Yeşim Ustaoğlu'nun Sundance Uluslararası Film Yapımcıları ve Avrupa Bölümü Senaryo ödüllerini alarak yola çıktığı, 2004 İstanbul Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü'nü alan ve başrolündeki Rüçhan Çalışkur'a En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü kazandıran filmi "Bulutları Beklerken"; tarihi bir dönemi, bir kadının hikayesiyle ve Karadeniz'in büyülü atmosferiyle anlatıyor bize. Filme dair merak ettiklerimizi de Ustaoğlu yanıtlıyor.
Senaryoyu Petros Markaris'le yazdınız. Çıkış noktanız neydi, nasıl şekillendi senaryo?
Bulutları Beklerken'in esin kaynağı, Andreadis'in yazdığı "Tamama" isimli eser. Epik bir roman aslında, ama gerçek bir hikayeyi anlatıyor. Tamama'nın burada kalışı ve göç nedeniyle ailesinden ayrılışını konu ediniyor. Romanda beni en çok etkileyen şey; Tamama'nın evlatlık edinilmesinin üzerinden yıllar geçip de Tamama yaşlı bir kadın olduğunda, konuşmaya başlaması ve bütün ailenin, onun hangi dilde konuştuğunu anlayamamasıydı. Bunun üzerine ben kendi hikayemi oluşturdum, senaryomu hazırlamaya başladım. Petros'la ilişki kurdum ve ona gösterdim yazdıklarımı. Petros'u tercih etmemin nedeni; onun Türkçe bilmesi, burada doğup büyümüş, hayatının yirmi yıldan fazla bir zamanını burada geçirmiş, bizim kültürümüzle Yunan kültürünü çok yakından tanıyan ve ayrıca senarist olarak da başarılı biri olmasıydı.
Bir senaryoyu iki kişi yazmanın ne gibi getirileri var?
Beyin fırtınası açısından baktığımızda, çok fikir açıcı. Başkaları nasıl yapıyor bilmiyorum; ama bizim yöntemimiz birlikte yazmaktan çok, birlikte tartışmaktı. Tartışmalar doğrultusunda ben, yazdıklarımı sürekli yeniliyordum.
Hikayeyi oluştururken en çok hangi aşamalarda zorlandınız?
Senaryo, psikolojik bir drama ve çok içsel bir hikayeyi, bir iç hesaplaşmayı anlatıyor. Benim oturtmaya çalıştığım yapı, bir psikolojik iç gerilimdi. Karakteri oluşturmak, ona derinlik kazandırmak, gerçekçi olabilmek kolay bir iş değil. Ama ben bunun üzerinde çok durdum, Petros da bana yardımcı oldu. Ayrıca hikayenin diğer karakterleri ve yan örgüleri ile Karadeniz'in bütün özellikleri, hala yaşayan gelenekleri gibi alt katmanları çok gerçekçi ve incelikli anlatabilmek için, Karadenizli olmama rağmen sil baştan ciddi bir tarihsel araştırma süreci yaşadım.
Tarihi bir bilgiyi aktarıyorsunuz filmde; üstelik de dile getirilmeyen ya da dile getirilmekten kaçınılan bir bilgi... Cesur davrandığınızı düşünüyor musunuz?
Öyle de denebilir. Ama bunu seyirciler takdir etmeli. Bana kalırsa, bu artık yapılmalıydı. Daha önce söylenememiş sözlerin şimdi söylenmeye başlaması, hepimiz için olumlu. Geç kalınmış tartışmaları yavaş yavaş gerçekleştirmeye başladık.
Konusuna dair şimdiye kadar aldığınız eleştiriler ne yönde?
Basının tavrı şu ana kadar olumlu. Aslına bakarsanız, Güneşe Yolculuk'a olan ilgiden daha yoğun bir ilgi var bu filme. Bu da bir değişim süreci yaşadığımızın göstergesi. İlginç bir tespit benim için; şimdiki söyleşilerde bana Güneşe Yolculuk hakkında sorular soruyorlar. Yapıldığı dönem konuşulmadığı için, herkesin hevesi kursağında kalmıştı, kimse onunla ilgili tek bir şey sormamıştı bana.
Bulutları Beklerken, iki kardeşin yüzleşme anının duygu yoğunluğuyla aniden bitiyor. Seyircinin neyle yüzleşmesini istediniz bu sonla?
Siz ne düşündünüz? Ben de çok merak ettim.
Bir yoğunlaşma yaşadım ve rahatsızlık hissi uyandırdı bende film. Siz neyi vermek istediniz?
Ben, melodrama kaçacak yoğunluk yaşamasını istemedim seyircinin. Bundan sonra ne olabilir diye iki üç şey akla geliyor. Yeniden bir araya geliş ya da her şeyi yeniden masanın üstüne koyup tartışmak, birbirini anlamaya çalışmak... 'Ayşe kalacak mı', 'gidecek mi', 'nereye ait' gibi soruları, seyircinin sormasını isteyeceğim bir açılımla bıraktım. Net bir final olsaydı, yani sadece sarılmayla bitirmiş olsaydım, diğer soruları kendinize sorma fırsatını bulamayacaktınız. Seyirci de benim istediğim aktif seyirci olmaktan çıkıp alıştığımız, pasif seyirci konumunda olacaktı. Şimdi sanırım herkes, benim de kendime sorduğum soruları sorarak salondan çıkacak. Acaba ne oldu ve Ayşe nereye ait?
Neden amatör oyuncularla çalışmayı tercih ediyorsunuz? Zor olmuyor mu bu?
Hiçbir zorluğu yok. Amatör oyuncular, kendilerini ifade edebilmek açısından çok yetenekli ve çok zengin olabilirler. Yeter ki doğru insanı bulup yerleştirin oraya ve kendinden farklı bir karakteri yapmasını istemeyin ondan.
Oyuncularınızla nasıl bir dil kuruyorsunuz onları yönetirken?
Onların konsantre olmasını sağlamak benim yaptığım en önemli iş. Çocukla çocuk, teyzeyle teyze, anneyle anne, dedeyle dede olmayı becerebilmek herhalde bu işin anahtarı. Bir yandan da yönetmen olarak ortaya koyduğunuz birtakım oyuncu yönetme teknikleri var, ama karşınızdaki kişiye göre de çok değişiyor bu durum. Etrafındaki her şeyi unutup kendi karakterine konsantre olabilen herkes, çok iyi oyuncu olabilir. Bunu sağlayabilmek önemli.
Senaryonuz, filminiz ve oyuncunuz ödül aldı. Bu ödüllerin, motive etmenin dışında ne gibi getirisi var sizce?
Seyircinin bu filmi görmesi ve değerlendirmesini sağlamak açısından tabii ki önemli. Ama filmi gösterim zamanında seyirciye yakınlaştıran şey, seyircinin kendi kendine yarattığı fısıltı, kulaktan kulağa yayılması.
Film; Yunanistan, Almanya, Fransa, Türkiye ortak yapımı. Bu bir aradalığı nasıl sağladınız?
Senaryo ortaya çıkmaya başladığı zaman, benim bağlantı kurduğum prodüksiyon şirketlerinden de ilgi oluşmaya başladı. Bu, tamamen senaryoya bağlı. İnsanlar onu okuyup iyi bir film olabileceğine ikna oldularsa buna yatırım yapmayı istediler.
Yabancı yatırımcılarla ortak çalışıp Türkiye tarihinin gizli kalmış, dile getirilmeyen ya da dile getirilmekten kaçınılan bir yönünü anlatıp eleştiri getirmek, politik bir film yapmak, eleştirilmenize neden oldu mu? Tepki alabileceğinizi düşüyor musunuz?
Bundan yana korkum yok. Eleştiri zeminini böyle dar bir alanda tutmak isteyen, filmin kendi gerçeğini görmemiş olur zaten. Finans açısından bakarsanız; Türkiye'de bu, çok sınırlı. Ulaşabileceğiniz özel bir sinema fonu, ancak şimdilerde kültür bakanlığının yeni oluşturduğu bir şey belki. Kaldı ki biz, bakanlık desteğini de aldık. Televizyonların bana özellikle dayattığı, raiting kuralına dayalı sistemlerle de çok ilgili değilim; kendi bağımsız fikrini söyleyen bir yönetmenim. Bunun için de bütün dünyanın sinemacılarının yararlandığı fonlardan destek aldım.
Yabancı sinemacılarla çalışmanın sizin sinemanıza katkısı nedir?
Yıllardır benimle ortak çalışanlar vardı aralarında. Sinema, çok bireysel bir birim aslında; ama bir noktadan sonra kendi beyninizde oluşturduğunuz biçimi yaratırken, bazı insanların teknik desteğine ihtiyaç duyuyorsunuz. Ben daha çok teknik elemanların dışarından gelmesinden memnunum. Bu, dışarıdaki fonlardan aldığım desteğin geri ödeme kotasıyla da alakalı. Aslında görsel açıdan yeni teknikler yeni öğreniliyor bizde, ama ses konusunda zayıftık uzun zamandır. Dolayısıyla dışarıdan bir sesçiyi tercih ettim. Görüntü yönetmenliği bizde fena değil aslına bakarsanız, ama dışarıdan çok yetenekli ve profesyonel görüntü yönetmenleriyle çalıştım.
Sinemada kadın gözünün farklı şeyleri gördüğü ya da gösterdiğini düşünüyor musunuz kadın sinemacı olarak?
Çoğu kez, kadın duyarlılığı var mı diye başka kadın sinemacılar için söylendiğinde, kendim için de olabildiğini gördüm. Bazen bakıyorum, Türkiye'de adamların pek de yapmadığı şeylere el atmışım sanki. Onun da takdirini siz verin ya da onlar versin.
Sessiz, sakin bir mizacınız var. Biz sinema yönetmenlerini agresif ve gürültülü insanlar olarak biliriz daha çok. Sette otoriteyi nasıl sağlıyorsunuz, ağırlığınızı nasıl koyuyorsunuz?
Aslında sükunet en büyük otorite. Yaptığınız işe ne kadar hakimseniz, o kadar az gürültü koparıyorsunuz. Agresif olmaya gerek kalmıyor. Yaptığınız işe ve kendinize güven duymadığınız zaman, ona buna bağırmaya başlarsınız. Bu konuda tecrübem var. Ama etrafınıza güven vererek, sükunet içinde yürütürseniz işi; herkes size saygı duyar, sizi sever, çok da iyi çalışır. Kendiniz ve oyuncularınız açısından konsantre olma ortamını daha iyi sağlarsınız.
Bulutları Beklerken, artık gösterime giriyor ve onunla işiniz bitti gibi görünüyor. Bundan sonra sizden neler bekleyeceğiz?
Üç dört projeyle uğraşıyorum. Üç hikayenin iç içe geçeceği, Karadeniz'le bağlantılı bir belgesel drama hazırlıyorum. Bir de prodüksiyonla uğraşıyorum. İlk defa yönetmenlik yapacak bir arkadaşımı desteklemeye karar verdim. Ayrıca uzun metrajlı film çekmek için iki senaryom var. (MT/BB)