Çocuk Bayramı’nın kutlandığı bu günde sokaklarda, parklarda, evden çıkarken, işten dönerken gördüğümüz Suriyeli çocuklarla konuştum.
Yaklaşık 20 kadar çocuk. Gördüklerimin en küçükleri henüz birkaç aylık olan bebekti. En büyükleri 16 yaşında.
İkisi anne ve babasıyla, beş yaşlarında iki çocuk da yalnızca annesiyleydi. Diğerlerinin yanında yetişkin kimse yoktu.
Halep’ten, Şam’dan, Humus’tan gelmişlerdi. Kimilerinin anneleri ya da babaları “şehit”ti. Çoğunun babası Suriye’deydi.
Türkçe’yi tek tük biliyordu kimileri. “Para” hemen hepsinin öğrendiği, öğrenmek zorunda kaldığı, Türkçe sözcüktü.
Çocuk Bayramı’nı duymamışlardı.
Hikayeleri birbirlerine benzeyen bu çocuklardan bir kaçının hikayesini paylaşıyoruz sizinle.
“Bayramı televizyondan izlerlerdi”
Yedi yaşındaki Nazar ile iki yaş küçük kardeşi Ali anne ve babasıyla geçtiğimiz hafta gelmiş İstanbul’a. Parklarda kalıyorlar. Türkçe’yi Suriye’deyken öğrenmişler. Nazar utangaç birkaç kelime ediyor, sözünü annesi tamamlıyor
Şam’da evleri varmış, babaları çalışıyormuş. Elleriyle patlamayı göstererek “Şehir yıkıldı, yandı” diyerek anlatıyorlar.
Şimdi sokakta önlerinde Suriye’den geldiklerini belirten bir yazının ardında yardım bekliyorlar. Babaları kaçak yollardan geldiklerini, yardım almadıklarını söylerken ‘Ne iş olsa çalışırız’ diyor.
Nazar ilkokul 2. sınıftaymış. Okul yarım kalmış. “Öğretmen olmak istiyorum” diyor. ‘Çocuk Bayramı’nı duymuş muydun?’ diyorum, annesi ‘Televizyonda izlerlerdi’ diye cevaplıyor.
Fatma ve Cuma
Fatma ve Cuma beş ve üç yaşlarında iki kardeş. Anneleri Esra’nın önünde pasaportu var, olar da yanı başında bekliyorlar. Babaları Suriye’de.
Türkçe bilmiyorlar. Kınalı ellerini uzatarak para istiyorlar. Fotoğraf makinesi görünce küçük kardeş ablasının omzuna elini atıyor.
“Dört aydır buradayız”
Şeyma ve Rim amca çocukları. Biri 15 diğeri 16 yaşında. Yanlarında Rim’in henüz iki yaşındaki kardeşleri var. İkisi toplam 13 kardeş, babaları Suriye’de, anneleri burada. Bir otel odasında kalıyorlar.
Halep’ten gelmişler. Dört aydır buradalar, yardımlarla geçiniyorlar.
“Büyükler kağıt topluyor, burada bekliyoruz”
Eminönü’nde bayrama özel kıyafetlerle pek çok çocuk ve aileleri var. Merdivenlerdeki beş çocuğun yanına oturuyorum. Hikaye benzer; “Kardeşiz. Halep’ten geldik. Parkta kalıyoruz.”
Büyüklerin kağıt topladığını, onları burada beklediklerini anlatıyorlar.
Daha küçüklerden biri elindeki meyve suyunu abisine dökünce kovalamaca başlıyor. Orada duran başka bir erkek büyük çocuğu azarlayıp itiyor. Çocuklar koşuyor. Ben kalkıyorum.
“Anne şehit”
Altı yaşında bir kız çocuğu insanların geçip gittiği merdivenler kenarında sessizce oturuyor. Suriye’den geldiğini başıyla onaylıyor, fazlasını konuşamıyoruz.
Onun yanına gelen iki kız çocuğu da Suriye’den geldiklerini söylüyor. Halep’ten.
Anne, babalarını sorduğumda eliyle boğazını kesen bir işaret yaparak “Anne şehit” cevabını alıyorum.
“Neden geldin?”
Şadiye 20’lerinde bir kadın. Yanında iki küçük çocuğuyla kaldırım kenarında oturarak yardım istiyor. Eşi Suriye’de, çocuklar en fazla dört yaşında. Türkçe bilmiyor pek, “Binalar yıkıldı” diyor. Biz konuşurken yanından geçen bir kadın “Niye geldin?” diye soruyor olumsuz bir şekilde. Sonra bana dönüp “Niye gelmiş?” diyor.
“Baba şehit, anne hasta”
Eminönü’nde bir parka girdiğimde dört çocuk görüyorum ağacın altında yanlarında da iki yaşında dedikleri bir bebek. Kardeşler. En büyükleri 12 yaşındaki Meryem. Türkçe anlaşamayınca birine sesleniyor, Hanadi geliyor. O da 12 yaşında. Bir de dokuz yaşındaki Abdullah’la dört yaşındaki Ekrem var. Şahin ise iki yaşında.
Parmak hesabıyla öğreniyorum bu yaşları.
- Baba?
- Şehit.
- Anne?
- Hasta.
Amcaları yanlarındaymış, bir otelde kalıyorlar. Otel dediklerinin daha önce haber yaptığımda gördüğüm, bir odada üç ailenin kaldığı odalardan olduğunu anlıyorum. Parasını topladıkları yardımlarla veriyorlarmış. Ceplerindeki bozuk paralara vurarak anlatıyor Ekrem.
Göbeklerini açıp kırmızı benekler olduklarını gösteriyorlar. Bebek de aynı durumda.
Fotoğraflarını çekiyorum. Ağacın altında toplanıyorlar. Sonra bir de tek tek çekiniyor Hanadi ile Meryem.
Akşam da burada olacaklarını, yardım getirmemi, ezan vakti buluşmamızı istiyorlar. Kız çocukları öperek uğurluyor beni.
“Dün geldik”
Onlardan ayrılırken parka gelen Muhammed ve Zeynep daha dün gelmişler Humus’tan. Babaları ölmüş, anneleri burada. Onlar da otelde kalıyorlar. Beş kardeşler. 14 yaşında Zeynep, Muhammed 12 en fazla. Anneleri hamileymiş. Eliyle karnını göstererek anlatıyor Zeynep. (BK)