Fotoğrafların tamamı Tülin Daloğlu, Afganistan-2006
Herkesin Kabil’i merak ettiği bu dönemde değil, ta eskilerde, 2006’da Afganistan’da bulunan bir gazeteci Tülin Daloğlu. O günleri gazetecilik refleksi olarak hep aklında.
“Ben saha gazetecisiyim gezdiğim yerlerde gözlem yaparım, ‘uzmanıyım demem’ haddimi aşmak istemem” uyarısı ile sorularımızı yanıtlayan Daloğlu, “Afganistan ne zaman aydınlığa döner bilmiyorum. Bildiğim, yeniden karanlığına gömüldüğü. Bu sefer ki belki daha da acımasızca…” diyor.
Daloğlu’nu dinliyoruz...
"Her şey her şeyle hem denk hem de değil bu yaşamda"
“Saha gazetecisi olarak 35 yaşıma orada girmek istedim. ABD’nin Afganistan’daki müdahalesini yerinde gözlemlemek istedim.
"Ben 2006’da gittiğimde çok geri kalmış bir ülkeyle tanıştım. İçine girdiğim evler odalardan ibaretti. Alt yapıya dair hiçbir şey yoktu. Ev denilen odacıklarda musluktan akan su yoktu, elektrik yoktu.
“Çok üzücü bir tablo vardı. Böylesi bir tabloya baktığınızda, oradaki halkın zihinsel olarak da içinde yaşadıkları ortamla örtüşük olduğu çıkarımını yapabiliyorsunuz. Birlikte yaşam sürmeye kalksak, uyuşmazlıklarımızın insani değerlerimiz ötesinde zihinsel ve duygusal gelişim sebebiyle olduğunu; bu gibi farklılıkların da bazen nesiller boyu sürebileceğini bilmek gerekiyor.
"Amerikan politikalarının en büyük açmazı, müdahale ettiği yerlerde insanların hızla dönüşüp değişebileceği dürtüsü ile hareket etmesi. Ki bu da bilinçli bir taktik midir diye düşünmüşlüğüm vardır. Cevabı karışık, bu bağlamda konuyu ana sorunuzdan saptırmayayım.
“Kadın erkek ilişkisine gelecek olursak. Sizin benim gibi Türk kadınlarının günlük sorunları ile; Afganistan’daki erkek kadın dinamikleri çok farklı noktalarda. Mesela, iki üç gün önce Taliban, Kandahar’a girdi. İlk yaptıkları iş, 15 yaş üstü ve 45 yaş altı dul kadınların “envanterini” çıkartmak için duyuru yapmaktı. Afgan kadınları çaresizliklerine mahkûm edildiler
"Taliplerle evlendirecekler. Geçen 20 yıl boyunca hiç değilse bu eziyet, onların yaşamlarının doğrultusunda, daha makul bir hale doğru yol kat ediyordu. Şimdi, Türkiye’de de benzeri durumlar yok mu diye konuya basitleştirerek bakarsanız; varoluşun özünü ıskalayabilirsiniz.
"Her şey her şeyle hem denk hem de değil bu yaşamda. Bu da bunlardan biri. Afgan kadının çilesi bambaşka bir derinlikte. Haliyle onların da yaşamdan beklentileri bir kadın olarak sizinkinden farklı, elbette temel insani haklar olan güvenlik, eğitim meseleleri dışında söylüyorum.”
Afgan halkı
“Afganistan halkı diye bir halk kimliği yok aslında, hem etnik anlamda hem de eğitim anlamında homojen bir yapı değil. Çoğunluk eğitimsiz. Ama aralarında, geçen gece Hikmet Çetin’in de kurtulmasına aracı olduğu gibi çok eğitimli bireyleri var. Eski Afganistan Dışişleri Bakanı Rangin Dadfar Spantabey’den bahşediyorum.
"Kendisi ile çok uzun sohbet etme şansım olmuştu. Kendini çok iyi yetiştirmiş; herhangi bir Batı ülkesinde dahi siyaset yapabilecek kadar etkili ve donanımlı biri. Haliyle, Afganistan dediğinizde bunları da ayrıştırıp bakmak gerekiyor. Bunlar, ülkelerine öncülük yapacak karakterler. Ama insanın dönüşmesini, turbo hızında beklemek en büyük hata. Yaradan dünyayı böyle yaratmış. Herkes kendi payını yaşıyor; ve fakat çabaları izlemek, görmek, gözlemlemem önemli.
"Afganistan ne zaman aydınlığa döner bilmiyorum. Bildiğim, yeniden karanlığına gömüldüğü. Bu sefer ki belki daha da acımasızca…
Afganistandaydım çünkü
“11 Eylül saldırıları sonrası Amerika’nın Afganistan’a yaptığı müdahale ile Afgan kadının yaşadıklarını keşfettim. Öncesinde sanırım bu denli farkında değildim. Amerikanın, Afgan kadınlarını kurtarmış olması sanki bütün bu yaşanan terör saldırıları ve askeri müdahaleler sarkacındaki en umut veren şeydi — yaşama dair; etkilenmiştim.
"Kendi adıma 35 yaşımı önemsiyordum. Niyeyse işte “Yaş 35 yolun yarısı” gibi bir deyişden yola çıkarak, yarı yolu anlamlı kılmak istedim. Şimdi kaç yaşında olduğumu düşünün; inanın, bugün hiç de öyle düşünmüyorum. Rakamsal takibi bıraktım sanırım…
Afgan kadınları
“Ben yaklaşık 3 hafta kaldım. Doğum günümde o haftaların içinde yer aldı. Hakikaten kıymetli bir deneyim oldu. Gidip, görüp, sokaklarında dolaşıp, halkıyla sohbet edince ancak anlayabiliyorum mekanların ruhunu…
“Afgan kadınları… Hayli uzun boylular ve fakat bu alt yapı noksanlığı ve geri kalmışlık çok yıpratmış. Yeterli ve doğru beslenme yok. Yokluk içindeler. Sağlık sorunları var, yıpranmışlar — koşullar çok ağır.
“Afganistan altyapıda çok geride. Bu da doğrudan kadının yaşamını güçleştiren bir olgu. Günlük hayatınızı olumsuz etkiliyor.
“Kadınlarda eğitim için kesinlikle bir açlık var. Kendi yazımda da söz ettim. Şükriye Barakzai ile tanıştım orada. O da yer altı eğitimi örgütlemiş bir kadın.
"Çok etkileyici, cesur bir yüreği var. Ama yine de bu örgütlenen eğitimler, Türkiye’deki herhangi bir devlet okulunun eğitimi gibi değil. Bu farkların me olduğunu sanki bazen unutarak yaklaşıyoruz bu konulara. Halbuki bu nüanslar, yaşamın kendisi.
“ABD’nin ve NATO güçlerinin, Afganistan’da olduğu sürede Afganistan kadını avantajlı bir dönem yaşadı. Bu kısa zaman dilimini kaçı iyi kullanabilmiştir, bilmiyorum ama bu işin konuşulduğu kadar kolay olmadığını biliyorum. Bunun için istikrarlı, bilinçli, disiplinli bir çaba sarf etmek gerekir sanki. Yaşam da kaçına bu hakkı tanımıştır, bilemiyorum. Bunu başaran Afgan kadınları mutlaka vardır. Sadece genelleme yaparsak yanılsamış oluruz diyorum.”
“Bundan sonra ne olacak? diye sorduğumuzda şöyle diyor Daloğlu:
“ABD’nin oradan çıkmasının faturasını kuşkusuz kadınlar en ağır şekilde ödeyecek. 20 yıldır en azından envanter olmaktan birey olmaya doğru bir adım atmışlardı. Şimdi sadece çocuk üretim makinesi ve mutfak kölesi.”
“Kendi merkezimizden çıkmayalım”
Daloğlu son olarak şunu söylüyor:
“Herkesin affına sığınarak söylüyorum. Başkaları için üzülürken kendi merkezimizden lütfen çıkmayalım. Biz Afganistan’ın iyiliğini istiyoruz, elbette. Oradayken Atatürk Hastanesi’ni ziyaret etmiştim. Halka sürekli bir anımsama sağlıyor. Haliyle de Türkiye’nin geçmişten gelen güzel ve anlamlı bir siyasi kapitali var Afganistan’da. Ama zamanlar farklı; günün koşulları bambaşka bugün.
“Bu şekilde zihin haritası olan bir yapıdan da Türk kadını korumak gerektiğini düşünüyorum. O yüzden sınır güvenliğimize dikkat etmek gerekli. Biz, kendi anavatanımızda zaten yeterince zorluğumuz var; üstüne bir de bunu ekleme ihtiyacımız sanki yok…
"Dini konuları tartışırken de dinin tekil bir yorumdan ibaret olmadığını; herkesin zihinsel ve duygusal gelişmişliği oranında dini yorumladığını; deneyimlediğini de belirtmek isterim. Bakın burası çok önemli diyim, çünkü Taliban’ın gelişi laikliğin de önemini vurguluyor. Bu bağlamda dilerim Türk toplumu, çoğunlukta, Atatürk’ün bize armağan ettiği bu Cumhuriyet’in kıymetine yine ve yeniden vakıf olsun."
TIKLAYIN - Taliban başkent Kabil'e girdi
(EMK)