Açık Toplum Vakfı’nın desteğiyle Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecini izlemek amacıyla kurulan Bağımsız Türkiye Komisyonu, “Avrupa’da Türkiye: Değişimin Kaçınılmazlığı” başlıklı üçüncü Türkiye raporunu açıkladı.
Haziran 2010 ile Ekim 2013 arasında müzakere sürecinde tek bir başlık açılmadığına dikkat çeken raporda “Müzakere sürecinde düşme hızına varan duraklama sadece AB’den kaynaklanmamaktadır, Türkiye de üzerine düşen sorumluluğu üstlenmelidir” görüşü yer aldı.
Bağımsız Komisyon, değişimin kaçınılmaz hale geldiğini vurgulayarak, her iki tarafa da “Müzakere süreci yeniden canlandırılmalıdır” çağrısında bulundu.
Bağımsız Türkiye Komisyonu
Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisarı’nın başkanı olduğu Bağımsız Türkiye Komisyonu’nda Almanya, Saksonya Eyaleti eski Başbakanı Kurt Biedenkopf, İtalya Dışişleri eski Bakanı ve eski Avrupa Komisyonu Üyesi Emma Bonino, Hollanda Dışişleri eski Bakanı ve Avrupa Komisyonu eski Üyesi Hans van den Broek, Polonya Dışişleri eski Bakanı Bronislaw Geremek, London School of Economics and Politicak Science eski Direktörü Anthony Giddens, Münih Güvenlik Konferansı Başkanı ve Almanya eski Dışişleri Bakanı Wolfgang Ischinger, İngiltere Dışişleri eski Bakanı David Miliband, İspanya Dışişleri eski Bakanı, Avrupa Konseyi eski Genel Sekreteri ve Avrupa Komisyonu eski Üyesi Marcelino Oreja Aguirre, Fransa eski Başbakanı Michel Rocard, Avusturya Dışişleri eski Genel Sekreteri Albert Rohan ile Istituto Affari Internazionali Başkan Yardımcısı Nathalie Tocci yer alıyor.
Raporda ne var?
Eski Büyükelçi Murat Sungar'ın moderasyonunu yaptığı basın açıklamasında Ahtisari, Bonino, Rohan, van den Broek ile raportör Tocci raporu kamuoyuna açıkladı.
Siyasi Reformlar, Ekonomi, Enerji ve Dış Politika bölümlerinden oluşan raporda Türkiye’deki siyasi reformlarla asker-sivil ilişkilerinde iyileşme sağlandığı, Kürt Sorunu’nun çözümüne ilişkin önemli adımlar atıldığı ancak ifade özgürlüğü ve insan hakları konusunda duraklama ve geri adımlar yaşandığına dikkat çekiliyor.
Türkiye’nin bir enerji merkezi haline gelmesi gerektiğini ve bunun için Enerji faslının açılması gerektiğini vurgulayan raporda “yenilenebilir ve nükleer enerjiye yönelme” vurgusu yapılırken devam etmekte olan nükleer enerji ve hidroelektrik santrallere değinilmiyor.
Türkiye ekonomisinin küresel kriz ile Euro krizini atlattığı ancak cari açık sebebiyle küçük krizlere hassas hale geldiği tespitinin yapıldığı raporda ekonomik istikrar için müzakere süreçlerinin devam etmesinin önemi vurgulanıyor.
Raporda yer alan tespitler şöyle:
"Türkiye'nin AB'ye her zamankinden fazla ihtiyacı var"
AB süreci
* Kendini bir krizin içinde bulan Avrupa’da genişleme isteği pek kalmamıştı. Türkiye’nin katılım sürecinin yavaşlaması yalnızca AB’den kaynaklanan bir durum değildi. Bu durumdan kısmen Türkiye de sorumluydu.
* Vize muafiyeti Türkiye ile Avrupa arasında önemli bir psikolojik engeli yıkacak, AB-Türkiye gümrük birliği anlaşmasının işleyişini kolaylaştıracak ve AB-Türkiye ilişkilerini daha sağlam bir zemine oturtacaktır.
* Farklı siyasi ve toplumsal grupları altında toplayabilecek bir AB şemsiyesinin eksikliği Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı sancılı siyasi dönüşümde kendisini hissettirmiştir.
* Güvenilir bir katılım süreci olmadığı sürece Türkiye kendisini Avrupa Birliği ile işbirliği yapmaya ve uyumlu hareket etmeye zorunlu hissetmeyecektir.
* Ayrıca Türkiye ve bölgesindeki yeni gelişmeler AB çıpasına her zamankinden daha fazla gereksinim duyulduğunu göstermektedir.
"Gezi yeni bir toplumsal sözleşme ihtiyacını gösterdi"
Siyasi reformlar
* Sivil-ordu ilişkileri açısından 2014 Türkiye’si geçmişteki durumuna göre çok farklı bir yerde duruyor ve ordu üzerindeki sivil denetim açısından Batı standartlarına yaklaşmış durumda. Ancak 2005 yılında fikirlerini şiddet içermeyen yollarla ifade etme suçundan cezaevinde bulunan kimse yok iken 2013 sonunda demir parmaklıklar arkasında 40 gazeteci vardı.
* Siyasi dinamikler yargıda bağımsızlığın ve tarafsızlığın ciddi biçimde zayıflamakta olduğuna dair kaygı verici işaretler vermektedir.
* Türkiye farklı siyasi güçler ve hükümet ile sivil toplumun önemli kesimleri arasında şiddetli kutuplaşmanın yaşandığı bir dönemden geçmektedir. Türkiye’deki siyasi kutuplaşmanın ilk kurbanı yeni sivil anayasa olmuştur.
* Gezi Parkı’nın gözler önüne serdiği şey, Türkiye’de müzakere açıklık ve hoşgörüye dayalı bir siyasi kültürü pekiştirecek yeni bir toplumsal sözleşmeye duyulan ihtiyaçtır.
"Hükütmetin piyasaya müdehalesi arttı"
Ekonomi
* Türkiye 2008’den bu yana küresel mali ve ekonomik krize karşı büyük bir dayanıklılık sergiledi. Ancak ihracattaki artış ithalat artışının gerisinde kalmış ve yüksek bir cari açığa neden olmuş, bu açık 2011 gibi istisnai büyüme yaşanan yıllarda Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYH) yüzde onuna kadar ulaşmıştır. Hükümetin piyasaların işleyişine günlük bazda yaptığı müdahaleler büyük artış göstermiştir.
* Türkiye’nin yapısal sorunları, bunları aşabilme olasılığı ve Türkiye ile AB ekonomileri arasındaki karşılıklı bağımlılık iç içe geçmiş olgulardır.
Enerji
* Doğu Akdeniz’de, İsrail ve Kıbrıs’ta kısa süre önce bulunan doğalgaz da Türkiye ile AB’nin enerji çeşitlenmesi stratejisinde bir unsur haline gelebilir. Olası bir çözüm hem Kıbrıs’ta LNG tesisi kurulması hem de İsrail - Türkiye boru hattının inşası olabilir. Türkiye’nin güvenilir ve verimli bir enerji merkezi haline gelmesi tartışmasız olarak Kıbrıslı Rumların yararına olacaktır.
"24 ve 24. başlıklar açılmalı"
Öneriler
* Bağımsız Türkiye Komisyonu olarak ilişkilerin yeni bir ivmeyle ilerleyebilmesi için katılım müzakerelerinde yargı ve temel haklar ve adalet, özgürlük ve güvenlik fasılları olan 23 ve 24. başlıkların açılmasının çok iyi bir başlangıç olacağına inanıyoruz.
* İçinden geçtiğimiz çalkantılı dönemde istikrarlı, demokratik ve müreffeh bir Türkiye, hem Avrupa Birliği’nin hem de Türkiye’nin daha önce hiç olmadığı kadar yararınadır. (EA)
* Raporun tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.