Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile İran arasındaki gerilim, özellikle nükleer anlaşma ve yaptırımlar ekseninde yıllardır devam ediyor.
Bugün, İran’daki reformcu Mesud Pezeşkiyan hükümeti ülke üzerindeki ekonomik baskıyı hafifletmek için ABD ile müzakere arayışında. Ancak iç siyasetteki bölünmeler ve ABD Başkanı Donald Trump'ın geçtiğimiz hafta imza attığı “Maksimum Baskı” politikası, ABD-İran ilişkilerini daha da karmaşık bir hale getiriyor.
Trump, 4 Şubat 2025'te, İran'ın nükleer silah edinmesini engellemek ve ülkenin "yurt dışındaki tehditlerini" azaltmak amacıyla "Maksimum Baskı" politikasını yeniden uygulamaya koyan bir Ulusal Güvenlik Başkanlık Muhtırası (NSPM) imzaladı.
Bu muhtıra ile İran'ın nükleer silah ve kıtalararası balistik füze edinmesinin engellenmesi, ABD tarafından "terör örgütü" kabul edilen gruplarla bağlarının etkisiz hale getirilmesi ve bu gruplara fon sağlamasının önüne geçilmesi planlanıyor.

Trump, İran'a yönelik yaptırımları geri getirdi
Peki, bu gelişmeler İran’ın dış politikasını nasıl şekillendiriyor? Trump'ın yeniden bir yaptırım uygulaması ne anlama geliyor? Pezeşkiyan hükümeti farklı bir strateji ile bu döngüyü kırabilir mi? Bu soruları Yeditepe Üniversitesi'nde siyaset bilimci ve İran uzmanı Dr. Ezgi Uzun Teker ile konuştuk.

İran iç siyasetinde bölünmeler ve müzakere arayışı
Pezeşkiyan hükümeti, Trump döneminde askıya alınan yaptırım müzakerelerini yeniden canlandırmayı hedefliyor. Pezeşkiyan’ın ekibinde, 2015 nükleer anlaşmasını yürüten reformcu isimlerden biri olan Cevad Zarif bulunsa da İran’ın iç siyaseti, müzakerelere karşı net bir uzlaşı içinde değil.
İran Dini Lideri Ali Hamaney, Pezeşkiyan hükümetine ve ekibine doğrudan müzakere yapmamaları yönünde çağrıda bulunarak, "ABD ile bir daha aynı çıkmaza girmek onursuzluktur" açıklamasını yaptı.
Meclisteki en muhafazakâr gruplardan biri olan Paydari Bloğu da müzakerelere karşı bir tutum sergilerken, İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf gibi bazı muhafazakâr isimler dahi ekonomik darboğazı aşmak için ABD ile müzakere edilmesi gerektiğini savunuyor.
Ezgi Uzun Teker, bu durumu şöyle değerlendiriyor:
İran’da ekonomik kriz, reformcuları ve muhafazakârları ortak bir noktada buluşturdu. Herkes, ekonominin ülkenin en büyük sorunu olduğu konusunda hemfikir. Ancak ABD ile müzakere konusunda görüş ayrılıkları devam ediyor. Meclisteki muhafazakar blok ve devrim rehberi maksimum baskı politikasına karşı müzakere etmenin İran’ı “onursuz” göstereceğini düşünüyorlar.
"Maksimum Baskı" politikası ve Trump faktörü
Trump döneminde İran’a yönelik "maksimum baskı" politikası, Tahran’ın bölgesel faaliyetlerini sınırlandırmayı hedefliyordu. Yeni imzalanan yaptırım paketi de büyük ölçüde Devrim Muhafızları’nı zayıflatmayı ve İran’ın bölgedeki milis güçlere sağladığı fon akışını kesmeyi amaçlıyor.
Bu noktada, İran’ın uzun süredir karşı karşıya olduğu bir başka sorun da FATF (Financial Action Task Force) üyeliği. FATF, kara para aklama ve terör finansmanını önlemek amacıyla oluşturulmuş uluslararası bir kuruluş. İran, uzun yıllardır FATF'nin kara listesinde yer alıyor. Bu durum, ülkenin küresel finans sistemine erişimini kısıtlıyor.
Teker, Cevad Zarif gibi reformcu isimlerin, İran’ın bölgesel milis gruplara sağladığı kaynakları keserek ülkeyi güçlü bir aktör haline getirmeyi savunduğunu, ancak yeni yaptırım paketinin, İran’ı FATF sürecinde belirsizliğe sürüklenebileceğini belirtti.
İsrail ve İran diasporasının rolü
İran’a yönelik baskının arkasında yalnızca ABD’nin resmi politikaları değil, aynı zamanda İsrail ve İran diasporasının lobi faaliyetleri de var.
Teker’e göre, İran eski şahı Rıza Pehlevi’nin oğlu Alireza Pehlevi gibi isimler, doğrudan İsrail yanlısı bir çizgi benimseyerek İran’a karşı sert politikaların sürdürülmesini savunuyor. İsrail’deki güvenlik çevreleri ise İran’ın nükleer tesislerine yönelik bir müdahaleyi ciddi şekilde değerlendiriyor.

İsrail’in bölgedeki güvenlik kaygıları ve İran’ın askeri kapasitesine yönelik tehdit algısı, ABD ile müzakere sürecini doğrudan etkileyen faktörlerden biri.
Ezgi Uzun Teker, bu noktayı şöyle değerlendiriyor:
İran, askeri kapasitesini büyük ölçüde genişletti ancak ekonomik olarak ciddi bir sıkışmışlık içinde. İsrail ve ABD’deki İran karşıtı gruplar, nükleer tesisler ve hatta rejime yönelik bir müdahaleyi gündemde tutmaya çalışıyorlar.
Nükleer anlaşmadan yaptırımlara: İran’ın müzakere öncelikleri
İran için artık en büyük mesele nükleer program değil, yaptırımların kaldırılması. Müzakerelerde ABD ve İran’ın farklı öncelikleri olduğuna dikkat çeken Teker, ekonomik yaptırımların kaldırılmasının İran için bir "itibar meselesi" olduğunu kaydetti:
İran’ın nükleer silah kullanmamasına dair dini bir fetva var ve yetkililer, NPT’yi (Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması) imzaladıklarını vurguluyor. Ancak ABD için temel mesele hala nükleer silahsızlanma. Öte yandan İran için müzakerelerin ana konusu, ekonomik yaptırımların kaldırılması ve bu artık bir itibar meselesine dönüştü.
2018’de Trump yönetimi anlaşmadan çekilirken, İran’ın Devrim Muhafızları aracılığıyla Hamas ve Hizbullah gibi gruplara fon aktarmasının ABD ve İsrail’in bölgesel çıkarlarına tehdit oluşturduğunu savunmuştu. Bu argüman, bugün hâlâ Washington’un politikasını şekillendiriyor.
Belirsizliğin göbeğinde bir müzakere süreci
İran-ABD ilişkileri, müzakereler ve yaptırımlar ekseninde yeni bir döneme girerken, İran iç siyasetindeki gerilimler sürüyor. ABD’nin yeniden “Maksimum Baskı” politikasına yönelmesi, İran’daki bu iç dengeler önümüzdeki süreçte müzakerelerin seyrini belirleyecek.
(BG/EC)