Kapıda başlayan kalabalık ve yoğun ilgiden arabanın kapısını kapatmayı unutmuşum. Koşarak kameramı açarken hala HDP Basın için kendimize ayırabildiğimiz bir yer olmadığını fark ettim. Öne geçmeye çalıştıkça muhabir arkadaşlar tarafından uyarılıyorum. Ya en yakın yerde ya da en uzak köşede çekim yapmak zorunda kalıyorum.
Bugün hem ODTÜ buluşmasına hem de 6 Mayıs anmasına katıldım. Karşıyaka’ya gittiğimizde ki ben mezarlıklara konulan isimlere hala alışamadım, inanılmaz bir kalabalığın ortasında kaldım. Birlikte geldiğim Ankara İl eş başkanı Lokman Ergün ve Sırrı Süreyya Önder’in keyifli muhabbetlerini dinledim.
Koşuyorlar
Arabadan indikleri an bütün HDP’liler Sırrı Süreyya Önder ve Lokman Ergün’ün ardından adeta koşuyorlardı. Neyse ki sık sık fotoğraf çektirmek isteyen, sevgilerini sunan, konuşmak el sıkışmak isteyen insanlar vardı da Sırrı Süreyya Önder duruyordu.
Lokman Ergün ve Sırrı Süreyya’nın araba muhabbetlerini dinlemenizi çok isterdim. Sıradışı bulunan her şeyi kendi aralarındaki özel bir dille sıradanlaştırmayı başarıyorlar. Aslında tüm mizah da buradan doğuyor. Şaşırtıcı değil akıcı bir mizah dili bu. Kesintisiz üstelik. Bir atışma halinde gerçekleşen diyaloglar birbiriyle uyumlu. Fakat arabayı süren İrfan Beyi güldüremediler. İrfan Bey’le sık seyahat ettikleri, her yere birlikte gittikleri belli.
Sırrı Süreyya: İrfan’da bizimle her eyleme etkinliğe geliyor ama katılmıyor.
Lokman Ergün: İrfan Abi niye katılmıyorsun?
Üçümüz gülüyoruz ama İrfan Abi katılmadığı gibi duymazlıktan geliyor. İrfan Abi espriyi beğenmedi diyorum, Lokman Ergün “Soğuk olunca gülmüyor” diyor ve biz yeniden gülmeye başlıyoruz. İrfan Abi ısrarla soğuk buluyor espriyi.
Haftalık program yapmaya başlıyorlar. Ancak Sırrı Süreyya bu programın yoğunluğuyla biraz dinlenmek için vakit koparmaya çalışıyor. Ardından patlatıyor espriyi “Lokman, beni zorlama, araştırmanın mümkün olmayacağı nedenler ileri sürerim” diyor.
Twitter olmasa
Sanırım yeterince anlaşılmıştır. Sırrı Süreyya ve Lokman Ergün moral ve motivasyonları yüksek bir şekilde seçim kampanyalarını yürütüyorlar. Şimdi konu sosyal medya. Sırrı Süreyya Önder bu konuda biraz dertli. Twitter demeyin bana diyor ve anlatmaya başlıyor Miro’yla olan hikayeyi.
Miro bir bebek. Henüz doğmuş bir bebek. Allı bebek, güllü bebek derken kim bilir belki de ninni okumak için belki altın takmak için Sırrı Süreyya, Miro’yu ziyarete gidiyor. Fakat çok yoğun bir programı olduğu için herkese o gün için görüşme sözü vermiş bulunuyor. Ve fakat Miro’yu da görmek lazım. Daha Miro’nun ciyaklamasını duyamadan dört bir yandan telefonlar geliyor, sitem ve alınganlık telefonları. Çünkü herkese verdiği randevu saatleri birbirine karışmış. Sırrı Süreyya önce ne olduğunu anlamıyor, henüz geldim, nasıl anladılar nerede olduğumu diye düşünürken Miro’nun babasının twitter üzerinden yayın yaptığı çıkıyor ortaya. Sırrı Süreyya gülüyor burada. “Bir yalanın ömrü twitter sayesinde bir buçuk dakikaya düştü” diyor.
100 kişi girdik 20 kişi çıktık
Lokman Ergün ve Sırrı Süreyya her yere koşar adımlarla gidip her yerden koşarak çıkıyorlar. Öne geçmek imkansızlaşınca sürekli sırt profilden detay almak zorunda kaldım. Fakat söylemem gerekiyor ki yetişemeyen sadece ben değildim. 6 Mayıs Anması’nda Karşıyaka’ya ya 100 kişi girdiysek çıkarken 20 kişiydik. Çünkü geri kalan seksen kişi mezarlıkta yolunu bulmaya çalışıyor, bu hızlı ikilinin ardından yetişmeye çalışıyordu.
“Oyumuz HDP’ye”
Farklı bayraklarla anmaya katılmış gençler bu ikiliye inanılmaz ilgi gösteriyor. Oyumuz HDP’ye diye yaklaşıp sohbet etmek isteyen kişi çok. Ben aralarda dolandığım için az çok kendi aramızda denilen konuşmaları da duyuyorum. İnsanlar aslında kendi aralarında epey güzel şeyler konuşuyorlar. Gözler gülüyor.
Anmanın ardından ODTÜ buluşmasına gittik yine hep beraber.
Festival gibi
Oradaki izdihamı anlatmak mümkün değil. Kenan İmirzalıoğlu, Kıvanç Tatlıtuğ gibi isimler çoktan silinmiş bence. Yerine Selahattin Demirtaş geçmiş.
Selahattin Demirtaş’ın ardından bağıran öğrenciler vardı, inanamadım. Tabi bağırabilirler ama kendimi Antalya Film Festivali’nde hissettim bir an. Bir defasında 49. kez yapılana katılmıştım, oradan biliyorum. Gözlerimle gördüm, Türkan Şoray olsun Salih Güney olsun vallahi tıpkı festivaldeki gibiydi. “Neden bu kadar sempatiksiniz, ne kadar şekersiniz, ne olur selfie çekelim, çocuğumu evde bırakıp geldim bir fotoğraf için” vb türde milyonlarca şey duymak mümkün. Abartmıyorum inanın.
Öğrencilerin ilgisi o kadar yoğundu ki boğulma, ezilme, solunum yolu enfeksiyonu gibi çeşitli sıkıntılar atlattım. Salon nefes alınamayacak denli kalabalıktı ve üstelik her bir kişi saniyede bin metre küp ter döküyordu. Jölesi akan saçlar, eriyen rimeller, mis kokulu terli bakışlar...
Salın sıcak, haydi çimlere
Derken ferahlatıcı büyük haber geldi hepimize, haydi denildi, fizik çimlere gidiyoruz. Koştum gittim çektim demek isterdim. Koşma kısmı her ne kadar doğru olsa da koştuğumla kaldım. Ezilmemek için sakin bir insan gibi davrandım. HDP görevlilerinin almaya çalıştığı önlem ve barikatlara her seferinde uzun açıklamalar yaptım; arkadaşlar ben de HDP basındanım, çekim yapmam lazım diyince yol veriyorlardı, bu defa genç arkadaşlar saolsunlar beni yormadılar, yol açtılar. Ordan gir, burdan çık derken en sonunda Selahattin Beyin yakın koruması olan arkadaşla göz göze geldik, imdat bakışlarımı anlayıp oh nihayet en azından arkada devrilmekten de kurtulup bana yardım etmesini gözlerim yaşararak ama duygularımı belli etmeyerek nihayete erdirdim. İyi bir noktada sabitledim kendimi. Sonra aniden ağaca çıkmış üç arkadaşla göz göze gelince durumumun çok iyi olduğunu anladım. İnsanlar taş toprak toz çimen ağaç ezilme boğulma demeden Selahattin Demirtaş’ı ve Sırrı Süreyya’yı dinlediler.
6 Mayıs anmasına ilişkin her ikisinin de söylediklerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Önder: Söz veriyoruz
"Türkiye halklarının devrim ve özgürlük yolculuğunun en güzel evlatlarından üçünü kaybettiğimiz günün yıldönümünde buradayız. Anıları önünde saygıyla şükranla büyük bir ödenmez borçluluk duygusuyla eğiliyoruz. Anılarını ve devrimci mücadelelerini kendi mücadelemizde yürütmek sözü veriyoruz."
Demirtaş: Daha kalabalığız
Özellikle 6 Mayısta buradayız ki, kendini sultan sananlar, kendini bu ülkenin hükümdarı zannedenler unutmasınlar! Denizler’i astığınız günden daha kalabalığız, daha çokuz!
Her kim ki, nerede direnmişse yakın tarihimizde ve geçmiş tarihimizde, her kim ki bizler adına sokakta ve meydanlarda, zindanlarda ve işkence tezgahlarında, Rojava’da Kobane’de Şengal’de nerede direnmişse, her biri bizim onurumuzdur. Ortak onurumuza sahip çıkması Türkiye’deki bütün ezilenlerin devrimcilerin ilericilerin boynunun borcudur. HDP kendi payına düşen bu sorumluluğu yerine getirme gayreti içerisindedir. Elbetteki hepsini tümüyle biz temsil ediyoruz iddiasında değiliz. Biz de bu temsili taşımaktan onur duyduğumuzu ifade edebiliriz. ODTÜ’lü arkadaşlarımın da bu tarihi mirası son derece görkemli bir şekilde sürdürüyor olduklarını görmekten de mutluluk duyuyoruz.”
7 Haziran’dan sonra
Ve burada hikayeyi sonlandırıyorum. Neyse ki mutlu sonla biten bir hikaye bu. Yaklaşık bin tane selfie çekiminden sonra arabalara binip genel merkeze dönebildik. Dönerken arabayı kullanan İrfan Bey değildi, bu defa Hasan Bey kullanıyordu. Hasan Bey, İstanbul’dan gelmiş. Üç yıldır Ankara’da yaşayan kızkardeşini görmüyormuş, fakat fırsat bulup bir türlü görüşememiş. Hep birlikte ona üzüldük ama elden ne gelir, 7 Haziran’dan sonra. (DÖ/HK)