Bu sözler, Kadının İnsan Hakları ve Yeni Çözümler Vakfı'ndan Müjde Bilgütay'a ait.
Bilgütay, AB sürecinin kadınlar yararına bir konjonktür oluşturduğuna, kadın örgütlerinin de tecrübeli ve hazırlıklı oluşları sayesinde süreci değerlendirdiklerine inanıyor.
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Dr. Selma Acuner de, Bilgütay'la aynı fikirde.
"TCK'da, İş Kanunu'nda, Medeni Kanun'da yapılan değişikliklerde kadınların çalışmalarının payı çok büyük. Ancak AB treni uzaktan görünüp hızla geliyor olmasaydı, süreç bu kadar hızlı işlemeyebilirdi" diyor Acuner; "AB'yi kutsallaştırmamak, ancak etkisini de görmek gerek" diye de ekliyor.
AB'nin yıllık raporlarının "Genişleme" başlıklı bölümlerinde "Kadın-erkek eşitliği sağlanmadan tam üyelik olamaz" ibaresinin yer aldığını hatırlatan Acuner, kadın erkek eşitliğinin Kopenhag Siyasi Kriterleri arasında bulunduğuna da dikkat çekiyor.
"Türkiye müzakerelere başlamak için bu kriterleri yerine getirmek ve ulusal programında vaat ettiklerini gerçekleştirmek zorunda" diyen Acuner, Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün (KSSGM) Teşkilat Yasası'nın da bu çerçevede 2004'ün ikinci çeyreğine kadar çıkartılması gerektiğini vurguluyor.
Acuner'in en önemli eleştirisi ise, AB Komisyonu'nun düzenlemelerin içeriğini yeterince değerlendirmemesi; "Komisyon düzenlemenin yapılmış olmasını yeterli buluyor, bu da işleyişte sorunlar yaşamamıza neden oluyor" diyor.
Bilgütay ve Acuner'in AB üyelik sürecinde yapılan düzenlemelere, Türkiye'nin AB'den müzakere tarihi alabilmesi için gerekli kriterlerin yerine getirilip getirilmediğine ve yapılması gerekenlere ilişkin değerlendirmeleri şöyle:
Bilgütay: Tarih verilmese de gelişmeler durmaz
* Yasal düzenlemeler hızla tamamlanmalı. Tek başına yeterli olmasalar da yasal düzenlemeler, sivil toplum kuruluşlarının çalışabilecekleri bir zemin oluşturdukları için çok önemli.
* Bugüne kadar yapılan düzenlemelerde, sorun yaşadık. Anayasanın 10. maddesinde devletin fiili eşitliği sağlamak için pozitif ayrımcılık ilkesini ifade etmesi çok önemliydi. Bu gerçekleşmedi.
* Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) bekaret testi yasaklanmadı, namus cinayetleri korunuyor, ayrımcılık maddesi gerektiği şekliyle düzenlenmedi. Bu eksikliklerin en kısa sürede düzeltilmesi gerekiyor.
"Düzenleme yetmez, önlem almak gerekli"
* AB'ye giriş sürecinde, kadın-erkek eşitliği siyasi kriterler arasında geçiyor. Bir aday ülkenin fırsat eşitliği mevzuatını AB müktesebatı ile uyumlaştırmadan tam üye olamayacağı görülüyor.
* Türkiye'nin eşitlik politikaları konusunda önlem almayı geciktirmesi, tam üyelik müzakerelerini de geciktirir. Bu nedenle, yasal düzenlemeler tamamlandıktan sonra, devletin bir çalışma planı oluşturması gerekli.
* Aralık'ta Türkiye'ye müzakere tarihi verilirse, bu reformların ve yasal düzenlemelerin hızlanması, yeni çalışmaların ve gelişmelerin yaşanması anlamına gelecektir.
* AB tarih vermezse, tüm gelişmelerin bir anda kesileceğine inanmak istemiyorum. Kamuoyu oluştu, basın bilinçlendi, kadın örgütleri tecrübe ve beceri kazandı. Dolayısıyla, gelişme AB tarih verse de vermese de sürecektir, ancak işimiz güçleşecektir.
Acuner: Kadın erkek eşitliği, Kopenhag Kriterleri arasında
* Türkiye'de Medeni Kanun konusunda kadın örgütleri yıllarca çalıştı, fakat Meclis'ten olumlu tepki alamadı. 2002'de AB Uyum Paketleri geçmeye başladı, 2003'te Medeni Kanun değişikliği sağlandı.
* AB, kadın politikaları açısından çok şey ifade ediyor. AB Müktesebatında kadın-erkek eşitliğinin sağlanması yönünde düzenlemeler yer alıyor ve tüm aday ülkeler, mevzuatını AB'ye uyumlu hale getirmek zorunda.
* Kadın erkek eşitliği, Kopenhag Kriterleri altındaki siyasi kriterler arasında. Türkiye müzakerelere başlamak için bu kriterleri yerine getirmek zorunda.
* En önemli zorunluluk, Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün (KSSGM) Teşkilat Yasası'nın 2004'ün ikinci çeyreğine kadar çıkartılması.
Teknik düzenleme yapıldı, içerik sorunlu
* Anayasa 10. maddesi düzenlenirken olumlu bir açılım sağlandı, ancak eksikliklerin giderilmesi için önümüzde daha çok yol var.
* Medeni Kanun'da değişiklikler yapıldı, ancak edinilmiş mallara katılım konusundaki düzenlemeler olumsuz.
* TCK düzenlendi, ama bekaret kontrolleri kalkmadı, namus cinayetleri kavramı yerleşmedi, kadını bir birey değil de ailenin parçası olarak gören zihniyet sürüyor. Yani, TCK'da beklentilerimiz karşılanmadı.
* İş Yasası'na "İş Yerinde Cinsel Taciz" kavramı, AB sayesinde girdi. Çünkü, Konsey Direktifleri arasındaydı. Ancak öyle bir düzenleme yapıldı ki, kavram kanunda yerini bulsa da içerikteki eksiklikler giderilmedi. İşyerinde cinsel taciz bugün, işten atılma gerekçesi olarak kullanılıyor.
* Sorun şu ki, AB Komisyonu, işin teknik yönüne bakmakla yetiniyor. Yani, içeriğiyle derinlemesine ilgilenmeden düzenlemenin yapılmış olmasını yeterli görüyor. Bu da, işimizi güçleştiriyor.
* Şeklen düzenlemeler yapılsa da işleyişte sorunlar yaşanıyor. Bu aksaklıkların da müzakerelere başladığımız zaman düzeltilmesi gerekiyor.
Müzakerelere başlayamazsak...
* Türkiye'de kadın sivil toplum örgütleri çok inançlı çalışıyor, fakat sonuçta bu iktidarın göstereceği siyasi kararlılığa bağlı. AB, iktidarı siyasi kararlılık göstermek zorunda bıraktı. AB'ye girme istekliliği, böyle bir siyasi kararlılığı oluşturdu. Aralık'ta müzakerelere başlayamazsak, bir ivme kaybı yaşanabilir.
* Ancak, Türkiye, teknik olarak gerekli kriterleri yerine getirdi, TCK'daki değişiklikleri gerçekleştirip KSSGM Teşkilat Yasası'nı da çıkarırlarsa, sorun yaşanmaz. Türkiye, müzakere tarihi alacaktır.
Müzakere tarihi alınırsa...
* Aralık'ta müzakere tarihi alınırsa, süreç daha da hızlanacak. AB 76 sayılı direktif, ayrımcılığı önleyecek "eşitlik birimleri" oluşturulmasını öngörüyor. Yani "kadın-erkek eşitliği ombud"u oluşturulması gündemde. Ombudun izleyeceği bir "eşitlik çerçeve yasası" oluşturulması şart.
* Bu arada, Anayasanın 90. maddesinde yapılan değişiklikle, ulusalüstü anlaşmalar ulusal kanunların üstüne çıktı. Eşitlik Çerçeve Yasa oluşturulana kadar, ombud CEDAW hükümlerini dikkate alabilir.
AB ülkelerinde durum
* AB, "yerindelik ilkesi" gereğince, sosyal politikaların düzenlenmesini ağırlıklı olarak hükümetlere bırakıyor. Direktifler ve siyasi kriterler dışında kalan sosyal politikalar, AB ülkelerinde de eksik ve sorunlu. Örneğin, çocuk bakım hizmetleri, İsveç, Finlandiya, Hollanda, Danimarka gibi kuzey ülkeleri dışındaki pek çok ülkede hâlâ sorun.
* Türkiye'de de benzer sorunu yaşayan bizler, AB tarafındaki meslektaşlarımıza çocuk bakım direktifi çıkartılabilmesi için görüş veriyoruz.
* AB, sonuçta bir ekonomik birlik olarak kurulduğundan, en önemli önceliği kadınların sorunlarını çözümlemek değil. Buna rağmen, 1997 tarihli Amsterdam Anlaşması ve sonrasında yaşanan süreç, sosyal politikalar açısından önemli kazanımlar getirdi. Gün geçtikçe çıkan programlar, kadınlar lehine durumlar yaratıyor. (BB)