Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 28 Şubat Davası'yla ilgili 3 bin 833 sayfalık gerekçeli karar açıkladı.
TIKLAYIN - 28 ŞUBAT DAVASINDA TUTUKLU SANIK KALMADI
28 Şubat dönemine ilişkin, "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak" suçundan 103 sanık yargılanıyordu. Davanın 13 Nisan 2018’deki son duruşmasında açıklanan karar ile dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir'in de aralarında bulunduğu 21 sanığa müebbet hapis cezası verildi, 68 sanık beraat etti, 14 sanık hakkında davanın ise düşürülmesine karar verildi.
TIKLAYIN - BİR DAKİKA KARANLIK VE 28 ŞUBAT
Dosya şu anda değerlendirilmek üzere istinaf mahkemesinde.
“Sanıkların gizlice ittifak etmiş̧ oldukları anlaşılıyor”
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Mustafa Yiğitsoy ile Üye Hakimler Turhan Kök ve Tuba Büyükşahin'in yazdığı gerekçeli karar dün tamamlandı.
Kararda, “Dava konusu olayda, hükümeti cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etme eylemini gerçekleştirmek üzere, bir kısım sanıkların önceden gizlice ittifak etmiş̧ oldukları anlaşılmaktadır” deniyor.
“REFAHYOL diye anılan 54. Hükümetin istifa ettirilmesi ile faillerin eylemleri arasında illiyet [nedensellik] bağı bulunduğu” belirtildi ve “faillerin fikir ve eylem birliği içinde ve bir organizasyon dahilinde atılı suçu işledikleri hükmüne varıldığı” ifade edildi.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Karadayı ve Genelkurmay 2. Başkanı Bir'in, “54. Hükümetin düşürülmesine yönelik tüm faaliyetlerden bilgileri olduğu ve suça iştirakleri konusunda mahkemenin tam bir vicdani kanaate vardığı” belirtildi.
Kararda, “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiçbir unsuruna demokratik düzeni ortadan kaldırma, askeri dikta kurulmasına yol açabilecek askeri müdahalede bulunma yetkisi vermediği” vurgulandı.
“Meşru hükümete baskı ve tehdit”
Gerekçeli kararda, 28 Şubat 1997'deki MGK'nın ardından yayımlanan basın bildirisinde şu ifadenin kullanıldığına dikkat çekildi: “Açıklanan bu esaslar aksine davranışların, toplumumuzda huzur ve güveni bozarak yeni gerginliklere ve yaptırımlara neden olacağı değerlendirilmiştir.”
Kararda, bu ifadedeki “yaptırımın” ne manaya geldiğinin açıkça belirtilmediği, “bu ifadelerin meşru hükümete baskı ve tehdit içerdiğinin kabul edildiği” belirtildi.
90’lı yıllardaki cinayet ve katliamlar
Kararda ayrıca, “Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok cinayetlerinin 28 Şubat darbe planının bir parçası olduğu” ifade edildi:
“Müteakip yıllarda, aynı siyasi düşünceye sahip başka kişilerin de (Cumhuriyet gazetesi yazarı Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993) öldürülmeye devam etmesi, bu cinayetlerin, toplumun farklı kesimlerini karşı karşıya getirmeye (ve darbe sürecinde, laik çevrenin desteğini almaya) yönelik olduğunu göstermektedir.
“2 Temmuz 1993 yılında Sivas’ta Madımak Oteli’nde 37 kişinin ölmesi, bu olayın ‘Alevi katliamı’ olarak nitelendirilmesi, bu olaydan sadece 3 gün sonra Erzincan Başbağlar köyünde 33 köylünün kurşuna dizilerek öldürülmesi, ‘Sünni katliamı’ olarak nitelendirilmesi, bu iki olayın da, Alevi vatandaşlarımız ile Sünni vatandaşlarımızı çatıştırmaya yönelik bir provokasyon olduğunu göstermektedir.”
Mahkeme ABD’nin “terör politikası” yorumu
Gerekçeli kararda, “soğuk savaş döneminde komünizmi birinci tehdit olarak niteleyen ABD’nin, komünizmin çökmesinden sonra, tehdit skalasının birinci sırasına İslam’ı yerleştirdiği” ileri sürüldü:
“ABD, 1990’lı yılların başından itibaren, ‘İslam = Terör’ politikasını benimsemiştir. Bu politika değişikliği, müttefiki olan bütün ülkelerde uygulamaya konulmaya başlamıştır. 28 Şubat darbesi, sadece Türkiye’deki Müslümanları değil, (Amerika’da, Avrupa’da, Çin’de, Rusya’da, Afrika’da, Ortadoğu’da, Asya’da) ‘dünyadaki bütün Müslümanları’ kapsayan, ‘küresel’ bir darbedir! Türkiye’deki 28 Şubat darbesi, ABD’nin bu (yeni) politikasının Türkiye’ye uyarlanması operasyonudur.” (AS)
* 28 Şubat'ta ne olduğuna ilişkin bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.