Mesut Kara'nın yönetmenliğini üstlendiği belgeselde, Yücel'in tiyatrodan ve siyasal militanlık dünyasından arkadaşları Erkan'ı değerlendirdi, anlattı, andı. Erkan'ın rol aldığı filmlerden (Bereketli Topraklar Üzerinde/Erden Kıral; Endişe/Yılmaz Güney-Şerif Gören/ Hakkari'de Bir Mevsim/Erden Kıral) ve TRT'de yakılan ünlü "Yorgun Savaşçı" dizisinden parçalar, Ankara Sanat Tiyatrosu (AST), Halk Oyuncuları (HO), Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu (DAST) oyunlarından sekanslar izledik.
Erkan Yücel yılı
Yönetmen Kara'nın verdiği bilgiye göre, Erkan Yücel'le çalışmış, onu tanımış 150 kişiyle görüşülmüş. Zaten Kara bu yıl bu belgesel gösteriminin yanı sıra bir de Erkan Yücel Kitabı hazırlıyor.
Ekranda bugün sahne ya da ekranlardan tanıdığımız çok sayıda ünlü oyuncu, Erkan'ın sevimli, mizahçı, hem esnek ama aynı zamanda müthiş ilke sahibi, yaratıcı oyunculuğunu, bin bir muzipliğini anlatırken, dönemin Maocu hareketinden kalan eski militan (Eski?) arkadaşları, Erkan'ın parti örgütlenmesinden afişe çıkmaya, cezaevi yaşantısından işkence sehpalarına kadar olağanüstü konumlardaki direnişini, mizahı nasıl silah haline getirdiğini vakalarla anlattılar.
Erkan'ın belki 25 yıl önce doldurduğu bir Nasrettin Hoca stand-up kaseti var ki, dinleyenin gülmekten yere yıkılmaması gayri mümkün! Bugünkü en başarılı stand-up'çıların bile imrenerek hatta kıskanarak dinleyecekleri bir kalitede.
Beceri, yaratıcılık ve...
Kuşkusuz Erkan Yücel'i Erkan Yücel yapan onun olağanüstü başarılı tiyatro ya da sinema oyunculuğu değil. 41 yaşında, bir trafik kazası sonucunda aramızdan ayrılan Erkan, devrimci, solcu, halkçı ideoloji sayesinde, işini, mesleğini egemenlere, ağalara, patronlara karşı sevimli bir mızrak haline getirebilmiş bir sanatçı.
Oyunculuğunun ya da mizahının çimentosunda bu halkçı, solcu ideoloji var. Onat Kutlar onun için "Işıyarak yok olan Aktör" demiş. Uğur Mumcu ise "O, sadece kendini alkışlayan halkının önünde eğildi" diye saptamış.
Ben Erkan Yücel'i henüz ortaokul talebesi iken, AST'ın İstanbul turnesinde Emek sinemasında ilk kez gördüğümü hatırlıyorum. Gogol'un Müfettiş oyununda Rana Cabbar, Rutkay Aziz'le birlikte sahneyi dolduruyor, şeytan tüylü bu mütevazı adam, tüm dikkatleri bir şekilde üzerinde topluyordu.
Sonraları kendisiyle ayni siyasi ekolde bulunmaktan tabii ki memnuniyet, hatta gurur duydum. Normal haliyle komik bir adamdı. Müthiş gözlemciydi, her şeyin sivri tarafını bulur, kendine has kelimeler ve jestlerle, her şeyle, ama özellikle iktidarla, işkencecilerle, egemenlerle gırgır geçerdi.
İşkenceci mat!
Cumartesi akşamı, biri izlediğimiz belgeselde, öteki oyuncu Sinan Bengier'in anlattığı iki olayı aktarmakta yarar var:
"12 Mart ya da 12 Eylül işkence rejimindeyiz. Erkan'ı Filistin askısına almışlar. Arkadaşlarının moralini bozmak için de işkenceye götürdükleri insanları, Erkan'ın önünden geçiriyorlar. Fatmagül Berktay'ı işkenceye götürürlerken Erkan'ın Filistin askısına asılı olduğu odanın önünde durdurup gözlerini açıyorlar. Kan revan içindeki bitik Erkan, Fatmagül'ü görünce askıda maymun taklidi yapıyor!"
DAST döneminde Doğa Anadolu'da turnedeler. Bir ilçede Emniyet, tüm ekibi gözaltına alıyor. Ancak yaklaşık 20 kişilik kalabalığı koyacak nezarethane olmadığı için, grup Emniyet binasının en üst katındaki terasa dolduruluyor. Yaz, gece hava sıcak.
Ancak Emniyet Müdürünün lojmanı da bu terasın yanında ve Müdür akşam evine gidebilmek için gözaltındakilerin bulunduğu terastan geçmek zorunda. Akşam saat 8 filan. Müdür, bizim gözaltındakilerin arasından geçip evinin kapısından girecek. Erkan bağırıyor:
- Ahmet Bey merhaba yahu nasılsın?
Müdür Ahmet Bey hayretle kalabalığa bakıyor. Erkan el ediyor.
- İyiyim valla sağol da, çıkartamadım seni!
- Nereden çıkaracaksın yahu, günde 50 kişiye işkence yapınca insan unutur tabii yüzleri!
İsmail Dümbüllü ile tanışmış Erkan Yücel; bir oyundan sonra Dümbüllü'nün sahneye çıkıp kavuğunu Erkan Yücel'e teslim ettiğini de belirtiyor Mesut Kara.
Hep muhalif kaldı
Abartı olduğunu sanmıyorum ama adı sanı belli bir tiyatro sanatçısı Erkan Yücel'i anlatırken onu Charlie Chaplin'e benzetti. Gerçekten de Erkan Yücel, Türkiyeli olmasa, üstüne üstlük devrimci de olmasa, Comédie Française'den Royal Shaekespeare Company'lerde boy gösterip alkış toplayacak kadar yetenekli ve başarılı bir oyuncuydu.
Ama o iki kalas bir perde hevesini Pazarcık ya da Söke köylerinde, İstanbul, Ankara, İzmir'in varoşlarında aldı. Halkla beraberdi, halktan öğrendi, halka öğretti. Şana şöhrete paraya sırt çevirme cesaretini gösterdi. Hiçbir zaman yerleşik düzenle uzlaşmadı, hep muhalif kaldı, hep halkla beraber oldu.
Erkan Yücel belki de Eisenstein ekolünden gelen bir sanatçı olarak Söke ya da Pazarcık toprak işgallerine militan, militan-tiyatrocu olarak gidiyor, onların mücadelelerine destek veriyor ama bu arada da Toprak İşgalleriyle ilgili bir oyun yazıp da işgalci köylülerle birlikte oynuyor. Tıpkı Van depreminde olduğu gibi.
Belgesel önce İzmir'de gösterildi, 22 Ekim'de İstanbul Kadıköy'de gösterilecek (Nazım Hükmet Kültür Merkezi, saat 19:30) sonra da başta Ankara olmak üzere Türkiye ve Avrupa'nın çeşitli kentlerinde gösterime girecek.
47 saatlik toplam çekim, normalde 140 dakikalık bir belgesel olarak tasarlanmış ancak bizim izlediğimiz 90 dakikalık bir versiyonu. Bazı eski film ve parçaların görüntü kalitesinde, bazı bölümlerin de ses kalitesinde sorun var ama genç yönetmen Mesut Kara, bu eksikliklerin düzeltileceğini ve tüm görsel ve yazılı malzemenin bir Erkan Yücel Kitaplığında toplanacağını açıkladı.
Duçe'nin Kaprisi
Bu arada, "huylu huyundan vazgeçmez" deyişini kanıtlayan bir bilgi de edindik. Filmin ilk gösteriminde Erkan Yücel'in de mensubu olduğu Türkiye İşçi Köylü Partisi (TİKP) Genel Başkanı Doğu Perinçek de görüş belirtiyor, anı aktarıyor ve değerlendirme yapıyormuş.
Ancak Perinçek, filmin nihai halini gördükten sonra "Ben, belgeselde tüm bu hainlerle birlikte görünmek, yer almak istemiyorum. Bu nedenle ya bu kişileri çıkarırsınız (O zaman film 3 dakikaya düşer!-RD) ya da beni çıkarın. Ama isterseniz filmi biz finanse edelim o zaman bizim istediğimiz bir belgesel yapabilirsiniz" demiş.
İstanbul'daki gösterimde biz Doğu Perinçek'li sahne göremedik maalesef ve film tabi bu açıdan çok büyük bir eksiklik taşıyordu, ancak biz dişimizi sıkıp katlanmasını bildik!
Gösterimden sonra süren sohbetlerde kaçınılmaz olarak birkaç konu gündeme geldi. Erkan Yücel, 80'den sonra hâlâ Perinçek çizgisini neden izledi? Erkan, Parti içindeki saçmalıklarla da gırgır geçiyor muydu? Erkan'ın bu siyasi dogmatizmi onun oyuncu yaratıcılığını ne kadar etkiledi?
25 belki de 35 yıllık arkadaşların bir araya gelip olağanüstü bir oyuncuyu böyle anmaları sadakat ve vefa duygusunun henüz hiç olmazsa belli kesimlerde tamamen ölmediğini kanıtlaması açısından önemli ve sevindirici. Tiyatro ile ilgilenen herkesin, üstelik sağcı, solcu, Maocu, Troçkist, gerçekten herkesin tartışmadan özelliğini, kalitesini kabul ettiği Erkan Yücel açısından daha da sevindirici bir yankıya da tanık olduk.
Yücel'in arkadaşlarının bugün artık 20-25 yaşına gelmiş çocukları, Erkan Yücel'in belki de adını ilk kez duyuyorlardı ama onlar belgeseli izledikten sonra gerçekten donup kaldı hatta sarsıldılar. Birisi: "Mutlaka bir şeyler yapmalı ve Erkan Yücel'i genç kuşaklara tanıtmalı!" dedi. (RD/KÖ)