Leyla Şahin, İstanbul Üniversitesi'nin türbanla derslere girmesine izin vermemesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) din, eğitim ve ayrımcılıkla ilgili maddelerine aykırı olduğu iddiasıyla 1998 yılında Strasbourg mahkemesinde Türkiye'den şikayetçi olmuştu.
Şahin, İstanbul Üniversitesi'nden ayrılmasına neden olan 13 Mart 1998 tarihli YÖK'ün üniversitelerde kıyafet yönetmeliğinin AİHS ile bağdaşık olmadığı tezini işleyerek, bu uygulamayı "dini vecibelerini yerine getirme hakkına yönelik adil olmayan bir kısıtlama" olarak tanımlamıştı.
Şahin ayrıca, Türk devletinin eğitimde çoğulculuk ilkesine saygı duymadığı ve kendisine din ile eğitim arasında seçim yapma zorunluluğu getirildiği için eğitim hakkının da ihlal edildiği savında bulunmuştu. AİHM'ye sunduğu belgelerde "Türban takmayı Kur'an emrediyor" şeklinde bir ifade kullanan Şahin, Türk mahkemelerini de konuya ideolojik yaklaşmakla suçlamıştı.
Türkiye'nin tezleri
Türkiye adına bu davada Strasbourg'a 1999-2002 yılları arasında savunma veren Ecevit hükümeti ise türban yasağının üniversitelerin laik yapısını koruma amacı taşıdığı tezini işlemişti.
Söz konusu savunmalarda, yasağın yasal temelinin olduğu, hedefinin de üniversitenin dinsel tarafsızlığı muhafaza etmek ve daha geniş bir perspektifte de dinsel barışı korumak olduğu görüşü belirtilmişti. Türk hükümetinin savunmasında türban yasağının demokratik bir toplumda gerekli olduğu vurgulanarak, "üniversitede eğitim yapmayı seçen Leyla Şahin laiklik ilkesinin yükümlülüklerini de hür iradesiyle kabullenmiştir" ifadelerine yer verilmişti.
AİHM Türkiye'yi haklı buldu
AİHM'nin gerekçeli kararında Türk hükümetinin sunduğu tezler tümüyle destek gördü. Davaya bakan AİHM 4. dairesinin 7 yargıcı, oybirliğiyle aldıkları kararda, İstanbul Üniversitesi'nin türban yasağının laiklik ve eşitlik ilkeleri üzerine kurulu olduğunu belirterek, Anayasa Mahkemesi'nin laikliğe ilişkin içtihatlarının Strasbourg mahkemesi tarafından da benimsendiği vurguladılar.
AİHM böylece, Refah Partisi kararında olduğu gibi, laikliğin korunmasının Türkiye'de demokratik sistemin muhafaza edilmesi için gerekli olduğunu bir kez daha kararlarına yansıtmış oldu.
Strasbourg mahkemesi, daha da ileri giderek, üniversitelerde türbanın yasaklanmaması halinde türban takmayanlar üzerinde baskı oluşabileceği yorumunu getirdi ve Türkiye gibi nüfusunun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu ancak kadın haklarına ve laikliğe derinden bağlı olan bir ülkede bu yasağın "acil sosyal bir ihtiyaç" oluşturduğu görüşünü savundu. Mahkeme kararında, Türkiye'de türbanın son yıllarda politik sembol olarak kullanıldığı ve dini kurallar üzerine kurulu toplum modellerini ve sembollerini tüm topluma dayatmak isteyen aşırı politik hareketler bulunduğu da not edildi.
Emsal olacak
Bu tespit ve yorumlardan hareket eden Strasbourg yargıçları, İstanbul Üniversitesi'nin türban yasağı kararının ve Leyla Şahin'e bu çerçevede verilen cezanın "meşru" ve "demokratik bir toplumda gerekli" olduğu hükmünde bulundular.
AİHM'nin üniversitelerde türbanla ilgili bu ilk kararı Türkiye açısından olduğu kadar tüm Avrupa için de yeni bir içtihat oluşturuyor.
Köy boşaltma davaları
Strasbourg mahkemesi bugün ayrıca, 90'lı yıllarda terörle mücadele kapsamında güvenlik güçlerinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki köy boşaltma operasyonlarına ilişkin ilk kararını da verdi.
1994 yılında Tunceli'nin Hozat ilçesine bağlı Boydaş köyünden zorla çıkarılan ve ev ve malları güvenlik güçlerince tahrip edilen 15 davacı, 2002 yılında Türk hükümetine karşı Strasbourg mahkemesinde açtıkları davada haklı bulundular.
Strasbourg yargıçları, davacıların köylerinin boşaltılmasını, tahrip edilmesini ve geri dönüşlerine izin verilmemesini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin mülkiyet ve ailesel yaşama saygı maddelerine aykırı buldu.
Mahkeme buna karşılık davacıların 50 trilyon lirayı aşan maddi tazminat talebine olumlu yanıt vermedi ve davanın bu yönüyle ilgili kararını Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu konuda görüşülmekte olan yasa tasarısı hayata geçtikten sonra açıklayacağını duyurdu.
Köy boşaltma ve köye dönüşlerle ilgili olarak bugüne kadar Türkiye aleyhine Strasbourg'a 1500'den fazla başvuru yapıldı. Bu başvurular Strasbourg mahkemesinde Türkiye'ye karşı yapılmış başvurusu sayısının yüzde 25'ini oluşturuyor. (YS)