19 Şubat'ta İstanbul Taksim Hill Oteli'nde Türkiyeli savaş karşıtları ile bir araya gelen Paris Üniversitesi öğretim görevlisi ve yazar Achcar, uluslar arası medyayı eleştirerek, "Kafa kesicilerin görüntüsü Bush'un işine geliyor ve 11 Eylül'den sonra Amerika Birleşik Devletleri (ABD) saldırılarını doğrular nitelikte görülüyor" dedi.
ABD Başkanı George W. Bush ile Fransa Cumhurbaşkanı Jaques Chirac'ın uzlaşmacı mesajlarını Achcar, "Aralarında görüş ayrılıkları varsa bunlar çıkar nedeniyledir. Her ikisi benim müttefikim değil, uluslar arası hareketle birlikle mücadele ettiğim düşmanımdırlar" diye değerlendiriyor.
Achcar, bianet'in sorularını yanıtladı:
ABD'nin Suriye veya İran'a saldırı olasılığı ABD ile Avrupa kamuoyunu birbirine yaklaştırabilir mi? Burada Birleşmiş Milletler'in (BM) rolü pasif olarak kalır mı?
Öncelikle beş daimi üye devletin veto hakkını elinde tuttuğu BM Güvenlik Konseyi'nin etkisinin oldukça az olduğunu söylemeliyim. Dolayısıyla, daimi üyelerden biri bir şey yapmak istediği zaman BM buna karşı çıkamaz.
Geçmişte Bosna ve Kosova'ya düzenlediği saldırılarda görüldüğü gibi, ABD'nin BM'nin onayına çok fazla ihtiyaç duyduğu da söylenemez. Yani, BM bir şeyi engelleme gücüne sahip değil.
Elbette uluslar arası kamuoyu çok önemli. Kamuoyunun Irak'ın işgali öncesinde öne çıkarak 15 Şubat 2003'te zirvesine ulaşan savaş karşıtı harekete, benzer bir soluk kazandırması daha da önemlidir. O tarihten sonra sönen bu hareket, bir daha etkisini yitirmemesi için bu kez daha uzun soluklu olmalıdır.
Savaş makinesi ve tüm dünya için bir tehdit olan ABD yönetimi, savaş karşıtı hareketin ABD ve dünyadaki savaş karşıtları ile bir araya gelmesiyle durdurulabilir.
Avrupa basınında İran ve Suriye'den söz edilirken, daha ziyade bu ülkelerdeki insan haklarının durumu ele alınır. Avrupa'da medyanın tekelleşmesinin ABD'nin saldırısı öncesinde Irak'taki durumun iyi anlaşılmasını engellediğini düşünüyor musunuz? Medyanın rolü ne olmalı?
Medya derken genelleştiriyoruz. Chomsky'nin tabiriyle fikir üretiminde en önemli rolü oynayan büyük sermaye medyası, bir anlamda ABD'nin savaş çabasına katkıda bulunuyor. Tüketicilerine eksik, hatta taraflı haber veriyor. Tarafsız haber yapmakla öne çıkan haberciler, üniformalı, işgalci birliklerle birlikte hareket ediyor... Demem o ki, çok ileri işbirliği noktalarına erişildi....
Bir örnek, Paul Bremer'e karşı Ocak 2004'te düzenlenen muazzam protesto gösterisinin medyada gördüğü ilgiyle, medyanın kafa kesicilere ve manyaklara gösterdiği ilgiyi bir kıyaslayın. Kıyaslanamaz bile.
İnsanların ezici bir çoğunluğunun, Iraklılarla onun yüzde 60'ını oluşturan Şiilerin, seçimler dolayısıyla ABD yönetimine gösterdiği tepkiden haberi yok, çünkü medya bunu görmedi. Sadece kafa kesiliyor, sadece insan kaçırılıyor ve başka bir şey olmuyormuş gibi. Bu tamamen gerçeğin çarptırılmasıdır.
Ne yazık ki, Batıda çok dikkatli insanlar bile, yaratılan bu imaja kendilerini kaptırıyorlar. Oysa ki Irak'ta yaşananlar ABD için de rahatsız edici. Kafa kesicilerin görüntüsü Bush'un işine geliyor ve 11 Eylül saldırılarını doğrular nitelikte görülüyor.
Demokrasi adına kitlelerin ABD işgalini protesto etmesi, Bush için rahatsız edici. Bu nedenle de, olayı boğmak için elden gelen yapıldı. Medya, haberi bozuyor. Gerçek her bozulduğunda, bu işgalcilerin işine geliyor. Fransa işgale karşı bir tavır aldıysa da, aynı şey Fransız medyası için de geçerli... Çıkar çatışmalarına rağmen egemenlik sistemi içerisinde temel bir birlikten söz edebiliriz. Büyük medya kuruluşları da bu sistemin bir parçası...
Durum, onlarca yıl öncesine göre daha iyi çünkü İnternet, haberin demokratikleşmesini sağladı. İnternet aynı zamanda küreselleşme karşıtları, barışseverler ve diğer gruplara da katkıda bulundu.
Aslında İnternet, büyük medya kuruluşlarının alternatiflerinin yaratılmasına da imkan veriyor; ancak b konuda yapılması gereken çok şey var. İlgili ülkelerden naklen tanıklıklar sağlamak için tüm bir ağın tamamlanması gerekiyor. Uluslar arası medyanın ilgili bölgelerde kendi muhabirleri varken alternatif medya bu imkanlara sahip değil.
Condaleeza Rice'nin ABD Dışişleri Bakanlığı'na getirilmesinin ardından Fransa ve Avrupa'nın verdiği uzlaşmacı mesajı nasıl değerlendiriyorsunuz? Uzlaşmanın şartı sizce ne olmalı?
Fransız hükümeti veya Jacques Chirac'ın yapabilecekleri beni pek bağlamaz. Chirac ve Bush'un ilişleri beni ilgilendirmez. Aralarında görüş ayrılıkları varsa da, her ikisi benim müttefikim değil, uluslar arası hareketle birlikle mücadele ettiğim düşmanımdırlar.
Dediğim gibi, onlar aynı sistem içerisinde yer alıp çıkar çatışması yaşayan taraflar. Bush'un köprüleri yeniden kurma isteği eski ukala ve tek yanlı yöntemle işleri sürdüremeyeceğini anlamasından kaynaklanıyor. Bu, ansızın radikal şekilde davranış değiştirecekleri anlamına gelmiyor, ama Bush'un ikinci kez ABD Başkanı seçilmesinden beri böyle bir eğilim görülüyor.
En son örneklerden biri, Avrupa için "Yaşlı Avrupa" ifadesi kullanan Donald Rumsfeld'in geçenlerde Münih'e giderek Avrupa'ya ile ilgili geçmişte sözünü ettiği "Yaşlı Avrupa" sözünün "Yaşlı Rumsfeld"de kaldığını söylemesi oldu. Şimdi yaşlı Rumsfeld ve genç Condoleeza ile köprülerin yeniden kurulmak istenmesi, var olan mantık içerisinde ancak endişe verici olabilir.
Örneğin, Fransa gibi ülkelerin ABD politikalarına katılmamasının esaslı bir anlaşmazlıktan değil çıkar çatışmasından kaynaklandığını görmek ve anlatmak, bu nedenle çok önemli. Şimdi Fransa'nın ABD ile yakınlaşmasını bir gelişme olarak görmek, bundan sonraki gelişmeleri yorumlamak açısından yanıltıcıdır. Paris, Berlin hatta Moskova'nın bile ABD ile hemfikir olması, bunun ardından iyi bir şeyler olacağı anlamına gelmez.
Rusya ve Fransa, Irak'taki çıkarları dolayısıyla bu ülkenin işgaline karşı çıktılar. Fransa'nın Afrika'daki, Rusya'nın Çeçenistan'daki emperyalist saldırganlığı isyan ettirici. Bu nedenle, bu insanların bir araya gelmelerine şaşırmamak lazım.
Büyük Ortadoğu Projesi etrafında ABD ile Fransa arasındaki anlaşmazlığı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu her iki ülkenin, Ortadoğu'daki ticari rekabetiyle ilintili. Silah ticaretinden tutun da sivil uçak satışına kadar, bir çok aşamada ticari rekabet içindeler.
Fransa'nın Saddam Hüseyin döneminde de Irak'la ayrıcalıklı ilişkileri vardı ve Irak, Fransa'ya borçlu kaldı. ABD ve İngiltere'nin Irak'ı işgal etmesine Fransa, kayıtsız kalamazdı. Şimdi bu konuda da anlaşmazlık yaşıyorlar. Irak'tan alacağı Fransa'ya göre daha az olduğundan, ABD borçları silmekte sakınca görmüyor. Burada da tam bir ikiyüzlülük ortaya çıkıyor.
Suriye veya İran'a olası bir saldırı veya Ortadoğu'da tansiyonun giderek yükselmesi öncesinde savaş karşıtı hareketin en etkili girişimi ne olabilir?
İran ve Suriye'ye yapılacaklar, Irak'tan bağımsız olmayacaktır. Bundan önce de, savaş karşıtı hareket Irak'ta yaşananları Filistin'le ilişkilendirdi. Hareketin farklı ülkelerdeki birimleri, Irak ve Filistin işgallerini "ikiz işgal" olarak gördü. Bu nedenle, savaş karşıtı cephe tek olmalı. Bu cephe ne kadar güçlü olursa, ABD'nin farklı yerlerde macera aramasına karşı o kadar yıldırıcı olabilir.
ABD Irak'ta o kadar güçlük yaşıyor ki, Ortadoğu'nun bir bölümünü vursa da işgal edebilecek güçte değil. Bu bölgenin Balkanlaşması tehlikesi de gündemde, ki bu İsrail'in tarihi emellerine uygun düşüyor. Lübnan'daki son gelişmeler, bu yönelimi doğruluyor.
Bu aşamada, ilgili halkların etnik, sivil veya din savaşlarının tuzağına düşmemeleri, birliklerini korumaları ve sorunlarına işgalci çözümlerin dışında çare bulmaları önem kazanıyor.
Savaş karşıtı hareketin eksikliği veya hataları nelerdir?
Savaş karşıtı hareket, kısa vadeli hedefler üzerine kuruldu. Kuruluş amacı, Irak'ın işgalini önlemekti. Bu bir hata idi. Irak'a saldırı hazırlıkları ve 11 Eylül'ün geniş etkileri gözönüne alınsaydı, işgali engellemenin imkansızlığı görülebilirdi.
Afganistan'dan sonra Irak ile süren saldırıların başka hedeflere yöneleceği dikkate alınarak uzun süreli bir mücadele stratejisi geliştirmek gerekirdi. Tek eylemle değil, eylemler takvimiyle hareket edilmeliydi ki, bu da yapılamadı.
Bu hareket yeniden yaygınlık kazanmalı ve bu kez uzun soluklu olmalı. ABD'nin içine düştüğü durumu iyi kullanarak onun Vietnam'dan çıkmasını sağlayan harekete benzer bir etki yaratılmalıdır. (EÖ/GS/BB)
(*) Lübnan doğumlu Gilbert Achcar, Fransa'da savaş karşıtı Agir contre la guerre (Savaşa Karşı Eylem) üyesi ve le Monde Diplomatique gazetesi yazarlarından. Türkiye'de, Barbalıklar Çatışması (Everest, 2002), Kaynayan Orta Doğu: Marksist Aynada Orta Doğu (İthaki, 2004) isimli kitapları yayınlandı.