek bazı şartlar ileri sürülebilir ki bu şartlara rağmen müzakerelerin geç de olsa başlaması başarıdır diyor."
"Bütün bunlar belli bir kaygının olduğunu gösteriyor ve kamuoyu hazırlanmaya çalışılıyor" diyen Yanardağ, "Onun için Elkatmış ya da başka AKP'lilerin dönemsel olarak yaptıkları çıkışların toplumda oluşan hoşnutsuzluğu ne ölçüde gidereceği kuşkulu; ancak bu çıkışların altında böyle bir niyetin olduğu açık" diyor. (YS/EÜ)