Türkiye siyasetinde kadınların rolü genellikle geri planda kalırken, AKP kadın haklarını tırpanlayan politikalarına rağmen bu alanda örgütlü bir yapı inşa etti.
Peki, AKP’nin kadınlarla kurduğu bağ neye dayanıyor? Kadın kolları, parti içinde görünmez ama etkili bir güç olarak nasıl işliyor?
İstanbul Kültür Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Dr. Nur Sinem Kourou, İletişim Yayınları’ndan çıkan "AKP Kadınları Nasıl Kazanıyor?" adlı kitabında bu sorulara kapsamlı bir yanıt sunuyor.
Kitap, kadınların AKP ile kurduğu ilişkiyi ve Recep Tayyip Erdoğan’a bakışlarını incelerken, parti bağlılığının lider merkezli bir karakter taşıdığına da dikkat çekiyor. Kourou’nun analizine göre, sağ siyasette kadınlar görünmez gibi dursa da aslında belirleyici bir güç olarak varlıklarını sürdürüyor.
Dr. Kourou, AKP’nin diğer sağ popülist partilerden farkını “Kadın kolları teşkilatı ve liderin bireysel etkisi” üzerinden açıklıyor. Ona göre, parti, kadınlara yönelik annelik, aile değerleri ve muhafazakâr kimlik vurgusunu sürdürüyor, ancak özellikle genç kadın seçmenler arasında bu söylem artık eskisi kadar güçlü değil.
Dr. Kourou’nu dinliyoruz.
"Kadın kolları köprü vazifesi görüyor"
Kitabınızın temel argümanlarından biri, AKP'nin kadın seçmenleri kazanmak için geliştirdiği stratejiler üzerine. AKP’nin toplumsal cinsiyet sözleşmesini diğer sağ popülist partilerden farklı kılan nedir?
Bu soruyu dünyadaki diğer sağ popülist partiler ile yapılacak bir kıyas olarak alıyorum. Burada sağ popülist partilerin ideolojik temelde mobilize edici araçları benzer olsa da bulundukları ülkenin bağlamına ve partinin yapısına göre farklılık gösterebilirler. Kadın seçmene yönelik stratejiler de bununla ilgilidir. Kadınları gören politikalar üretmesi kadın özgürleşmesinde büyük adımlara örnek gösterilemez belki ama kadınlara dokundu.
Kadınların gündelik hayatında halihazırda yaşadığı sorunlara yönelik hafifletme mekanizması geliştirdi. Bu dünyadaki diğer sağ popülist partilerde de benzer motivasyonlarla ancak farklı içeriklerle yapılıyor.
Örneğin, PiS iktidarda iken Polonya’da Family 500+ ile 18 yaş altı çocuğu olan ailelere verilen destek ile doğum politikaları desteklenirken bir yandan da kadınların desteğini kazanabildi. Günün sonunda kadınlara yönelik olduğu söylenen bu politikalar kadınlar tarafından olumlu karşılandı, her ne kadar sonucunda toplumsal cinsiyet eşitliği açısından onlar için yapısal bir dönüşümü doğurmamış olsa da. Ve temelde doğum oranlarını arttırmayı hedeflemiş olsa da. AKP’de benzer politikaları kadınlar üzerinden aileyi korumaya yönelik stratejiler ile uyguluyor ve geliştiriyor.
Ancak AKP’nin bu partilerden farkı, partinin kadın aktivistleri yani kadın kolları ve liderin toplumdaki etkisi.
Kadın kolları sokak ve mahalle düzeyinden başlayıp yürüttüğü saha çalışmaları ile toplumsal tabanı diri tutarken bir yandan da parti ve liderle seçmeni arasında köprü vazifesini sürdürüyor. Lider ise, partide önemli bir bağlayıcı unsur.
Bir yandan da özdeşleşme mekanizması, partinin her düzeyindeki aktör kendini liderin bir yansıması olarak görüyor ve seçmenle de bu düzeyde ve samimiyette iletişim kuruyor.
Araştırmanız sırasında sahada gözlemlediğiniz en çarpıcı bulgulardan biri neydi? Kadınların AKP'ye desteğini anlamanızı sağlayan kritik anlar veya hikâyeler oldu mu?
Tabi oldu. Saha genel olarak çok öğreticiydi benim açımdan. Sadece elimdeki sorulara cevap aradığım bir alan değildi yani kendimi sınırlamadım.
Saha çalışmamın daha başlarındaydım. Burada belli önyargılarım varmış ya da sahaya çıkmadan önce dinlediğim bazı tembihler sanırım beni etkilemiş. Ben kadın seçmenlerden ya da partili aktivistlerden kendilerini aktörleştirdikleri cevapları alamayacağımı düşünmüştüm.
Türkiye’de çok yaygın bir yanılsama var. Kadınlar eşlerinin/babalarının siyasi tercihlerine göre oy verirler diye. Bunun hiç de öyle olmadığını sahada eşlerinden başka partilere oy vermiş/veren kadınları gördüğümde ve siyasetle hiçbir ilişkisi olmayan ailelerden kadınların bir siyasi partinin üyesi ve aktivisti olduğunu gördüğümde anlamış oldum.
Bunun yanı sıra kadın kolları aktivistlerinin seçim bölgesindeki başarıları kadar parti içerisinde güçlü olduklarını farketmem de yine benim açımdan kritik anlardandı. Bir belediye başkanı ile aynı odadayken masanın başına geçen kadın kolları başkanının özgüveni, siyasi becerisi yine araştırmanın dönüm noktalarından olmuştur.
Bir de kadın kolları ile kadın seçmen arasındaki iletişimde kadın kolları başkanlarının ya da üyelerinin seçmenle girdiği samimi, yatay hatta kimi zaman mütevazi ilişki beni oldukça şaşırtmıştı. Belediye başkanlarına gösterdikleri üstenci tavrı seçmene göstermiyorlar. Seçmene karşı daha alttan alıcı, idare edici ve dinleyen bir konumda duruyorlar.
Bu da yine benim açımdan kadın kollarının parti için sağladığı avantajlardan biri olarak görebileceğim bir durumdu.
Seçmen kadınlarla kendilerini eşitledikleri bir “biz” teması oluşturuyorlar. Burada da zaten sorumluluk alanındaki kadın seçmenle benzer köklerden ve yerelden gelmek de kadın kollarının “biz” duygusunu vermesini kolaylaştırıyor.
"Söylemler ihtiyaca göre şekilleniyor"

Kitapta, AKP’nin kadın kollarının görünmez ama çok etkili bir güç olduğunu söylüyorsunuz. Kadın Kolları, parti içinde nasıl bir işleyişe sahip ve hangi mekanizmalarla kadın seçmeni mobilize ediyor?
AKP’nin en güçlü olduğu alan aslında sahada aktif olarak ve sürekli yer alması. Bunu da kadın kolları ile sağlıyor. Belki çalışan kadına doğrudan ulaşamıyor ama ev kadınlarına ve kurdukları strateji bağlamında da ailelere kadın kolları marifetiyle ulaşmış oluyorlar.
Gündelik hayatlarına hakim oldukları seçmene yönelik organizasyon yapan kadın kolları aslında seçmenin her gününe erişebiliyor.
Semt pazarına, o pazara kadınların uğradığı saate, mahallenin en kalabalık ailesine, aile apartmanlarına, mahalledeki düğünlere, cenazelere, hemşehri derneklerinin buluşmalarına mahalleye dair fikir sahibi olduğundan doğrudan da erişimi var.
Burada demek istediğim, kadın kolları aktivistlerinin kendileri de hitap ettikleri ve sorumlu oldukları mahalle ve ilçelerden geldiği için bu alanın ihtiyaçlarına, gidişatına ve nüfusuna hakimler. Siyasal stratejilerini, seçim kampanyalarını, söylemlerini bunun üzerinden kurabiliyorlar.
Şimdi şunun da altını çizmek gerekiyor; AKP, ulusal düzeyde seçim ve söylem kampanyaları organize ediyor ve bunlar her düzeyde parti temsilcisi tarafından sahipleniyor. Ancak yerelde bu çerçeve esneyebiliyor, söylemler mikro düzeyde, ihtiyaca yönelik şekillenebiliyor.
"Genç kadınlar partide kendine yer bulamıyor"
AKP’nin kadınlara yönelik mesajlarında annelik, aile değerleri ve muhafazakâr kimlik önemli bir yer tutuyor. Ancak günümüz Türkiye’sinde değişen toplumsal dinamikler karşısında bu söylem hâlâ ne kadar etkili?
Burada AKP’nin bu mesajı kimlere verdiğini tespit etmek gerek. Benim sahada görüştüğüm partili kadınların hemen hepsi 35 yaş üstü kadınlardı. Kadın seçmen görüşmecilerimde de genç nüfusun oranı azdı. Bu bir saha şansızlığı değildi.
Zaten AKP saha yaptığım dönemde de, bugün de 35 yaş üstü kadınlarla daha fazla etkileşime girebiliyor. Dünya görüşü ve değerleri oturmuş bir kuşak olarak değerlendireceğimiz bu yaş grubu içinde Türkiye’nin değişen dinamiklerinin etkisi daha az.
Ancak birkaç ev sohbetinde de şahit olduğum üzere evin sahibi anne ile kızının parti temsilcilerine tavrı aynı değildi. Anne daha sahiplenici iken kızı daha mesafeli ve eleştireldi. Bu sebeple AKP’nin kime ulaştığı ve ulaşamadığı aslında Türkiye’de kuşak değişimi meselesinde bir yere oturuyor. AKP orta yaş üstü kadınları kadın kollarında mobilize ederken gençlik kollarında genç kadınlar olsa da çoğunluğu genç erkeklerden oluşuyor.
Bu sebeple aslında partide genç kadınlar kendilerine pek yer bulamıyor ve dolaysıyla da bu yaş grubuyla partinin ilişkisinde kopuş değil ama bir eksiklik yaşanabiliyor.
Kadın seçmenlerin AKP’ye duyduğu bağlılığın rutinleştiğini belirtiyorsunuz. Bu sadakati kırabilecek olası dinamikler var mı? Örneğin, ekonomik kriz veya kadın hakları konusundaki tartışmalar seçmen davranışını değiştirebilir mi?
Son seçimlerde AKP’ye küskün seçmenin oyunun yer değiştirebildiğini gördük. Burada neyin bu oy davranışına etki ettiğini ancak hangi partiye oy verdiği ile anlayabiliriz.
AKP’nin yozlaştığını ve davasını kaybettiğine inanan seçmen YRP’ye kayarken Türkiye’deki çoklu kriz ortamını yönetebilecek daha iyi bir alternatif arayışında olanlar az da olsa CHP’ye yönelebildiler. Bu anlamda kadın seçmen özelinde oy değiştirmenin motivasyonunu tek bir sebeple değil bu sebeplerin tümünün kesişimine cevap verebilecek alternatife inanıyorlarsa görebiliriz.
Araştırmanız, AKP’nin kadınlarla kurduğu ilişkinin sadece siyasi değil, aynı zamanda toplumsal ve duygusal bir boyutu olduğunu gösteriyor. Sizce bu bağın en güçlü unsuru nedir?
Bence benzer deneyimlerden geçmiş olmaları. Partili temsilciler ile partinin seçmenleri yukarıda değindiğim “biz” duygusunu benzer deneyimler etrafında kuruyorlar. Burada sadece yerel parti temsilcilerinde de bahsetmiyorum.
Doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile de kurdukları bağ bu noktada. Örneğin, imam-hatip geçmişi olanlar, kendileri ile cumhurbaşkanını özdeşleştirebiliyor. “O da bizden” diye anılmasını sağlıyor.
Şunu da eklemem gerekiyor ki AKP bir anlamda da başörtüsü mücadelesi vermiş, bu meselede mağduriyet yaşamış kadınların da buluşma noktası. Kadınlar seçmen ya da aktivist olsun, birbirlerindan farklı açılarda farklılaşsalar da burada ortaklaşıyorlar.

AKP’nin kadın siyasetçileri, parti içinde erkek egemen yapıyı zorlayan bir rol oynuyor mu? Yoksa daha çok mevcut sistem içinde ‘kabul edilebilir’ sınırlar içinde mi hareket ediyorlar?
Hem her ikisi de hem hiçbiri de. Aslında kadınlar mevcut sistem içerisinde olabilecekleri en iyi noktaya gelmek için tüm şartları zorluyorlar.
Ama bir yandan da bir tehdit gibi gözükmemek adına bunu çok temkinli yapıyorlar. Bu aslında sadece AKP’ye de özgü değil. Kadın siyasetçiler genelde sınırları gözetiyorlar ama AKP için konuşmam gerekirse de kendi alanlarını kurarak erkeklerin bu alana girmelerini sınırlandırıyorlar.
Ev ziyaretleri, kadın toplantıları, mevlitler, Kur’an sohbetleri sadece kadınların girebileceği alanlar olarak AKP’nin siyasal mobilizasyonunda yer alıyor ve erkek siyasetçileri de bu alandan dışlamış oluyorlar.
Muhalefet partileri, AKP’nin kadın seçmendeki etkisini kırmak için nasıl bir strateji geliştirmeli? Mevcut muhalefet partileri kadın seçmeni kazanma konusunda başarılı mı?
Muhalefet partilerinin öncelikle kadın seçmeni tanıması gerekiyor. Yukarıdan söylem geliştirme, üstenci tavırlar kadın seçmen için çekici değil itici faktör.
Kadınların kendi hayatlarından, gündelik ihtiyaçlarından ve gerçekliklerinden kuracakları siyaset ancak siyasetle kadınları yakınlaştırır. Ama AKP gibi de kadınların bulduğu yerde yani evde kurduğu siyaseti yine kadını evde tutmak için sürdürmek de çok doğru değil.
Günün sonunda AKP eve girdi ama kadınları evden çıkarmadığı ya da evden çıkabilen kadına ulaşamadığı için bugün seçmenleriyle arasındaki bağı zayıfladı.
Muhalefet partileri, niyetlerini gösterebilecekleri icra alanlarında ki bunlar şu an belediyeler olarak öne çıkıyor bütüncül sosyal politikalarla kadınlara ulaşabilirler. Bu bir siyasi partinin seçmen olarak kadınlara yaklaşmasındansa, kamu idaresinin vatandaşıyla kuracağı ilişki daha fazla güven inşa eder. Yani işin aslı, kadın seçmenle güven inşa edilmesi gerekiyor.
AKP’nin geleceğinde kadın seçmenlerin rolünü nasıl görüyorsunuz? Parti içindeki kadın hareketlenmeleri veya yeni nesil muhafazakâr kadınların siyasal tercihleri, uzun vadede AKP’yi nasıl etkileyebilir?
Günün sonunda parti oylarının yarısı kadınlardan geliyor. Bu anlamda kadınların desteği oldukça önemli. AKP’nin değişmeyen ve ondan vazgeçmeyecek önemli bir seçmen tabanı da var ve bu oranın içinde kadınlar hala çoğunlukta.
Ancak genç kuşakla arasındaki mesafe de gittikçe açılıyor. Bir anlamda da muhalefet partileri ilk defa oy kullanacak genç seçmenle ve AKP’ye küsmüş seçmenle doğru bir iletişim kurdu son birkaç seçimde. Bunun ne kadar devam edeceği ve kalıcı olup olmayacağı ise bence hala bir soru işareti barındırıyor.
Kitapla ilgili detaylı bilgiyi buradan okuyabilirsiniz.
Nur Sinem Kourou hakkında
İstanbul Kültür Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesidir. Araştırmaları toplumsal cinsiyet ve siyaset ilişkisi, toplumsal cinsiyet karşıtlığı ve Türkiye’de kadınların siyasal katılımına odaklanıyor
Doktora sürecinde Yale Üniversitesi’nden Fox International Fellowship bursunu kazanarak misafir araştırmacı olarak bulundu. Burada liderlik, siyasal katılım ve sivil toplum konularında uluslararası araştırmalara katkıda bulundu.
Kourou, 2022 yılında Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezitarafından verilen Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü’nü kazandı.
Akademik çalışmalarının yanı sıra British Academytarafından desteklenen Türkiye’deki ultramilliyetçi aktörler üzerine yapılan bir araştırmada Doktora Sonrası Araştırmacı olarak görev aldı.
(EMK)